Yakın bir zamanda bir büyüğümüzle dükkanında oturuyoruz; Ağabeyimiz yurt dışından yeni geldi, İrlanda’dan döndü. Gitmeden önce beş-altı torba şekerleme aldığını biliyorum, fakat bunlar hediyelik değil, bildiğiniz üç-beş kuruşluk tatlandırıcı mahiyetinde paketler, sakız da dahil hatta.. Gittiği yer Afrika veya Orta Asya bozkırları olsa birşey demem ama İrlanda’ ya gidiyor, orada her yerde bulabilir bunları. Yani altı üstü şeker işte, şekerleme…
”Çocuklar seviyor” dedi. Meğer döviz fiyatlarındaki aşırı artış nedeniyle fazla masraf olmasın diye yurt dışında alacağına buradan götürmeyi tercih etmiş. Yüzümdeki tuhaf hali görmüş olmalı ki,
”Sen dolarla maaş alıyorsun galiba?” dedi.
”Yani fiyat ne kadar fark eder ki!”
”Hesap makinesini al eline..” Rakamları çarptık; ”Abooovvvv!”
”Ya…”
”Ama hani dünya bizi kıskanıyordu!”
”Tabii ki kıskanıyorlardır,” dedi:
”Orada evler kartpostal gibi, etrafta çer-çöp yok, insanlar birbirine saygılı, herkes işiyle-gücüyle meşgul; doğa mis gibi, gerçi hep yağmur, temiz ve yeşil dereler, kıyıda bodur ağaçlar, serviler, dallarda kuşlar, çimenlerde sincaplar var; hele kaldırımlar var ya, bir karış yükseklikte, korna çalan yok.”
Bizim ‘İrlandalı’ mühendis kökenli biri, hemi’ de inşaat mühendisi, iyi bir mühendis; bina estetiğinden anlıyor tabi, ister istemez çevre estetiğine dair çarpıcı bir karşılaşma yapıyor. Böyle olunca daha havaalanından dönerken evler düzensiz, bahçelerde çalı dikenlerinin üstüne atılan çamaşırlar filan, toz toprak yollar, sıvasız inşaatlar; çöp yığınlarını görüyor.
İrlanda’lı hem kendi mesleğine hem de ülkeye dair çok acıklı bir şey söyledi:
‘’Bu imar düzenliğine bir mühendis, mimar olarak imza atanların eğitim görmüş olmaları neyi değiştirdi ki?…’’ dedi.
Oradaki üniversitelerde kaldırım mühendisliği diye bir branş varmış; sanırım bizim mimarlık okullarında böyle bir branş yok.
”Demek ki onlar henüz kaldırım mühendisi yetiştirme aşamasındalar,” dedim.
…
Başka bir konuya geçtik.
Bizim ‘İrlandalı’, bir fabrika gezisinde mesai saatinde işçiye soru soracak olmuş, cevap yok!… İşçi- çalışan dönüp bakmamış bile. Ama akşamında, bizim Ağabey, bir ustabaşı, bir yönetici işçilerle aynı mekânda oturmuşlar, yemiş-içmişler. Ama bizim İrlandalı’nın gündüz karşılaştığı tavır aklını kurcalıyor;
Nihayet ‘’Yahu neden bana cevap vermedin?’’ diye sormuş.
İşçinin cevabı net: ‘Tezgahın başındaydım ve üstelik mesai saatiydi, çalışıyordum!’’
Gelişmiş ülkelerde piyasada ahlakî bir disiplin’ vardır; işçi olur işveren olursun fark etmez, mesainin hakkını vermek için çalışırlar.
İrlandalıya göre Türkiye’ de esas sorun, sadece işçilik kalitesi değil, ‘iş idaresi verimliliğinde’ kurumsal kültürü öne çıkarması gereken yönetim anlayışının zayıflığı ve ‘piyasa ahkâkı.”
Mesela o ülkelerde piyasa sistemlerine, sermaye ortaklıklarına güven var, insan hak ve özgürlüklerine ilişkin, hak-adalet kavramlarına ilişkin toplumsal -görgü- kuralları var.
Örneğin piyasa kuralları açısından en kötü olan ise vergi adaletinin bozulması….
Demokrasi kuralları açısından fikir ayrılıklarına saygısızlık.
Mesela yalan söylemek en kötü şeylerden biri.
Bizim İrlandalı’ nın dediğine göre, hepsinden önce, insanın kendisine saygısı olması lazım. Sanırım dünyanın bizi kıskandığı nokta burada: Biz yalan söylemiyoruz; vergi adaletini sağlıyoruz; toplumsal çatışmayı körükleyecek dil kullanmıyoruz ve fikir ayrılıklarına elbette büyük saygımız var!
Can kulağıyla dinliyorum;
”En acısı şu: ‘Yüzsüzlük’ tanımı değişti!” dedi.
‘Dürüst alışveriş, yalandan kaçınma, iktisatlı davranma, borç ile gelirlerin dengelenmesiyle ilgili bir bütçe yapma disiplini de kalmadı.’ dedi. ”Bunun eğitimle filanla da ilgisi yok, ülkülerimizi, değerlerimizi, toplumda bir arada yaşama görgü ve samimiyetimizi kaybettik.’ dedi.
Detay sormadım; sanırım İrlandalıların bizi kıskandığını söylemek istiyordu.
…
Meslekler, eğitim ve kültür’den söz ettik. Ayrıca orada bahçeleri, çiftlikleri filan gezmişler. ”İrlanda’da besiciler genellikle samanı kendi yetiştiriyormuş.” dedi.
İrlandalıya ”Saman örneğini vermeyecektin!” dedim
”Neden?”
”Daha samanı ithal etmeyen ülkenin neyini kıskanacağım ben!” diye cevap verdim…
Mevzu uzun… Kalktım. İçimden de ‘daha çikolata-şeker fiyatını bile düşüremeyen bir İrlanda’ nın neyini kıskanayım!’ diye düşünmeden edemedim.
OSMAN ÖZBAŞ