Önce yangın, ardından sel felaketleri, öncesinde korona belasını saymıyorum bile, ama öyle bir dönemden geçiyoruz ki derde çare bulunamıyor, çözümsüzlük bir çığ gibi büyüyor.
Oysa insanoğlu her derde deva bulmak için yaratılmış bir varlıktı, öyle deniyordu, bu yüzyılda gördük ki insanoğlu sorunun ta kendisi.
Yaratıldığı, vücut bulduğu doğaya her fırsatta başkaldıran, ona sahip çıkmak ve korumak yerine zarar vermeyi tercih eden insanoğlunun bugün geldiği nokta işte tam da bu; çaresizlik.
Kendi kurduğu tuzağa düşen, kendi ağına yakalanan zavallı bir avcı, hala daha dönüp suçlunun kendisi olduğunu kabul etmeyecek kadar da cahil.
Küçücük bir gezegende bir bütün halinde aynı havayı soluduğu, aynı suyu içtiği halde kendini geri kalmış, gelişmekte olan ve gelişmiş olarak üçe bölecek kadar akılsız.
Kendini diğer canlı türlerinden ayrıcalıklı gördüğü gibi, kendi türü içinde de ayrışmaya gidecek kadar örümcek kafalı.
Peki bugün gelinen nokta ne o zaman; burnu kaf dağındaki gelişmiş ülkeler binlerce insanını koronaya kurban vermedi mi?
Dünyanın her kıtasında ve her ülkesinde toplu mezarlar açılırken, kendilerini gelişmiş gören toplumların insanları da bu mezarlarda naçizane yerlerini almadı mı?
Amerika, İngiltere, Fransa, Çin, Japonya onca anlı şanlı üniversitelerine, bilim insanlarına, bilimsel çalışmalarına, buluş ve icatlarına rağmen korona, yangın ve sel felaketlerine karşı çaresiz kalmadı mı?
Elbette kaldılar, çünkü onların sahte bilimi insanoğlunun doğasıyla bütünleşmek üzerine değil, ayrışmak ve başkalaşmak üzerine kurgulandı.
İnsanoğlu doğanın kendisine verdiği en önemli ve ayrıcalıklı yeteneğini, aklını doğruya, güzele, barış içinde ve kardeşçe yaşama ulaşmak için kullanmadı.
İnsanoğlu doğayla savaşmayı seçti, doğanın bağrını sökmeyi seçti, doğanın canını almayı seçti, doğayı kendi çıkarları ve hırsları uğruna katletmeyi seçti.
Şimdi bu tercihinin, akılsızlığının bedelini ödüyor, ölüyor, yok oluyor, yok ettiği kadar yok oluyor, daha da yok olacak, belki sonsuza kadar.
Oysa akıl ve bilim ne güzeldi, güzel bir dünyanın, gelecek güzel günlerin teminatıydı, hayaller gerçek olsun diye vardı akıl ve bilim, insan hayal edebildiğı kadar insandı, bilim de hayaller gerçek olsun diye vardı.
Demek hepsi yalanmış, insan da, aklı da, hayalleri de koca bir yalan; eğer gerçek olsaydı bunca ölüm ve acı yaşanır mıydı, bunca gözyaşı akar mıydı?
Çarenin adı çözümsüzlük oldu, evet, bugün için böyle, ama böyle gelmiş, böyle gitmez.
Biz bu düzenin tekerine çomak sokarız.
Herkes çomağını hazırlasın.