Aylardır hafta sonlarını evde geçirmiş insanların, dışarı çıkmanın serbest olduğu ilk Cumartesi gününde hele bir de nefis bir havada ne yapacaklarını tahmin etmek zor değildi elbette.
“Kişi kendinden bilir işi!”
Sabah erkenden, çok eskilerde kalmış bir tadı, bir keyfi yeniden alabilmek için oturdum Muğla Kebabı başına.
Ne o, ne de ben değişmemiştik.
Bu yaşlarda değişmediğimizi hatırlatan her şeyin keyfi de ayrı oluyor hani.
Kebabın üzerine çay ikram etseler de, pandemi tedbirlerinden dolayı kâğıt bardaktan içilen çayı, çaydan saymadım tabii ki.
Sanki iki yıldır uğramadığım Belen Kahvesi’nde güzel bir çay bulabilirdim ve onun için de hızlı davranıp, tur araçlarından önce varmalıydım Çaybükü’ ne.
Saat dokuz otuz olmasına rağmen Antalya plakalı bir tur otobüsü benden önce varmıştı ve ziyaretlerini yapıp araçlarına binmek üzereyken otoparkta halay çekip oyun oynuyorlardı ziyaretçiler. Alkışlarına eşlik edip, biraz seyrettikten sonra oturmuştum çayın başına.
Henüz sakinliğini korurken Belen Kahvesi, az sonra önce Menteşe Bisiklet Grubu üyeleri daha sonra da iki küçük tur aracı daha gelmişti.
Aklıma buraya kadar gelmişken yıllardır görmediğim bir dost gelmişti. Yıllar öncesi Stratonikeia’ da eski bir ev alıp sonradan buraya yerleştiğini duyduğum Sadettin Simser. Saat nasıl olsa çok erken değildi ve bu kadar yakın ve durumum da uygunken uğramamazlık edemezdim.
Stratonıkeia’ ya da girmeyeli uzun yıllar olmuştu. Harabelik şimdilerde nefis bir gezilesi ve mutlaka görülmesi gereken bir yer haline gelmiş, içindeki mekânlar işlevsel hale getirilerek müşteri çekmeye başlamışlardı. Tarihi Cami, de düzenlemelerden nasibini almıştı. Sadettin Simser’in eski evi ise gerçekten görülmeye değer bir hale gelmişti.
Atölye adını verdiği evinin her bir köşesinde Sadettin Simser’in izleri, emeği, duyguları vardı. Topladığı her türlü eski eşya, onun için ruhlarının korunurken günümüzde de horlanmadan, dışlanmadan ayakta kalabilecekleri ve belki gençken bile fark edilmedikleri güzellikleriyle sergilenmeleri amaçlanmıştı sanki burada.
“Bilinçli Tembelliğin yapıldığı çok özel bir yer” diye tanımlamıştı Atölyesini. Artık buralı olmuş, kendini buraya vakfetmişti Sevgili Sadettin ve kıymetli eşleri.
Eşinin kahvaltıda ikram ettiği birbirinden güzel çörekler, tatlılar ve çaya, henüz yeni kebap içmeme rağmen ‘hayır’ demek mümkün olmamış ve kısa zamanda tekrar görüşmek dileklerimizle onları misafirleriyle bırakarak ayrılmış ve Bozüyük yoluna girmiştim.
800 yıllık tarihi çınarın altındaki tesis ve şimdilerde adı çekildiği bir dizi filmden dolayı Güzelköy olan bu şirin beldeye her gelişim, bende hemen rahmetli Ahmet Yüksel Başkan özlemi oluşturur. Yoluna her girişimde Fatihalar dökülür dudaklarımdan.
Hem tesis, hem köy meydanı gelen ziyaretçilerden dolayı tahmin ettiğim gibi çok kalabalıktı.
Esnaf da müşteriler de doğrusu birbirlerini pek çok özlemişlerdi. Sabah kebap içtiğim lokantadaki garsonların tavırları bile eskiye nazaran daha sıcaklaşmış, daha samimi olmamızın yolunu açmıştı.
Arasta’ yı gezerken de esnafta gördüm o özlemişliğin izlerini.
Yirmi yıldır sürekli azalıyordu Cumartesi müşterileri Muğla Çarşısının. Sanırım bugün, AVM’ lerin olduğu yerler daha kalabalık, oradaki esnaf daha mutludur.
Meğer ne çok özletmiş şu virüs bize birbirimizi.
Diğerlerinin ikram tekliflerine ‘hayır’ desek bile Ali Osman Abiye hayır demek mümkün olmadı.
Böyle bir günde, havanın sıcak olmasına rağmen Şahidi’ ye çıkıp şükretmemek olmazdı. Muğla’ lıların şükür, ikram, dua kapısıdır Şahidi Camii ve Türbesi. O gün de, Cuma olmamasına rağmen ziyaretçisi eksik değildi. Az dikkat kesildiğimde ertesi günü yapılacak olan LGS (Liselere Giriş Sınavı) ‘den de bu vesile haberim olmuş oldu.
Günlerden Cumartesi olur da, hava da güzel olur da biz Yağcılar Hanında, çınarın altında oturmaz mıyız?
Az bir oturma ile bile sanki bütün dostları görmüştüm. Çaycı Ekrem rahatsızmış ve yoktu Çınar6’nda ama müdavimlerinin neredeyse tamamını gördüm orada. Oturmayıp önde geçenler arasında da Sevgili Muhammet Göktaş Hocam’ ı görüp de selamlaşmadan bırakmadım. Çalışkanlığı, koşturması ve almış olduğu okul yöneticiliğinin de gereğinden, hafta sonu olmasına rağmen okulunun işleri için bilgisayar kasalarını sırtlanmış, ter içinde koşturuyordu.
Namık Hocam olmasa bile Adnan Hocam, Fatih Bey kardeşim ve misafirimle birlikte az da olsa girmez miyiz gündeme. İki saate yakın konuşmamızda Adnan Hocanın Malazgirt çalışmaları, biraz misafirimizi bilgilendirme amaçlı Muğla’ ya dair gözlemlerimiz, ülke gündemi falan olsa da sohbetin en güzel sözünü Fatih Kardeşim söylemişti.
“Günümüzde bilgi her yerde ve ucuz! Ruha yönelen, ruh veren çalışma ise hiç yok!”
Güneş etkisini azaltmış ve biz Karabağlar Yayla yollarına düşmüştük bile. Keyfoturağı ve Süpüroğlu’ nun dolulukları eski günlerini andırır cinstendi.
Günün sonunda gördüğümüz Akyaka ise beklediğim gibi normalleşmenin en bariz görüldüğü, az sonra başlayacak yasağa rağmen trafiğin oldukça yoğun olduğu bir fotoğraf bırakmıştı hafızalarımızda.
Sizi bilmem ama keyifli bir gün, keyifli bir Cumartesi’ydi geçirdiğim.
Sizin de içinde Muğla olan, nice keyifli Cumartesi’ler geçirmeniz dileklerimle. Erdal ÇİL cerdal48@gmail.com