DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Sirk dünyası; Röportaj: Şaban Taşçı

Yayınlanma Tarihi : Google News
Sirk dünyası; Röportaj: Şaban Taşçı

Sirk tarihi ve Türkiye’de Sirk Kumpanyaları üzerine Sirk Koordinatörü Şaban Taşcı’ yla röportajımız.

Ropörtajı Osman Özbaş hazırladı.

Şaban Bey, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Sirk dünyasına giriş yapmadan önce, Sirk Koordinatörü nedir bunu anlatır mısınız; sizin bu mesleğe ilginiz nereden geliyor?

Sirk Koordinatörü, sirk faaliyeti yapan kurumun sirk faaliyeti yapacağı yerlerde resmi izinlerinin alınması, sirk faaliyetinin tanıtım çalışmalarının yapılması ve gösterilerle ilgili koordinasyonun sağlanması görevlerini yapar. Benim de sirk koordinatörü olarak görev yapmama aileden sirkle uğraşan insanlar etkili oldu diyebilirim. Dayımın çocukları sirk kuruluşları olan insanlardı; Manisa-Akhisarlılardır…

 

Sirk dünyasında Türkiye’de Akhisarlıların ağırlığı var galiba…

Var evet; ilginç bir tesadüf diyeceğim ben, aileden böyle sirk kuruluşları henüz ortaya çıkmadan önce yabancı sirkler Türkiye’ ye gelip-gidiyordu, işte bu yabancı sirkleri pazarlayan Ayman Ağabeyimiz var, bizden daha yaşlı, eğlence dünyasının Türkiye’ de tanınmış menajerlerinden biridir, o da İtalyan sirklerinin koordinatörlüğünü yapan ağabeyimizdi, o da Akhisarlıydı.

Peki ülke bazında, İtalyan sirki, Fransız, Türk sirki gibi bir ayrım var mıdır literatürde?

Şöyle söyleyebiliriz, aslında sirk faaliyeti aslında çok eskilere gidiyor, derin tarihi bağları olan bir konu.

Oraya da değinebiliriz; söyleşimizi buradan devam ettirelim, sirk tarihi konusunda da bilgi sahibi olabilir miyiz?

Osmanlı döneminde kumpanyalar halinde pek çok sirk gösteri gurubumuz vardı bizim.  Ama Cumhuriyet döneminden itibaren sirk gösterileri ‘cambazhane kumpanyaları’ şeklinde varlıklarını sürdürmüşler, fakat yetmişli yıllara gelindiğinde bunlar etkinliklerini modern anlamda azaldığı için Türkiye’ ye dünya sirkleri, bunun başında İtalyan sirkleri geliyor. Avrupa ülkelerinden, özellikle Rus sirki, Moskova diye tabir edebiliriz, Sovyetler döneminde devlet sirki Türkiye’ ye gelip gösteriler yapmışlar…

Bu sirkler de cambazlık yanında gerçekten sanatsal aktivitelerin de önemli olduğunu düşünebiliriz değil mi? 

Elbette;  zaten şöyle söyleyebiliriz, sirki oluşturan unsurlar vardır; bir, sirkin gösteri yapma alanı, yani sirkin çadırı, içindeki anfi tiyatro ve sirk göstericileri, ana kaynak bunlardır…

Peki bu gösterilerde kimler vardır; mesela ateşbazlar, trapezciler hep var mıdır?

Sirkin olmazsa olmazları, ip cambazları, akrobatlar, ateşbazlar, sihirbazlar, palyaço, hava gösterileri, mesela ‘ipek gösterileri’ kumaşla yapılanlara… gibi, bu göstericilerin, Osmanlı döneminde bahsettiğimiz kumpanyalar, loncalar şeklinde örgütlüydüler.

İlginç, Osmanlı’ da, sirklerde de bu konca teşkilatı var mıydı?

Tabii vardı, ‘gösteri kolları’ deniyordu onlara.  Aslında Anadolu bu işin kökü, kaynağı; buradan Osmanlı’ ya geçiyor. Hatta Osmanlı’ya gelinceye kadar olan dönemde bile bu meslek, usta-çırak ilişkisinde yaşıyor; bu sektörün yüzyıllar öncesine giden bir silsilesi var.  Bizim tespitlerimize göre 25 adet, Metin And’ ın yaptığı araştırmasına göre 25 tane Osmanlıca Türkçesiyle sirk gösteri kavramı var. Mesela ‘cambaz’ bunlardan bir tanesi, ‘canıyla oynayan’ demek; baz-oyuncu demek, Kâsebazlık (tabaklarla yapılan gösteriler), şişebazlık, keçibazlık, madrabazlık, sihirbazlık… bunlar hep Osmanlıca Türkçesi kavramları; bunlar bizim geçmişten beri bu işi yaptığımızı gösterir.

Peki sirkler neden çadırlarda oynanır hep; böyle bir mekan tercihi nereden geliyor?

1876 yılında İngiliz bir emekli subay göçebe çadırından esinlenerek padok içersinde bir atlı gösteriyi başlatıyor. Modern anlamda sirk böyle ortaya çıkıyor. Uluslar arası sözlüklerde sirkin kaynağını bu tarihten başlatan maddeler yazılıdır. Ancak kullandığı argümanlara bakar mısınız, göçebe çadırı ve atlarla yapılan gösteri. Bunların ikisi de bizim göç kültürümüzde var.

Padok, veya şöyle söyleyeyim, sirk gösterilerini çevreleyen alan bir daire şeklinde olmasının ne özelliği var?

Daire şeklindeki alanda seyirciler, basamaklı oturma yerlerinde aslında birbirlerinin yüzlerini görüyor ve bu yolla sinerjilerini de birbirine geçiriyorlar; oyundan hoşlanma beğeni heyecan sinerjisini birbirine geçiriyorlar, hayret ediyorlarsa bu da geçiyor. İşte bu nedenle belki de Antik dönemlerden beri anfi tiyatro yapısının bu şekilde olmasının özelliği var. Oyun ortadadır, dairesel platformdadır, Osmanlı’ daki şenliklerde de böyledir; bakın Hititler döneminde de böyledir…

Hititler dönemine uzanan bir sirk tarihinden söz edebiliyoruz öyle mi?

Tabii, bakın bir gözlemimi anlatayım size; Milas’ da gösteri yapmak üzere sirk yeri belirledik. Burası kazı yapılmak üzere ayrılmış, Milas müzesinin alanıydı. Sirk çadırını kurabileceğimiz düzel bir alandı. O döne müze müdürüyle istişareye geçtim. Sayın müdür olumlu karşıladı; konuşuyoruz, bana şunu söyledi, ‘sirkin tarihte MS. 5 yüzyılda, Bizans döneminde burada yapıldığına dair buluntular var,’ dedi. Hatırlıyorum bu konu ulusal basına da yansımıştı. Bunun üzerine bir diyalog geçti aramızda, antik mezar taşlarını inceledik ve bazı tarihi eşyalar üzerine konuştuk, çalpara, ayı heykelciği ki boynunda çan vardı vs…  Evet o zamanlar sirk dünyası varmış; ama ben bu tarihlerin çok daha eskilere gittiğini düşünüyordum. Nitekim Çorum’ da gösteri yapmak üzere çevreyi incelediğimde bazı gözlemlerim oldu. Bazı rölyeflerde sirk gösteri resimleri vardı.

O rölyeflerde hangi sirk oyunları ne vardı?

Mesela kılıç yutan akrobat vardı; merdivenler yapılan akrobasi gösterisi vardı; çivi yazılı tabletlerde festivaller sırasında sirk gösterilerini anlatan ifadeler vardı. Ayrıca o dönem Ahmet Ünal, değerli Hitit tarihi araştırmacısı, kendisinin bu kitaplarını aldım, ilgili bölümlerde belgeleriyle okudum, bilimsel olarak kanıtlamış.  Biz o tarihte ilk defa, Prof. Ahmet Ünal, ben, İsmail Hakkı Yağcızeybek, -o dönem Safari Sirki’ nin sahibiydi- basın açıklaması yaptık; dünyada ilk defa sirkin Hititler döneminde, MÖ. 2500 ‘lü yıllarda, MÖ. 1500’ yıllara gelinceye kadar, meydanlarda, tapınakların önünde yapılan festivallerde uygulandığını kanıtlayan bir açıklama yaptık.   Mesela Alacahöyük’ de bulunan meşhur Hüseyin Dede vazosu’ nda da ( Hüseyin Dede vazosu, Hitit geleneklerinde oyun eğlence üzerine çok önemli bir materyaldir. Mesela arp motifi bu vazoda bulunmuştur O.Ö)  resmedilmiştir akrobasi oyunları. Hatta bu tarihi Orta-Asya’ ya bile götürebiliriz.

Orta –Asya’ yla ilişkisi nedir, kısaca değinebilir misiniz?

Tabii, mesela Uygur bölgesinin diğer bir adı Hotan’ dır. Hotan keten demektir; daha doğrusu ipeğin anavatanı Uygur-Hotan bölgesidir. O dönemde ipek kumaşlar dokunduktan boyandıktan sonra dut ağacına asılırmış; ipeğin o dallara asılıyken kuruyup dolamaya uygun hale gelip-gelmediği,  ufak kız çocuklarına kontrol ettirilir, böylece hem oyun gibi hem de ip kıvamı öğrenilirmiş. İşte sirklerde yapılan ipek gösterisinin tarihi bu kadar derindir; yine bu sirklerde kızlar yapar bu gösteriyi, yukarıya doğru çıkarlar.

Tarih derinliği kadar mistik anlamı da derindir sirk gösterilerinde, mesela ip cambazlığının bir adı da ‘sırat köprüsüdür’… Ben eski sirk göstericileriyle de görüştüm, onlar anlatır, bu ip cambazlığına çıktıklarında gösterinin finalinde bir tane koç alırlarmış, orada kesmeye çalışırmış, kurban ediyorlar. Kesmeye çalışıyor, bıçağı eline alıyor, seyirci aşağıdan tempo tutuyormuş, ‘bağışla-bağışla!’ diye. O da bağışlıyor, kesmiyor.

Sayın Şaban Taşcı, konu hakkında geniş bir arşiv birikiminizin ve deneyimlerinizin çok olduğunu biliyorum. Söyleşimiz zaten bir ön fikir vermesi için önemliydi, fakat çalışmalarınızı kitap haline getirmeyi düşündünüz mü?

Evet bu konuda bir hazırlık yapıyorum; nasip olursa ileride bir kitaba dönüştürmeyi de düşünüyorum.

Röportaj için çok teşekkür ediyorum

YORUM YAP