DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Aydan Tuncayengin’le ‘Kadınlar Şiir Kokar’ Röportajımız

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
Aydan Tuncayengin’le ‘Kadınlar Şiir Kokar’ Röportajımız

Aydan Tuncayengin, gazeteci, yönetim danışmanı, sektörde başarılı bir işinsanı. Aydan Tuncayengin aynı zamanda halkla iletişim ve güzel sanatlar üzerine sektörde adını duyurması yanında şiir yazıyor, bir şair. Tuncayengin’in ‘Kadınlar Şiir Kokar’ kitabı yayınlandığı günden bugüne büyük bir ilgiyle karşılandı. O ‘Şair miyim bilmiyorum ama şiir yazarım!’ diyor ama bizce önemli şiirler yazıyor…

Şairimizle hayatı ve yazı sanatı üzerine Osman Özbaş tarafından yapılan röportajı paylaşıyoruz.

Kendinizi kısaca anlatır mısınız?

“Çok renkli, çok sesli, çok şiir” ilk aklıma gelen… Derdim kendimi şiirle anlatmak! İzmir’de doğdum ve babamın mesleği dolayısıyla farklı illerde aldığım eğitim ve kültürler benden gezgin öğrenci modunda bir Anadolu kızı yarattı… Yurdumun öğretileri, renkli insan manzaraları, toprağına, taşına, dokunma fırsatı sayesinde farklı kültür mozaiklerini yaşama şansını yakalamış oldum.

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Televizyon-Fotoğrafçılık Anasanat Dalı Lisans, D.E.Ü. Güzel Sanatlar Enstitüsü Film Tasarımı Yüksek Lisans Mezunuyum. Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi Pedagojik Formasyon Eğitimi aldım. İş hayatım Milliyet gazetesinde başlayan gazetecilik/yazarlık mesleğim, özel okullarda, farklı sektörlerde üst düzey yöneticiliklerim,  öğretmenlik mesleği, televizyon program yapımcılığı, kooperatifçilik ve sivil toplum kuruluşlarına proje üretimiyle devam ediyor.

Gazetecilik mesleğime öğrencilik sürecimde ilk Milliyet gazetesinde 1986 yılında editör/muhabir olarak başladım. Ajanslarda metin yazarı, sanat yönetmeni ve senaryo yazarı olarak çalıştım. Öğrencilik hayatımda çok hızlı geçişler yaptım. Fakülte ikinci sınıfta evlilik bir de üzerine bir yaş arayla kız ve erkek iki evlat ekledim. Hem evli hem çocuklu olarak fakülteyi dört yılda bitirip, mezun oldum. Bu hızlı geçişler kariyer ve gelecek hesaplarımı kısa süreli beklemeye alsa da İzmir Çamlaraltı Kolejinde Basın ve Halkla ilişkiler yöneticiliği görevimle iş yaşantıma geri döndüm.

İzmir yerelinde haftalık olarak yayınlanan Bakırçay gazetesinde gazetecilik ve yazarlık üretimimle beraber, Yakın Plan gazetesinde, İnternet haber siteleri Tempo Haber, Egenin Sesi, İrenbe dergisi ve Türkiye’de çeşitli günlük ve aylık gazete ve dergi yayınlarında yazarlık ve röportaj çalışmalarım devam ediyor. Dergilere, internet sitelerine ve kurumlara editörlük ve içerik yönetimi konusunda danışmanlık yapıyorum.

İzmir ve ege bölgesi yerel gazetesi Yenigün Gazetesi’nde yazarlık, röportajlar, radyo ve televizyon programları yapım-yönetim projelerime 14 yıl devam ettim. Yenigün Gazetesi’nde bilimsel, toplumsal gerçeklik, sinema sanatı ve sağlıklı beslenme metotları üzerine makale ve özel röportaj ve televizyon çalışmaları yaptım. Şimdi yeni bir televizyon projem için Yenigün gazetesi ve televizyonunda hazırlıklara devam ediyorum. İzmir’de yer alan bir fuar firmasının uzun yıllar genel müdürlüğünü yaptım.

Genel ve yerel seçimlerde Milletvekili aday adaylarına ve adayların, Belediye başkan aday adayı ve adaylarına seçim çalışma süreçlerinde yönetim danışmanlığı hizmeti verdim. STK’lara ve eğitim kurumlarına mesleki eğitim ve yönetim danışmanlığı içeren kurumsal seminerler veriyorum. Gönüllü çalışmalar yapıyor ve üye olduğum sivil toplum örgütlerine sosyal projeler üretiyorum. Girişiyorum Derneğini kurdum. Girişiyorum Derneğimiz 21.Yüzyıl Becerileri’nin büyük kısmını kapsayan girişimcilik becerilerini, çocuklara ve gençlere erken yaşta kazandırmak hedefli; girişimcilik ve sosyal girişimcilik kültürü ve ekosistemi ile buluşmalarını sağlamak, etkin girişimciler olarak farkındalıklarını geliştirmek, ülke ekonomisine girişimcilik ekosisteminin katkılarını artırmak amaçlı faaliyetler düzenlemek, sivil toplum faaliyetlerini etkinleştirerek, geliştirilmesini sağlamak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlarla işbirliği yapmak amacı ile kurulmuştur.

Aldığım eğitimler doğrultusunda “Yönetim Danışmanlığı yapıyorum. Avrupa Birliği Projeleri, Kalkınma Ajansı Projeleri, KOSGEB Destekleri, marka projeleri, yazar danışmanlığı, çocuklara ve gençlere girişimcilik eğitimleri ile beraber farklı sektörlere kurumsal düzeyde mentörlük hizmeti veriyorum. Kısa öykü, çocuk oyun senaryoları, televizyon program yapım ve yönetim projeleri ve yeni kitap projelerim var.

İlk eserim “Avrupa Birliği Sinema Politikalarının Türk Sinemasına Etkileri” adlı akademik çalışma kitabım 2016 yılında Nobel Bilimsel Eserler’den yayınlanmıştır.

2018’de edebiyat izlerine yöneldim ve ilk şiir kitabım “Kadınlar Şiir Kokar” çıktı. Okurlarımın her geçen gün çığ gibi büyüyen ilgilsi, desteği ve şiir sevgisiyle çoksesliliğimi sürdürüyorum. Bu kadar işin arasında insan ilişkilerini ve bağlarını kuvvetlendirmek, evlat yetiştirmek, çalışma hayatım gibi örnekler bazen beni sınırlarda gezdiriyor. Buna rağmen ben hep sanatın ve edebiyatın sağaltıcı gücüyle şiir ve öykülerle tekrar var oluyorum. Düş gücümü besleyerek büyüyorum. Ortaya bir yapıt koymak, kendi nefesimin başka nefeslere karıştığını hissetmek ve başka hayatlara dokunmak beni mutlu ediyor.

Edebiyat usta-çırak ilişkisidir. Okunmaya değer bir şeyler yazmak, öykücülüğe doğru edebi metinler yazmayı öğrenmek, ustaların izini takip etmektir. Yazdıklarımı edebiyat atölyelerinde paylaştım. Yazdığım öyküler dergilerde yayımlandı. Öykü ve şiir yazmaya, Aydan’ın gözünden dünyayı keşfetmeye devam ediyorum. İnsanların kulağına fısıldayan anlatıcı rolümle rehber olmaya çalışıyorum. Kısaca yazmaya sevdalıyım!

Şiir kitabınız ‘Kadınlar Şiir Kokar’ büyük bir ilgiyle karşılandı; ben de okurken büyük bir zevk aldım. Şiirlerinizde anlamı türetmeden, farklılaşan tamlamalarla geçişler yapmadan samimi ve yalın bir imge zenginliği var. Öncelikle şunu sormak istiyorum, yalın anlatım ve imgede ‘şeffaflığı’ nasıl sağlıyorsunuz?.. Hayatı kavrayış ve yaşayışla bağlantılı olarak sormak isterim, nedir sizi şiire yönelten?

Ben şiire değil, şiir bana yöneldi. Ben de vücut buldu! İkimiz de duygu yüklü, maskesiz bir yaşamı seviyoruz… Edebiyatı dünyanın kapılarının aralandığı bir yer olarak düşünürüm. Güzelliktir edebiyat! Şiir ise edebiyatın haylaz çocuğudur. Ben de şiirin yaramaz kızı! Şiirler renkli arkadaşlıklardır. Ben de haylaz bir çocuk kadın olarak şiirlerimle keyifli arkadaşlıklar yaşıyorum… Her gün yeni öykülere uyanıyorum. Mizaha, ironiye yönelmek, bu gayretin baharatı sayılır; ayrıca tabiatımda böyle bir eğilim var. Sosyal yaşantım, üretimlerim, aktiviteler ve Anadolu’yu yaşamamın sağladığı avantajlar işimin her alanına yansımıştır. Coşkulu duygularımın zirvesinde olduğum zamanlarımın, gelişen, değişen, farklılaşan Aydan’ın izlerini taşıyor şiirlerim. Şiir benim için bir çıplaklıktır. Şiir yazarken ruhum dans eder, çırılçıplak olurum. Şiir de çırılçıplak olmalı… Şiir yazmak şiirin içinde olmaktır. Şiir öyle bir büyüdür ki, öyle bir güzelliği, öyle bir yüksekliği vardır ki özgür dizelerin. Yaşamdır, aşktır, her şeydir!

Nasıl ki ayrılık sevdaya dâhilse şiir yazmak da şiire dâhildir. Şiir de sabır ve coşkuyla akar gider. Şiir, dizelere sıkıştırılmış bazen patlamaya hazır bir bomba, yüksek enerji, bazen sığındığınız liman bazen bir yol arkadaşıdır. Patlayacak duyguların sesidir, bir direnmedir, sistemi, düzeni, egemenleri korkutan sessiz çatışmadır. Şiir hem haz, hem derinlik, hem sonsuz bir bağımsızlık, bağsızlık, hem çok ince bir denge, hem de bir iç düzendir. İşte ben de çocukluğumdan beri bu haylazca duygularla yaşıyorum… Çünkü hala haylazlık yapmayı seviyorum.

‘Ekmekler’ başlıklı şiirinizde ‘Önce ekmekler bozuldu/sonra ekmeğin huyu değişti’ demişsiniz; bu dizeler bana Oktay Akbal’ ın ‘Önce ekmekler bozuldu’ öykü kitabını aklıma getirdi; ancak orada bir ‘düzen’ eleştirisi vardı. Siz ise doğa ve insan mayası gibi ‘huy’ –karakter, içgüdüsel alışkanlıklar- ‘a gönderme yapıyorsunuz; bu yaklaşımı aslında birçok dizede varlık sorunsalı açısından da ele alıyorsunuz. (Kahpe Zamanlar: Kansızlığın varlığında doğar/ şerefsiz tanımların sinsi planıdır/ kahpelik ve vicdansızlıkla…/utanmadıkça ahlaksızlaşır VEYA Şişt İnsan: Bedenin çamur aklın hamur/Yarattığın deprem ecelin… Mümkün Olsa: Savaştan barış/Barıştan insan yapardım) Şair duyguları çok önemli bir insancıllık öğüdüdür aynı zamanda; siz bu konuda neler söylersiniz? 

Sorunuzdaki “Şair duyguları çok önemli bir insancıllık öğüdüdür aynı zamanda” ifadenize karşın Oktay Akbal’ın şiire dair “Şiir, kurşun rengi dünyayı mavileştirir açmayan güneşi açtırır, yağmayan yağmuru yağdırır, içimize dışımıza” düşüncelerini paylaşmak isterim. Şiir hayatla sevişmek, insan sevgisiyle yükselmektir. Şiir yazmak farkındalığı yüksek bir hayat akışına sahip olmayı gerektirir. 18 yaşımda başladığım şiir serüveninin nereye geldiğinin bir çıktısı. Kitap, aşkla, coşkuyla dolu duygularının zirvesindeki yaşlarından, büyüyen, gelişen ve değişen toplumsal gerçekçi, mücadeleci, direngen ve cesur duruşunun izlerini taşıyor. Bir Cesare pavese der ki; : “her şeyden önce, unutma ki sevişmek gibi bir şeydir şiir yazmak: duyduğu tadın paylaşılıp paylaşılmadığını hiç bilemez insan.”

Şiir derttir, yaradır, aşktır, sevişmektir… Şair miyim bilmiyorum ama şiir yazarım! Duygularım kime göre duygu? Kime göre dert, yara, aşk, çığlık, direnme ve umut taşıyor… Kime göre patlamaya hazır bir bomba! Bunlar benim duygularım, insan olana sevda dilim olsa da insanlıktan yana derdim büyük…

Şiiriniz bir içe çekilme, biçime yedirme, okuyucuyla sınır koyma veya kendinizi buldurma derdinde değilsiniz; dolambaçlı –bilmecemsi- tarifleriniz yok; bu benim çok hoşuma gitti. Örneğin Şiir Kaçtı İçime: ‘Yüzüme bak sözcüklerimiz sarmaş dolaş/gel ki nefes alayım/ Ümitlerim olsun bi de içime kaçan şiirlerim.’

Şunu sormak isterim, Kadınlar Şiir Kokar derken ve kitabı genel olarak ele aldığımızda, nasıl bir aşk tarifi yapar Şair?

Kadınlar Şiir Kokar kitabım 1982 yılından beri yaşama duyduğum aşkın bir çıktısıdır. Duygu yüklü, maskesiz anlatımlarımla cesur bir kitap olduğunu düşünüyorum! İçinde kadınların şiir koktuğu yaşamlar var! Kitap şiir serüveninde aşkla, coşkuyla dolu duygularının zirvesindeki yaşlarından, büyüyen, gelişen ve değişen toplumsal gerçekçi, mücadeleci ve cesur Aydan’ın hayata karşı direnen duruşunun izlerini taşıyor. Duygularımın esiri olduğum zamanlardan sonra çaresizliğin eseri için âşık olmaya gerek yok dedim… Yaşam aşkı var bende… Güçlü hislerimle ve kelimelerle yol alıyorum. Zamana meydan okuyarak, insanların ruhuna dokunmayı seçiyorum.

Coşkulu duygularımın zirvesinde olduğum zamanlarımın, gelişen, değişen, farklılaşan Aydan’ın izlerini taşıyor. Şiir aşktır, yazarken ruhum dans eder, çırılçıplak olurum. Şiir de çırılçıplak olmalı… Şiir yazmak şiirin içinde olmaktır. Aslında şiir öyle bir büyüdür ki, öyle bir güzelliği, öyle bir yüksekliği vardır ki dizelerin… Nasıl ki ayrılık sevdaya dâhilse şiir yazmak da şiire dâhildir. Şiir de sabır ve coşkuyla akar gider. Şiir, dizelere sıkıştırılmış bazen patlamaya hazır bir bomba, yüksek enerji, bazen sığındığınız liman bazen bir yol arkadaşıdır. Şiir patlayacak duyguların sesidir. Şiir bir direnmedir, sistemi, düzeni, egemenleri korkutan sessiz çatışmadır. Şiir hem haz, hem derinlik, hem sonsuz bir bağımsızlık, bağsızlık, hem çok ince bir denge, hem de bir iç düzendir. Şair miyim, şiir miyim bilemiyorum!

“Kadınlar Şiir Kokar” kitabım hayatımın gerçekçi bir parçası! İçinde aşk var, umut var, öfke var, bekleyiş var, suçlarım var, güneş var, deniz var, özlemlerim var, yağmur var, direnme var, bulut var, çığlık var, mavi var, başkaldırışlarım var. Kadınların şiir koktuğu izler var!

Başka bir röportajınızda ‘Neden iyi şairler hep erkektir, neden kadın şair sayımız az’ sorusuna verdiğiniz cevabın içinde ‘Kadının toplumda ne kadar var olabildiğine de bakmak gerekiyor. Toplumumuzda kadının yeri ve cinsiyetçi bakış açısından varoluş değerleri açısından nasıl sorunlar var sizce?

“Kadının toplumda ne kadar var olabildiğine de bakmak gerekiyor” dediğim noktada, esas sorun kadının toplumdaki yeri probleminin hala devam ediyor olmasıdır. Kadının toplumdaki yeri problemi, cinsiyet ayrımına bağlı olarak ortaya çıkan aynı zamanda kadınların ezilmesi ve ikincileştirilmesi sorunudur. Kadınlar hala erkekler tarafından esir edilerek, zulme uğruyorlar. Öncelikli olarak kadınların seksüel varlıklar değil, insanlar olarak tanımlanması gerektiği konusuna dikkat çekmek istiyorum. Kadının birinci görevi, akıl yürütmektir. Toplumda kadına biçilen bir rol var ise, bu, onun biyolojik özelliğine göre değil, zihinsel gücüne bağlı olarak belirlenmelidir. Erkek ve kadınlar doğaları gereği aynınıdır ancak biyolojik yapıları gereği kadınlar sürekli gölgelenirler. Oysaki kadın bedeni, kadınların hakiki doğasını belirlememelidir.

Toplumumuzda kadının yeri ve cinsiyetçi bakış açısından varoluş değerleri açısından hep sorunlu olmuştur. Bu konu tarihsel kökenleri oldukça derinde olan bir sorundur. Toplumlarda, tarih boyunca hep ezen ve ezilen, güçlü ve zayıf, efendi ve köle diye nitelendirilebilecek toplumsal sınıfların varlığı hala devam etmektedir. Bu ayrımın, elbette ki dezavantajlı sınıfı yalnızca kadınlardan oluşmamıştır. Ancak şu da bir gerçektir ki, kadınlar, bu ayrımdan en fazla zarar gören taraf olmuştur. Kadın problemi, değişik toplumlarda farklı biçimlerde ve boyutlarda ortaya çıkan çok yönlü bir sorundur. Çünkü kadın sorunu denilince akla, toplumun kadınlar için birinci derecede görev saydığı, hatta kadın tarafından yerine getirmesi zorunlu ödev olarak gördüğü aile, annelik, eş, cinsellik ve iş gücü gibi sorunlardır. Bu sorunlara dayalı olarak ortaya çıkan şiddet, insan kaçakçılığı, sömürü, köleleştirme gibi sorunlarla da karşılaşırız. Kadının kariyerinin çocuk yapmak olduğunu söyleyen bir iktidarın zihniyeti var! Kadınlar bu tür zorbalıklardan nasıl kurtulur? Kadınların maruz kaldığı baskının kaynağı, haklarının özellikle de eğitim ve aklını geliştirme haklarının irrasyonel reddidir.

İşte size kadınların toplumda ezilmelerinin kaynağı! Toplum kadınları akıl ve yeteneklerini geliştirmeleri yerine, önceden belirlemiş olduğu konuma uygun bir karaktere sahip olmalarını sağlayacak biçimde eğitmiştir. Onlara biçilen rol, erkeği memnun etmeleri, çocuklarını yetiştirmeleri ve evi idare etmeleridir. Ancak, geliştirici akıl olmaksızın, bir kadının bu görevleri uygun bir şekilde yerine getirmesini beklemek ne derece doğrudur?  Toplum, bir yandan kadınların kendilerine verilen görevi uygun şekilde yerine getirmesini beklerken diğer yandan da onların verilen görevleri yerine getirmeleri konusunda gerekli olan eğitimleri de engellemiştir. Böyle bir zihniyet, zorba bir zihniyettir.

Kadın ve erkek arasındaki ilişkileri düzenleyen ve yasal olarak kadını erkeğe bağımlı hale getiren kanunlar, uygulamalar yanlıştır. Bunlar, aynı zamanda insanlığın gelişiminin önündeki en büyük engellerden biri olmuştur. Kadın ya da erkeğin, hiçbirinin diğeri üzerinde bir ayrıcalık ya da güç kullanma hakkına sahip olamayacağı, diğerinin de hiçbir yoksunluk hissetmeyeceği, bir mükemmel eşitlik ilkesinin benimsenmesi gerekir. Toplumda adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün olabilmesi, karşılıklı tüm vatandaşların hatta insanların bir birlerine değer vermesi ve herkesi kendisi gibi haklara sahip olması gerektiğini içselleştirmesi gerekmektedir. Kadını köleleştiren akıl, duygudan yoksundur. Eşini, kızını, annesini, kız kardeşini ve kız arkadaşını içtenlikle seven hiçbir erkek onun köleleşmesini istememelidir! Akıl ve duygu toplumda eşitliği bozmaya, köleleştirmeye ve bağımlı hale getirmeye değil, özgürlüğe ve sosyal adaletin sağlanmasına hizmet etmelidir.

Sözü edebiyat ve onun hırçın çocuğu şiirle bağlayacak olur isek, şiir bir direnmedir, sistemi, düzeni, egemenleri korkutan sessiz çatışmadır. Şiir hem haz, hem derinlik, hem sonsuz bir bağımsızlıktır. Ne güzel söylemiş Günseli İnal“Bir toplumda kadın şairin varlığı, o toplumun ilerleme ve uygarlık düzeyi göstergesidir.” Oysaki erkek egemen şiir ortamı, dönemin sosyal yapısı ve erkek egemenliğinde köklü bir geleneğe sahip şiir anlayışının varlığı göz önüne alındığında, kadın şair olmak, ateşten gömlek giymeye talip olmak gibidir…

Yüzyıllar boyunca en güzel örneklerini bulan Türk şiirinde, kadın şairlerin yeri meselesi de giderek daha fazla dikkat çeken bir konu haline gelmiştir. Kadınlar, tarihsel süreç içinde toplumsal haklarını kazandıkları ölçüde, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi sanatta da varlıklarını daha fazla ortaya koyma imkânı bulmuşlardır. Kadın şairlerimize, yeterince yer verilmemiş, verilse de kalıplaşmış ifadeler ya da üstü örtülü bir alay içeren ifadelere maruz bırakılmışlardır. Erkek sanatçıların kıskançlıklarına da maruz kalmışlardır. Bununla birlikte çoğu şair ve yazar kadınlar dönemin koşullarından çekinerek gerçek kimliklerini gizleyerek erkek ismi kullanmışlardır. Kadın şairlerin çoğunluğunun daha çok erkek meslektaşlarına özendiği ifade edilse de erkek egemen üslubu kullanarak şiirler yazdıklarını ve bu durumun onları bir kadın üslubu oluşturmaktan uzaklaştırdığı konusuna katılmıyorum. Kadın şairlerin kendilerini egemen şiir ortamında kabul ettirmesi konusunda benim endişem yok, olmayacak da! Bugüne kadar antolojilerden başlayarak yapılan çalışmaları kimin hangi zihniyetle ve cinsiyetle yaptığına, hangi cinsin baskın ve egemen olduğuna bakmak gerekiyor. Kadın şairin varlığını ortaya koyma mücadeleleri değerlidir. Kadınlar toplumda “bende varım” deseler de, öncelikli olarak yaşam ve düşünce bağımsızlığı için kadınların ekonomik sefaletten kurtulması gerekiyor.

Mesela unutturulan kadın Suat Derviş güçlü bir kadındı. Birçokları ağzını açmaktan, kalemini oynatmaktan korkarken ömrünün sonuna kadar faşizmin karşısında durmuştur. Güçlü kadınları severim. Yaşama kafa tutan mücadeleci kadınları daha çok severim. Nâzım Hikmet’e “Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını; / Bir kere eğemedim bu kadının başını” mısralarını yazdıracak kadar güçlü bir kadın… Suat Derviş’i bir kadın ve bir yazar olarak, tek başına, ayakta ve onurlu duruşunu, hayattaki duruşuma, mücadeleme benzetirim. Ben de onun gibi hep Türk kadınlarını bir araya toplamak, onların düşünce ve eylem birliğini kurarak halk kitleleri içinde, kadınların şerefli birer öncü durumuna gelmelerini istiyorum. Değerli emekçi kadın şairlerimizden Gülten Akın, Nilgün Marmara, Didem Madak, Sennur Sezer, Birhan Keskin, Türkan İldeniz, Lale Müldür ve Umay Umay’ın şiirlerinde yaşam mücadelelerinden direnen izler bulursunuz. Ve bu direnişin geleceğini toplumda kadın şairlerin varlığına ve üretimlerine saygı duymalı ve desteklemeliyiz. Toplumsal olarak kadın duyarlılığı önemlidir.

Erkek şairlerimizden Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Orhan Veli, Şükrü Erbaş, Cemal Süreya, Ahmed Arif, Turgut Uyar, Can Yücel, Ataol Behramoğlu, Özdemir Asaf, Atilla İlhan, vb. birçok toplumsal gerçekçi şairleri de okuyorum… Yabancı şairlerden Pablo Neruda “seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman” William Shakespeare “inandıramaz aynam yaşlandığıma beni” der. Ah o kırışıklıklar, kırışıklıklar… Yorgo Seferis’i de lirizm yüklü şiirleri ile unutmamak gerek “hayatın sen ne verdiysen odur” der… Ve yaşam devam eder, büyümemiş bir çocukta yitirdiğini sandığın şeyleri bulduğunda…  Ve birçok şair, şiir yolumu aydınlatır…

Kadınlarımız Atatürk’ün de dediği gibi milletin hakiki anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden daha münevver olmalıdırlar. Günümüzde geldiğimiz noktaya bakarsak, edebiyatın erkek-egemen marjinal, başarısız ve etkisiz olduğu günlerden, kadın ve erkek yazarın aynı şekilde evrensel olabileceği anlayışa gelindi. Kalemin erkekliği temsil ettiği günlerden, sayfanın kadın yaratıcılığını temsil ettiği günlerdeyiz. Çok değiliz ama varız!

Kadın donatıldığı mahremiyetinden sıyrıldı. Kadın her meslekte, her alanda, her yerde amazonluğunu konuşturuyor… Yeterli miyiz, değiliz. Daha çok kadın, daha çok başkaldırı, daha çok şiir lazım… Edebiyat yaşlanıyor. Genç söyleşilere ihtiyacımız var. Çocuklar ve gençler edebiyatla buluşturulmalı. Türk edebiyatının geleceğini inşa etmek istiyorsak köklerimizden beslenmemiz gerekiyor. Önemli olan gençleri gençlerle buluşturmak ve ustaların izlerine dokunmalarını sağlamak… Gençlerin yaşayan ve kendi göz hizalarındaki şair ve yazarlarla tanışması çok önemlidir. Her şairin Nâzım veya diğerleri gibi olmasını beklemek haksızlıktır. Her şair, her şiir kendi içinde kucaklanmış bir dünyadır. Şiir okumalıyız. Okuyarak, düşünerek şiiri anlayabiliriz. Şiirin mısraları, anlatımlarının ardındaki esrarı çözebilecek hale gelmeliyiz. Şairi anlamak için şiir sevmeliyiz. Şiir kitapları alalım, şiirsiz kalmayalım!

“baharları ve narları olmalı insanın,

bir de yağmur sıcaklığında sonsuz sevişmeleri”

                            -Aydan Tuncayengin

YORUM YAP