Konuğumuz Prof. Serkan Saydam; Avustralya, University of New South Wales’ de (UNSW SYDNEY) madencilik konusunda uluslar arası üne sahip bir isim; maden mühendisi. Uzmanlık alanında dünya literatürüne giren çalışmalara sahip; hatta son zamanlarda NASA ile birlikte bir proje ekibinin içinde yer alıyor.
Önce şunu sorayım, bilim adamı olmaya nasıl karar verdiniz; kendinizi biraz anlatır mısınız?
Aslında bilim insanı olmaya karar vermemde ortaokuldaki Fen Bilgisi öğretmenimin söyledi etkili olmuştur, ‘Eğer imkânsız kelimesini kullanırsanız bilim adamı olmazsınız!’ Bu sözü hiç unutmadım. Bir işin temeline inme, merak duygusu beni yönlendirdi.
Eğitim geçmişinizden de kısaca söz edebilir miyiz; ne zaman Avustralya’ ya gittiniz?
Önce Türkiye’ de Dokuz Eylül Üniversitesi Maden Mühendisliği’ ni okudum, Doktora konusu, ‘Maden Planlama ve Dizayn’ üzerineydi. Sonra University of Witwatersrand’ (Johannesburg, South Africa), gittim, dünyada bir numara olan elmas madenciliği şirketinde araştırma projelerinde çalıştım, Güney Afrika’da; oradan madencilik bilimi alanında dünyada dokuzuncu sırada olan University of New South Wales’ e, Sydney’ e geçtim. Madencilik sistemleri, Zemin Etüdü, Teknoloji planlaması gibi çalışmalarda bulundum… (Ground Control in Mining, Mining Systems, Mine Planning and Design; Advanced Mining, Techologies and Off Earth Mining)
Üniversite çalışmalarınızda özel ilgi alanlarınızdan biri teknolojinin sektöre uyarlanmasıydı;
Evet, bence şu an ki madencilik aktiviteleri yeterli değil, daha kaliteli ürün elde edebiliriz ve bunun çevreye zararı daha az olacaktır. Daha az atık üretip, atığı da daha iyi depolamamız gerekiyor. Bu çalışmaları yaparken ‘Cross Discipline’ yani diğer bilim dallarıyla ne kadar ilişki kuruyorum; mesela malzeme, inşaat, hidrojeoloji, computer engineering, elektrik mühendisliği, maden ekonomisi, hatta biyoloji dahil; bu tür farklı bilim dallarıyla, sistem yaklaşımıyla ortak proje alanları ve endüstriyel uygulamalar üzerinde çalışıyorum. Mesela sekiz yıldır korozyon üzerine çalışıyorum, yer altı tünellerinde stabilize arttırmak için bir tür çelik cıvata kullanılıyor; bu konuda yeni yaklaşımlar geliştirdik ve birçok temel bilimlerden yararlandık.
Sizin çalışmalarınızdaki bir başlık da ‘uzay madenciliği;’ ama önce uzaya ilginiz nereden kaynaklandığını öğrenebilir miyim?
Uzayın beni motive etmesinin bir nedeni koca bir soru işareti olması, imkânsız gibi gözüküyor. Nitekim İngilizce space kelimesi hem ‘uzay’ hem ‘boşluk’ anlamındadır uzay madenciliği de ‘Space Mining’ diye geçer. Ancak aynı üniversite çalıştığımız Prof. Andrew Dempster ile bu adlandırma yerine ‘dünya dışı madencilik’ olarak tanımlamak istiyoruz, çünkü uzayın boş olmadığını düşünüyoruz.
Mesela astroitler var; astroid madenciliği (astroid mining) nedir?
Bizim güneş sistemimizde Mars ile Jüpiter arasında yaklaşık on milyon astroit dönüp duruyor. O bölgeye de ‘Near- Earth orbit’ deniyor, yani dünyaya yakın yörünge. Bir kere şunu söyleyelim, pek çok kişinin kafasında astroitlerin hepsinin kayaya benzer olduğu şeklinde bir imaj var, kesinlikle böyle değil; kimi astroitler gaz halinde, kimi sıvı halinde, kimi asteroitler de kaya veya toz halinde. Boyut olarak da farklı, büyük olanlar var küçük olanlar da. Benim son yayınlarımdan biri bunlar üzerine, biz bir astroiti seçtik, 1986 DA diye, o yaklaşık 2 kilometre çapında, yapılan araştırmalara göre içinde demir, nikel, kobalt olduğu söyleniyor. Ama ilginçtir Satellite uydu fotoğraflarından anladıklarına göre orada gerçekten paslanmaz çelik şeklinde yani hazır alaşım şeklinde olduğu söyleniyor. Biz bir rezerv hesabı yaptık bir öğrencimle, ‘dünyada bütün demiri, nikeli, kobaltı kullansak bile bu astroitte daha fazla çelik var…’ ve bu sadece bir astroitte! Bunun ekonomik değerlendirmesini yaptık, ama ulaşım maliyeti çok yüksek olduğu için hiçbir şekilde fizibl olmuyor. O yüzden değişik alternatifler ürettik, uzayda bir pazar yaratabilirsek, orada üretim yapılabilir, sonucuna vardık. Bir de şunu söyleyelim, dünya dışı madencilik, hiçbir şekilde dünyada maden getirmekle ilgili değil, çünkü hem ulaşım maliyeti hem de buradaki arz-talep dinamiğini bozar. O halde şunu bilelim, konu dünya dışı madencilikse, dünyaya maden getirmek değil, özellikle kolonizasyon durumunda, uzay’da üretim yapmaktır. Bugün bu ‘kolonizasyon’ uzak bir ihtimal gibi gelebilir, hayır 20 yıl sonra bu olabilir.
İşte buna sanırım ‘future mining’ yani gelecek madenciliği deniliyor? Peki bu konu hükümetlerin gündeminde mi?
Pekçok hükümetin gündeminde değil, ama ilginçtir Lüksemburg bu konuda çok önemli harcamalar yapıyor.
Lüksemburg mu?
Evet, ilginç geliyor değil mi; Lüksemburg 1920’li yıllarda radyo yayıncılığıyla, frekanslarla ünlenmiş bir ülkeydi. Şimdi de yeniçağın biliminde hangi adımı atalım diye düşündüler ve ‘ay madenciliği’ konusuna eğildiler; şu anda ciddi derecede yatırım yapıyorlar, ben de her yıl davetli olarak oraya gittiğim için biliyorum. Dünya dışı Madencilik konusunu Birleşik Arap Emirlikleri de gündemine aldı. Amerika zaten her zaman ilgili ama öncelikler daha çok Başkan’ın yönüne göre değişiyor. Biliyorsunuz daha önce Başkan Obama’ nın, Mars hedefleri vardı.
Çok teşekkür ederim