Çinlilerden bile daha az asgari ücretle çalışıyoruz.
Almanlar gibi gramla sebze, meyve, zeytin, peynir alıyoruz.
Japonlar gibi kutu kutu, mini minnacık evlerde yaşıyoruz, bir çoğuna gecekondu diyoruz.
Eskimolar gibi kalın giyinip, mum ışığında oturuyoruz.
Fransızlar gibi şarap, Ruslar gibi votka, Amerikalılar gibi viskiyi bırakın bulmayı, Türk Rakısı bile içemiyoruz.
Nerede o Marlboralar, Kentler, Cameller, tütün bulup eski gazete kağıdına sarıp bir fırt çekemiyoruz.
Elin gariban denen Kübalısı tütün içine tütün sarıp, soba borusu gibi puroları tüttürürken biz ağzı açık bakıyoruz.
Hollandalılar gibi yoğurt yemek şöyle dursun, Milli içkimiz sulandırılmış yoğurt olan ayranı bile bulamıyor, bazılarının taht-ı revan ile gezmesini izliyoruz.
Et döndüremiyor, piliç çeviremiyor, balığı tavaya atamıyoruz.
Ekmek elden, şu gölden değil, maliyetli olduğu için buğday üretemiyor, kuraklık nedeniyle göllerimizi, kirlilik nedeniyle derelerimizi kaybediyoruz.
Pirinç almak için Bağdat’a gidemiyoruz, ama evdeki bulgurdan oluyoruz, yandı gülüm keten helva, bulup da yiyemiyoruz.
Avrupa bizi kıskanıyormuş, dünya imreniyormuş.
Adımız New Turkey olmuş, bilen yok.
Savulun Türkler geliyor, takan yok.