Manisa yerel gazetelerinde 04 Ekim 2024 tarihindeki nüshada Büyükşehir Belediyesinin ‘Enerji Atılımı’ başlığında Enerji A.Ş’ nin kurulduğu haberi yer aldı. Buna göre yerelde enerji sektöründeki yatırımlarını güçlendirmek ve kente sürdürülebilir enerji çözümlerini sunmak amacıyla şirketin kurulduğu belirtiliyor. Bu bizim için önemli bir haberdi;
‘Şirket ilk etapta belediye bünyesindeki kuruluşlara uygun maliyetle enerji sağlayacak; vatandaşlar için de adımlar atacak… Büyükşehir belediyesi bünyesinde kurulacak şirket kamu ve özel sektör için sürdürülebilir çözümler sunacak.’
Enerji yatırımlarına ilişkin teknik ayrıntılar uzmanların bileceği bir süreçtir, ancak yıllar öncesinde konuyla ilgili böyle bir yatırıma ihtiyaç olduğunu belirten yazılarımız olmuştu.
– Ben yazdığım yazılar o dönem gazete linkinde olduğu için not etmedim, sonradan güncel tarih attım ama öncesinde birçoğu silindi; hatta fetö işinde ‘paralel yapılanmalara’ dikkat çektim, haklı çıktım, Ergenekon ve Balyoz davasıyla ilgili yazılarım oldu, haklı çıktım; Başkanlık-rejim üzerine yazdıklarım ve o günlerde Suriye dahil çevre ülkelerle siyasi tutum üzerine yazdıklarım oldu hiçbirini silmedim; sadece kurtuluş savaşıyla ilgili iki tashih yaptım o da güncel anlatımda cümle geniş zamanlı olduğu için yanlış anlaşılabilir diye dostlarımdan uyarı gelmişti, düzelttim o kadar, başka hiçbir yazının içeriğini değiştirmedim; bugüne uyarladıklarımdan yeni gelişmeleri eklediğim eski yazılarda da savunduğum fikirler değişmedi. Ama başkaları sildi ya da kandırıldılar af dilediler halktan; ‘İçimizdeki hain’ dediler sonra ‘bilmiyorduk’ mazeretine geldiler; şimdi en milliyetçi, en demokrat, en Atatürkçü onlar oldu, yine düzene uydular, yine suyun üstünde kaldılar! Olsun, söz uçar yazı kalır!-
Lafı uzattık ama kayda girsin dedim; hadi gelin şimdi yerel enerji yatırımlarıyla ilgili yaklaşık 2015 yıllarında yazdığımız (Tarih net değil) yazılarımızdaki anlatıma geçelim, sadece 3 makalemizden söz edeceğim, bu yazılar ‘Manisa Şehir Yazıları’ kitabımızda yer aldı, konuyla ilgili başka yazılarımız da vardı ancak gazetenin köşeyazıları linkli silindiği için hepsini toparlayamadım:
Yakıt Enerji Çeşitliliği başlıklı yazımızdan:
‘’Türkiye’de, toplam günlük tüketilen enerjinin yüzde altmış-altmış beş’inin verimsiz ve kayıp olduğu tespit edilmiş…
Türkiye’ nin enerji verimliliğiyle ilgili olduğu için; mesela sanayide, soğutma sistemlerindeki kayıplara dikkat çekmek istedik; ısıtma-havalandırma-iklimlendirmede de harcanan tüketimi de iyi hesap etmek lazım…
Yine, tüketimdeki kayıp-kaçaktan bahsedeceksek örneğin, elektrik dağıtım sistemlerindeki kaçak, önemli bir sorun…
Başka?…Mesela, konutlarda da kombi seçimi ve boruların dağıtım çevresi itibariyle ‘tazyik’ zerkedecek enerji ihtiyacı ‘etkin’ bir şekilde kullanılmıyor. Boruların dağıtımı da çok bilinçli yapılmıyor; bu da çok önemli bir ‘kayıp-verimsiz’ tüketim kalemi; ayrıca unutmayın, doğalgaz’ı büyük ölçüde ithal ediyoruz; yurtdışına ödenen rakamlar çok büyük. Sadece doğal gaz dağıtımına endekslenen bir ev-iklimlendirme konularında biraz daha dikkatli olmamızın zamanı geldi; (Bu konuda 30 temmuz 2024’de ‘Manisa Büyükşehir’e Önerilerimiz’ başlıklı yazımıza bakabilirsiniz.)
Bize göre doğazgaz’ın eski binalara ve iyi kombi-dağıtım sistemleri olamayan evlere ulaştırmaya çalışmak doğru değil; bunun yanında, hiç olmazsa özellikle fabrikatif alanlarda prina gibi, jeotermal enerji gibi; çöpten enerji kullanımı gibi; kayagaz’ı gibi enerji çeşitliliğine gitmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Bunu, YEREL ÖLÇEKTE VE YEREL KAYNAKLARI planlayarak yapmak çok önemlidir. Biz bu konularda enerji çeşitliliğine dayanan yerel ölçekteki risk planlamalarının önemli olduğunu düşünüyoruz.
Cern ve Teknopark başlıklı yazımızdan:
Bugün sırada bekleyen çok önemli başka stratejik enerji kaynakları var: Hidrojen bunlardan biri; doğaz –gaz boru hatlarının gelecekte hidrojen taşımacılığına uygun üretim ve dağıtım sistemini şimdiden planlanmasının ne kadar önemli olabileceğini tahmin edebilir miyiz?…
Hidrojenle çalışacak enerji santralleri için projelerin hazırlandığını biliyor muyuz? (Gelişmiş Temiz Enerji Depolama Projeleri yapmalıyız)
Jeneratör ve Bilgi Sistemleri başlıklı yazımızdan:
‘(Kente Kriz yönetim merkezi kurulmasına yönelik çalışmalar için; buna göre) binalara jeneratör kurulacağı açıklamaları vardı. Neymiş Efendim, Yönetim Merkezleri olarak kullanılacak Hükümet Konaklarının, olası bir afet durumunda elektriklerinin kesilmemesi için böyle bir çalışma başlatacaklarmış…
Yani hâlâ yapılmamış mı; hayret; oysa bu yatırımların geciktirilmesi dahi düşünülemez!..
Bununla beraber biz daha önce ki yazılarımızda afet yönetimi ile planlama imkân ve kabiliyetlerine hazırlanmak için daha geniş bir düşünce ufku açmaya çalışmıştık…Yunt Dağı’nda güneş enerjisi üretimini için yerler ayrılması ve panellerin yerleştirileceği alanlarla ilgili hazırlıkların yapılmasından söz edecektik; (Bu proje şimdi uygulanıyor, ne güzel)
Yeni imar planında dikkate alınması yararlı olur diye şehirde enerji üretiminin iki-üç merkezden kombinasyonlu (seçenekli) dağılımı ile şebekelerin eskime payı ve güçlendirme çalışmalarıyla yenilenmesinin verimliliği üzerinde konuşacaktık…
Belki, afet risklerini hesap ederek planlanacak akıllı şehir projelerinde, toprağın kademeli olarak derinliklerine uzanacak vericilerle, yer katmanlarının simule edilerek (üç boyutlu izlenebilecek) programlarla izlenmesinin yararlı olacağını, ilerisi için önemli bilgileri kayıt altına alınabileceğini ileri sürecektik…
Bu süreç, o ülkenin ekonomik yapısı, toplum felsefesi, inanç değerleri, insan kaynakları, askeri gücü; bilimsel üretimi, siyaset derinliği, tarih bilincine bağlı olarak ‘YÖNETİŞİM’ adı verilen karar süreçlerindeki başarısına bağlıdır…
Başka?
Bir de bilgi toplumlarının gücü, ‘risk analizlerine’ göre ölçülüyor-muş; örneğin afet karşısında nasıl davrandığınızla; ya da savaş durumunda ‘savunma-vurucu’ donanım yapısıyla bire-bir bağlantılıymış!
Daha ayrıntı verelim; bir savaş durumunda, roketlerin fırlatılması ya da uçakların kalkışından çok daha önemli olan, elektronik şifre çözücülerinizin devreye olup-olmamasıdır…
Kısaca afet anında bilgisayar ağı sistemlerinizin verileri güncelleyip-güncellememesi çok önemlidir; bunun için olaya müdahalenin zamanlama ve yöntemi ‘risk analizleriyle’ farklı yönlerden detaylandırılıp-bitirilmiş olmalıdır;
Yani ilk başta, kaos halinde genel değerlendirme noktasına ‘verilerin’ aktarılması ve hareket tarzına ilişkin komutanın vereceği kararların ‘sahaya’ yansıtılmasında hızlı ve kararlı olmak çok önemlidir.
O halde önceden risk unsurlarına göre verilecek karşılıklar, sağlık sistemleri ve lojistik imkânlar, iletişim, su ve besin tedarik zinciri; güvenlik ve sığınak alanları, alternatifleriyle önceden bilimsel olarak inceleme altında olmalıdır!…
Amerika filmlerinde görmüşsünüzdür, afet ya da savaş gibi durumlarda, ya da genel olarak riskli bir ‘karar aşamasında’ A.B.D Başkan’ı öncülüğünde değerlendirmeler yapılır. Bilim insanları oradadır; askeri, polisi, yetkili kurumları vardır, ihtiyaca göre dışarıdan insanlar çağrılıp bilgi istenir; durum her yönüyle tartışılır. Oraya katılan insanların söz söyleme ve sorun’un tanımlanması ve çözüme ilişkin fikirlerini rahatlıkla söyleyebilme güvenleri vardır…
Bizde ise güncel hayatta görürsünüz; aynı kamu dairesinde, hatta aynı katta bile olsalar, bir bölümden diğerine yazışmalar ‘bilgi-evrakla’ aktarılır. Bürokraside, ‘nasıl olsa birisi bu işe bakar,’ diyerek sorumluk iyi tanımlanmaz, telefona çıkıp-bakmama hürriyeti vardır; özel toplantılarına makam arabalarıyla gidenler ihtiyaç listesi sıralamasında cam-sil yazdırmayı sorun ederler. Eğitim planlamasında kalite yükseltme çabası öğrenci dağıtım programlarındaki beceriksizliklere kurban edilir; Yakınlardaki bir fotokopi makinesinde baskı çoğaltmak için yarım saat kat hizmetlisini bekleyenlere dahi rast geldik!
İşte Doğu ile Batı’yı birbirinden ayıran esas güç buradadır: Bilimde güvenilir kanıt arayışı yerine, ‘ezberci eğitimle’ ders yaparız. Afet ya da savaş benzeri bir durumda ‘kader’ deyip başımıza gelene razı oluruz… Biz Batı diyoruz ama ne onların kara-kaşı, kara-gözüne hayranız, ne de Doğu’ nun kadim kültürünü küçümsüyoruz!
Şunu unutmayacağız, siyasete kurban edilmek üzere ‘Bilimsel yaklaşımların’ ideolojilerimize uygun olup-olmadığına göre tartışmak, bilimin ambalajını alıp içeriğini araştırmamak ‘pislik içinde’ yaşamamıza neden olur!…’
Osman Özbaş