Bu röportajımızın konuğu, Manisa’nın daha çok bilinmeyen tarihi üzerine yaptığı araştırmalar ile tanıdığımız araştırmacı-yazar Erkan Akbalık. Kendisi geçenlerde Tarihistan.org sitesindeki köşesinde çok ilginç iki yazı yayınladı. Yazıların konusu, Manisa’nın ilk özel okulu olan Şems’ül İrfan Mektebi ve kurucusu Cevdet Çelebi’ydi. Yazı sonrası gelen davet üzerine biri Manisa’da biri İzmir’de olmak üzere iki sunum yaptı. Anlattıkları çok büyük ilgi gördü. Biz de kendisi ile bu konu üzerine konuşmak istedik.
O.Ö: Erkan Bey merhaba hoş geldiniz. Ben heyecanla, doğrudan konuya girmek istiyorum. Kimdir bu Cevdet Çelebi? Sizi Cevdet Bey’in hayatını araştırmaya sevk eden nedir?
E.A: Çok kısa cevap vereyim, müthiş biridir. Öncelikle bütün Manisalıların sonrasında herkesin tanıması gereken, çok zeki, çalışkan, hiperaktif, yılmak bilmeyen, cesur, girişimci, vatanperver ve daha nice özelikleri üzerinde toplamış biridir. Osmanlının en zor zamanında Emperyalistlere yaşadığı Manisa’dan tek başına kafa tutabilen, bunu kavga ile değil bilim ile yapan, yaptığını da başaran biridir. Ben bir dönem Manisa’da görev yapmış çok değerli bir doktorun, Mehmet Hüsnü Bey’in hayatını araştırırken, çocuklarının hatıratında rastladım Cevdet Çelebi ve okuluna. Mehmet Hüsnü Bey ile Cevdet Çelebi Bey’in karakterleri çok örtüşür. Kendisini duymuştum ama hayatı hakkında çok detaylı bilgiye sahip değildim.
O.Ö: Biraz açar mısınız? Hayat hikâyesi nedir?
E.A: Tabii ki, Çelebizadelerdendir, Çelebizadeler Manisa’nın en tanınmış ve en eski ailelerindendir. Aile genellikle eğitimcidir. Annesi Zekiye Hanım, babası dönemin meşhur âlimlerinden ve Hatuniye Medresesi müderrislerinden Çelebi Abdullah Efendi’dir. Hatuniye Medresesi o dönemde, şimdiki Hatuniye Camiinin kuzey tarafındaki ihata duvarının oradaydı. Meşhur bir medresedir. Hatta herkes tarafından bilinen Şair Eşref bu medresede eğitim almıştır. Tam adı Mehmet Cevdet olmakla beraber Çelebizade Mehmet Cevdet Efendi diye anılır. 1867 yılında Manisa’da doğar, babasını küçük yaşta kaybetmesine rağmen çok iyi eğitim alır. Yükseköğrenim için İstanbul’a gider. Tamamladıktan sonra Manisa’ya döner ve babası gibi müderris olup Sultaniye Medresesine atanır. Bugünkü Sultan Camisindeki medresedir. Arapça, Farsça ve Fransızca bilirdi. Fransa’nın ünlü TAN gazetesinin Manisa’daki tek abonesiydi.
O.Ö: Burada araya girmek istiyorum. O günlerde taşra kabul edilen Manisa’dan, devletin başkenti İstanbul’a giden Cevdet Bey, İstanbul’da kaldığı süre içinde, oradaki sosyal ve siyasi yönlerden hareketli hayattan hiç etkilenmemiş, bir değişim yaşamamış mıdır?
E.A: Cevdet Bey’in İstanbul hayatı ile ilgili çok bilgi olmamakla birlikte Manisa’ya döndükten sonra yaptıkları, yapmaya çalıştıkları İstanbul’un onun üzerinde yaptığı değişimler hakkında bize bilgi vermemektedir. Burada şunu da belirtmekte fayda var her İstanbul’a giden Cevdet Bey gibi olumlu mu etkilenmiştir? Bilemiyorum ve sanmıyorum. Cevdet Bey eğitimci bir ailede dünyaya gelmiş ve eğitim eksenli bir hayat sürmüştür. Dolayısıyla algıda seçiciliğin bir sonucu olarak İstanbul’daki eğitim hayatını derinlemesine irdelediği kanaatindeyim. O dönemde en iyi eğitim kurumlarının azınlık ve yabancı okullarda olduğunu gözlemlemiş olmalı, bununla beraber bu okulların en azından birçoğunun asıl amaçlarının daha farklı olduğunu anlayabilecek idrake de sahiptir.
O.Ö: Okul konusuna girmişken Manisa’nın ilk özel okulu olan Şems’ül İrfan Mektebinin açıldığı dönemde Manisa’dan ve okuldan bahseder misiniz? Okul nasıl açıldı, nasıl bir sistem benimsendi, fiziki şartlar, dersler hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
E.A: 1897 Yılına gelindiğinde, Cevdet Çelebi 30 yaşındadır, ilmi birikimlerini, yenilikçi düşüncesini, milliyetçi-muhafazakâr yapısı ile birleştirerek, hepsini müfredatına yansıttığı Manisa’nın ilk özel TÜRK okulu olan ŞEMS’ÜL İRFAN MEKTEBİNİ, Sultaniye Mektebinde açar. Okul açılışta ilk mekteptir. Dört sınıfı vardır. Gündüzlü ve yatılı kısımları mevcuttur. Ayrıca okul sadece Manisa merkezine değil çevresindeki köy ve ilçelerden gelen çocuklara da yatılı ücretli olarak hizmet verir. Okul özel okuldur, ücretlidir fakat Cevdet Çelebi Bey’in gayesi ticari değildir. Bunu nereden anlıyoruz, okulda okuyan öğrencilerden. Manisa’nın çalışkan ve kabiliyetli fakat imkânı olmayan çocukları bu okulda meccânî yani ücretsiz olarak okuyordu. Okul kısa zamanda kendini ispat eder ve adeta talep patlaması yaşanır. Sultaniye mektebi yetersiz kalır. Cevdet Bey, Velioğlu’nda Karaosmanzâde Abdülkadir Bey’in konağını kiralar ve taşınır. Talep artışı karşısında burası da yetmez ve Muradiye Külliyesinin ön tarafındaki Yetim Ağa konağı kiralanır.
Binalar değişse de okulun sistemi değişmiyordu. Temizlik vazgeçilmezlerdendi. Öğrenciler kendilerine has ve başka bir yerde görülmemiş üniforma ile okula gidiyorlardı. Üniformasız okula girişe müsaade edilmiyordu. Öğretmen kadrosu çok seçkindi. Okutulan derslerde Manisa için pek emsali olmayan derslerdi. İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça vardı. Okulda jimnastik yani beden eğitimi ile müzik derslerine çok önem verilirdi. Müzik dersleri Avrupa’dan getirtilen enstrümanlar ile yapılır. Öğrenciler bu enstrümanları öyle bir öğrenir ki Manisa’nın değişik yerlerinde konserler bile verirler.
Cevdet Bey Okulda istediği sistemi yakaladıktan sonra İptidai olarak açtığı okula rüştiye yani ortaokul sınıfları da ilave edebilmek için Maarife başvurur. Müsaade edilmesinin ardından okula rüştiye sınıflarını da açar.
Bununla da yetinmeyen Cevdet Bey bu kez okula idadi özelliği de katmak ister. Defalarca yazışma yapar. Ağırlıklı olarak 1904 yılında yapılan yazışmalar sonucunda Aydın Maarif Müdürlüğü Manisa’da resmi bir idadi bulunduğundan, Şems’ül İrfan mektebinde bir idadi açılmasına gerek olmadığına fakat istenildiği takdirde yatılı öğrenci alabileceğine karar verir. Bu netice Cevdet Bey’in hedeflerine doğru yol almasında ciddi bir engel oluşturur.
O.Ö: Erkan Bey engel dediniz, nasıl bir engel? Cevdet Bey’in hedefi ne idi? Ne yapmaya çalışıyordu ki İdadi açmasına müsaade edilmeyince engellenmiş oluyor.
E.A: Güzel bir soru sordunuz, yaptıklarından ve yapmaya çalıştıklarından Cevdet Bey’in hedefinin, ilkokul seviyesinde aldığı bir öğrenciyi liseden mezun edinceye kadar idealleri doğrultusunda eğitmek olduğunu anlıyoruz. İlk ve ortaokul seviyesinde çocukların Manisa’da aldıkları emsalsiz eğitimleri düşündüğünüzde bunun devamını getiremediğiniz takdirde verilenler hiçbir işe yaramayacaktı. İdadi önceki eğitimlerin tamamlayıcısı olacak ve onu bitiren çocuk, yükseköğrenim için Manisa dışına gidecekti. Tabii ki başına gelen beklenmedik talihsiz olaylar hesap edilmemişti.
O.Ö: Ne demek istediniz biraz açabilir misiniz? Nedir bu talihsiz olaylar?
E.A: Cevdet Bey’in eğitim ile ulaşmak istediği amacı ve okulun faaliyetleri kendini bilmez bazı kişiler tarafından anlaşılamaz. Bu art niyetli kişilerce okul kurulduktan 5 sene sonra maalesef yakılır. Geriye hiçbir şey kalmaz. Olay çok üzücüdür, hem idare hem de öğrenciler bu olaydan olumsuz etkilenir. Yangın Cevdet Bey’in azmini kırmaz. Eğitime kaldığı yerden devam edebilmek için Çeşnigir Camii arkasında bulunan Karaosmanoğulları’nın konaklarını kiralayarak okula dönüştürür.
O.Ö: Cevdet Bey bu çabaları gösterirken tek başında mıdır? Yanında destek olacak hiç kimsesi yok mudur?
E.A: En önemli destekçisi, okulun açıldığı yıllarda Manisa’ya Menemen’den tayin ile bir doktor gelir adı Mehmet Hüsnü Bey’dir. Doktor Mehmet Hüsnü Bey’in eğitime bakışı ile Cevdet Bey’in bakışı aynıdır. Menemen’de görev yaptığı yıllarda, gönüllü eğitim müfettişi gibi çalışmış, doktorluğunun yanında eğitim konusunda da Menemen’e çok şey katmıştır. Manisa’ya geldikten sonra çocukları için iyi bir okul araştırırken Şems’ül İrfan’dan haberdar olmuş ve ondan sonra Cevdet Bey’in en büyük destekçisi olmuştur. Doktor Mehmet Hüsnü Bey de Cevdet Çelebi gibi aydın ve eğitime önem veren biridir. O da İstanbul’da okumuş ve birçok konuda Cevdet Bey ile aynı düşünceye sahiptir. Okulların gerek taşınmasında gerekse yakıldıktan sonraki süreçte hep Cevdet Bey’in yanındadır.
O.Ö: Sonrasında yeni okulda eğitime devam ettiler sanırım.
E.A: Evet, okul tekrar hayat bulur ve eğitim kaldığı yerden devam eder. Bu güzel günler yaklaşık iki sene daha devam eder fakat bu okul da bir önceki ile aynı kaderi paylaşır ve 1908 yılında yine art niyetli kişilerce yakılır. Bundan sonra okulu devam ettirecek maddi gücü tükenen Cevdet Çelebi Bey bir daha okulunu açamaz. Okuldan geriye kalan enstrümanları da belediyeye bağışlar.
O.Ö: Okulu kimler yakıyor? Böyle güzide bir okulun arka arkaya yakılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
E.A: Efendim bu konuda benim yorumum biraz farklı olacak. Bazı kaynaklarda ve hatıratlarda okulun yobazlarca yakıldığı ifade ediliyor. Doğal olarak o günlerde sadece göz önünde cereyan eden olayları görenler bu şekilde değerlendireceklerdir. Fakat büyük resme baktığımızda olayın basit, nefrete bağlı, bağnaz ve yobaz eylemi olmadığını görebiliyoruz.
Olayı birlikte değerlendirelim. Aynı dönemde gerek Manisa’da gerekse diğer vilayetlerde başka özel okullar da vardı. Bu okulların neredeyse tamamı azınlık ve yabancı devletlerce açılmış özel okullardı. Acaba bu okulların durumu nasıldı?
Osmanlı topraklarında ilk özel okul 1583 yılında Cizvit rahiplerince açılan Saint-Benoit Fransız Okulu olduğu kabul edilir. Sonrasında Her fırsatta daha çok din eksenli çok sayıda okul açılmıştır.
1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ve 1876 Kanun-i Esasi ile özel öğretime izin verilmiş ve bu konuyla ilgili meseleler çeşitli hükümlerle belli kurallara bağlanmıştır.
Özellikle II. Abdülhamit döneminde, azınlık ve yabancı devletlerin okullar ve diğer kurumlar üzerinden yürüttüğü faaliyetlerden rahatsız olunmuş ve devletin okul açma faaliyetleri çok artmıştır. Fakat açılan bu okullardaki müfredat yabancı okullar ile rekabet edememiştir. Açılan bazı özel okullar belli bir misyonu temsil etmiştir. Özellikle Amerikan misyoner teşkilatı olan American Board’un açtığı istasyonlar ve buna bağlı çevrelerinde açılan Amerikan okullarının bulunduğu coğrafya çok ilginçtir. Bu konuyu sunumumda genişçe anlatıyorum
Kısaca bu yıllar Anadolu’da emperyalizmin en yoğun faaliyetlerinin olduğu dönemdir. Şems’ül İrfan Mektebinin açıldığı 1897 yılında, 6907 adet yabancı devlet ve azınlık okulu vardır. Bunların tamamına düşmanca bakmak ne kadar hatalı ise tamamına dostça bakmak da hatalıdır. Aynı yıllarda Manisa’da da toplam 12 adet azınlık okulu vardı. Bu okullar bizim çocuklarımızı da kabul ediyorlardı. Bu da misyonerlik faaliyetinin farklı bir boyutuydu. Cevdet Çelebi tam da böyle bir ortamda okulunu açmıştı. İstanbul’da da bu tür faaliyetlere yakinen şahit olmuştu. Manisa’da tek başına emperyalizme meydan okumuştur. Onların yapmak istediklerini onların metodu ile bertaraf etmek istediğine inanıyorum. Okuluna azınlıkların aksine sadece Türk çocuklarını alıyordu. Uyguladığı eğitim sistemi ile diğer azınlık okullarının hepsini geride bırakmıştı. Türk veli ve çocuklarının bir numaralı tercihi bu okuldu. Eğitimli, donanımlı çocuklar her zaman diğerleri için bir engeldi. Cevdet Çelebi, Doktor Mehmet Hüsnü Bey’in de desteği ile bunu başarmıştı. “Hasta Adam(!)”ın vücuduna giren mikrobu tespit etmişler ve aşısını da aynı yöntemle zerk etmeye çalışmışlardır.
O.Ö: Konu çok ilginç bir noktaya geldi. Gerçekten puzzle oyunu gibi ortaya koyduğunuz bilgiler birbirine ulandığında karşımıza bahsettiğiniz sonuç çıkmaktadır. Peki, acaba halkın Cevdet Çelebi’ye bir kini ya da nefreti söz konusu olamaz mı? Batılı tarzda eğitim verdiğini anlıyoruz, bu anlaşılamamış olabilir mi?
E.A: O kanaatte değilim. Son okul yakma hadisesi 1908 yılında oluyor. Aynı yıl Cevdet Çelebi Manisa Belediye Başkanı oluyor. Bununla beraber, okul faaliyetlerinin devam ettiği 1901 yılında Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi Üyeliğine seçilir ve diğer taraftan bu görevini de devam ettirir. Halkın sevmediği biri Belediye Başkanı olabilir mi? Yine okula gösterilen teveccühe baktığınızda halkın kendisini çok sevdiğini de görebilirsiniz.
O.Ö: Okul girişiminin acı bir son ile bitmesi sonrası Cevdet Çelebi’nin durumu hakkında bilgi verebilir misiniz? Hayatına nasıl devam etti?
E.A: Biraz önce belirttiğim gibi son yakma hadisesinden sonra aynı yıl belediye başkanı oluyor. Cevdet Çelebi’nin kitabında pes etmek, yılgınlık yok. Makamının gerektirdiği faaliyetlere hızlıca giriyor. Belediye başkanı olduğu dönemde Manisa Mutasarrıfı Mehmet Galip Bey’dir. Bu ikili iyi uyum gösterir ve Manisa imarı üzerine güzel işler yaparlar. Gediz Nehri üzerindeki çelik köprü bu dönemde yapılır. Köprü yakın zamana kadar ayaktaydı. Orta yaş ve üzeri çok iyi hatırlar. Yine bu dönemde Hükümet Binası yapıldı. Bina maalesef 8 Eylül 1922’de işgalci düşmanlar tarafından Manisa’dan kaçarken yakılmıştır. Cevdet Bey ilk yaptıklarından biri de Cumhuriyet Bulvarını açmasıdır.
Meşrutiyetin ilanından sonra Aydın Vilayeti Umumi Meclis ve Daimî Encümen üyeliklerinde bulunur. İzmir’in tanınmış gazetelerinden 1906 yılında kapanan HİZMET gazetesinin yönetimine geçer, Meşrutiyetin ilanından sonra tekrar yayın hayatına başlamasında etkin rol alır. Gazete 1910’a kadar yayınlanmaya devam eder.
Manisa’nın en kötü dönemi olan işgal yıllarında Cevdet Çelebi, kurtuluş mücadelesinde Âlim Efendi ile birlikte mücadele eder. Müftü Âlim Efendinin başkanlığını yaptığı Cemiyet-i İlmiye Manisa’da ve bölgede işgale karşı direnişin en önemli, en etkili seslerindendir. Âlim Efendi’nin Manisa’yı terk etmek zorunda kalmasından sonra, Cemiyet-i İlmiye Âlim Efendi’nin ayrılmasından sonra da faaliyetlerine devam eder. Manisa’da cemiyetin faaliyetlerini devam ettiren grup içinde Cevdet Çelebi de vardır.
Cevdet Bey kurtuluştan sonraki ilk yıllarda Manisa’da manifaturacılık ile iştigal eder. Sonraki yıllarda ise oğlu Faruk Çelebi ile birlikte Uzun Çarşıda zirai aletler tacirliği yapar. Bunlardan başka buz fabrikası, soğuk hava tesislerini de şehre kazandıran kişidir. Gördüğünüz gibi her daim müteşebbistir ve yeniliklerin peşindedir. Genelde ticarette birisi bir işi tutturdu ise hemen yanında birileri daha aynı iş kolunda yer açarlar. Cevdet Çelebi Bey böyle değildir. Hayatını idame ettirmek için çalışırken yaptığı işler ile şehrine yine hizmet etmektedir.
O.Ö: Yazdığınız makalede ilginç bir konuya değinmişsiniz. Cevdet Çelebi Bey’in Uluslararası İzmir Fuarı’nın yani İzmir Enternasyonel Fuarı’nın fikir babası olduğunu belirtmişsiniz bu konuyu açar mısınız?
E.A: Çok güzel bir detay yakalamışsınız. Kurtuluştan sonraki dönemde Manisa’ya Aziz Bey’i takiben, 28.08.1923-26.11.1926 tarihlerinde görev yapacak olan Müştak Lütfi Bey Vali olarak atanır. Bugünlerden o günleri tetkik ettiğimizde, Vali Bey’in şehrin belleğinde en çok yer eden icraatı hiç şüphesiz Mesir ile ilgili aldığı yanlış karardır. 500 Yıla yakın bir süredir devam eden, şehrin maddi, manevi, ekonomik hayatına olumlu yönde katkı sağlayan ve günümüze kadar kesintisiz ulaşan en eski geleneklerimizden “Mesir”i “Saltanat bakiyesi” olarak tanımlar ve 1926 yılında kaldırır. Bu icraat Manisalılar tarafında pek hoş karşılanmaz. Çünkü Mesir faaliyetleri Manisa’ya hem ekonomik hem sosyal hareketlilik getiriyordu.
Mesir Manisa’nın tanıtımı ve ticari hayatı için önemli bir faaliyetti. Kaldırılmasından kaynaklanan kaybın telafisi ve Manisa’nın kendini tanıtması, pazarını arttırabilmesi için bazı girişimler yapılması kaçınılmazdı. Cevdet Çelebi o dönem başkanlığını yaptığı Manisa Ticaret Odasını harekete geçirerek, yaklaşık Mesir zamanına denk gelen 4-14 Nisan 1927 tarihinde büyük bir sergi (Ticari Panayır) açılmasına karar verir. Sergi yeri olarak yeni inşa edilen Hal Binası (günümüzde Beyaz Fil binası) seçilir. Sergilenecek ürün yelpazesi geniş tutularak ticari, sanayi ve zirai ürünlere yer verileceği ilan edilir. Konu kamuoyuna basın yoluyla mart ayında duyurulur. Katılacaklara çok büyük avantajlar sağlanır. Sergi yerli ve yabancı bütün müteşebbislere açıktır. Basında çıkan haber/ilanlar çok cezbedicidir. Her şeyin yolunda gitmesi için sergi komiserliği de oluşturulmuştur. Manisa dışından gelecek olan katılımcılar ve ziyaretçiler için demiryollarında kolaylıklar, indirimler sağlanarak özel düzenlemeler yapılmıştır. Konu bölge basınında heyecan ve övgüyle karşılanır.
Sergi belirtilen tarihte açılır ve çok büyük ilgi ile karşılanır. İzmir basını da olaya geniş yer vererek, sadece Manisa için değil bölge için de çok önemli olduğu üzerinde durulur. Sergi birçok yabancı tarafından da ziyaret edilir ve dikkat çeker. İzmir Valisi Kazım Dirik de sergiyi gezer. 11 Nisan 1927 tarihli Hizmet gazetesine verdiği beyanatta, sergiyi çok güzel bulduğunu ve serginin bölgenin teşebbüs gücünü gösterdiğini ifade eder. Vali Kazım Dirik, beyanatının devamında yapıcı bir eleştiride de bulunur. Serginin zamanlamasını bölgeye uygun olmadığını, kısır bir zaman olduğunu ve halkın elinde para olmadığını söyler. Devamında bu tür sergilerin hasat zamanlarında yapılmasının çok daha fazla fayda sağlayacağından bahseder.
Cevdet Çelebi’nin başkanı olduğu Manisa Ticaret Odasının tertiplediği bu sergi aslında öngörülenin çok ötesinde bir başarıya ulaşır. Buradan alınan ilham ile Vali Kazım Dirik’in Manisa Sergisinde dikkat çektiği konular göz önünde de bulundurularak, 4 Eylül 1927 yılında İzmir Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesinde “9 Eylül Mahalli Sergisi” adı ile bir sergi açılır. Manisa Sergisi bir daha tertip edilmez fakat İzmir’de açılan sergi sonraki yıllarda da devam ederek İzmir Enternasyonel Fuarına dönüşür.
Manisa’da açılan bu serginin İzmir Fuarına ilham olduğuna dair düşünce sadece bana ait değildir. Aynı kanaati, Sadık Karaöz yıllar önce yazdığı “Manisa Belediyesi, Tarihçe-Belediye Başkanları-Çalışmalar” kitabının Cevdet Bey’i anlattığı bölümde belirttiği gibi Prof. Dr. Mevlüt Çelebi de “Manisa Araştırmaları” adlı eserin 2. Cildinde yer alan “Manisa Sergisi 4-14 Nisan 1927” başlıklı yazısında dile getirmiştir.
O.Ö: Müthiş bir hayat, günümüze örnek olacak bir kişilik. Biraz da Cevdet Çelebi’nin ailesinden ve ne zaman vefat ettiğinden bahseder misiniz?
E.A: Evet, müthiş bir kişilik. Manisa’da nice ilklere imza atan, önüne çıkan engellerden yılmayıp doğru bildiğini yapmaya çalışan ve zaman zaman kendi hemşerileri tarafından dahi anlaşılamayan Cevdet Çelebi 30 Kasım 1939 tarihinde 72 yaşında vefat etmiştir. Kabri Manisa Çatal kabristanındadır. Zehra Hanım ile evli olan Cevdet Çelebi’nin iki oğlu vardır. Avukat olan oğlu Kemal Bey 1933 yılında, 1899 Doğumlu olan Faruk Çelebi ise 1992 yılında vefat etmişlerdir. Faruk Çelebi’de babası gibi eğitim ve toplum yararına elinden geleni yapmaya çalışmış birisidir. Faruk Bey Manisalı Ayşe Hanım ile evliydi. İzmir’de 1987’de eşi ile birlikte bütün mal varlıklarını bağışladıkları “Ayşe-Faruk Çelebi Eğitim ve Kültür Vakfı”nı kurarak ihtiyaç sahibi öğrencilere maddi manevi destek olmaya gayret etmişlerdir. Vakıf halen bu misyonunu devam ettirmektedir.
O.Ö: Erkan Bey bu değerli Manisalı büyüğümüzü bizlere tanıttığınız için teşekkür ederim. Heyecan verici bir hayat hikâyesi dinledik. Konu ile ilgili son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mıdır?
E.A: Böyle mümtaz bir şahsiyeti anlatma fırsatı verdiğiniz için ben size teşekkür ederim. Cevdet Çelebi’nin kişiliği örnek alınması gereken özelliklere sahiptir. Özellikle günümüzde böyle örneklere çok ihtiyacımız var. Ben sizin vasıtanız ile bir arzumu ve talebimi dile getirmek istiyorum. Cevdet Çelebi’nin ismi merkezde özellikle bir okula ya da caddeye verilmelidir. Hayatını özetleyen bir tabela uygun bir yere asılmalıdır. Bu bizlerin ona ve yaptıklarına karşı bir vefa borcumuzdur. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki Cevdet Çelebi ve okulunun temsil ettiği misyonu, röportajda verilenlerden çok daha fazlasını her zaman her yerde anlatmaya hazırız. Tanınmalı tanıtılmalı.
Teşekkür ederim.
(Şems’ül İrfan mektebinden günümüze ulaşmış bilinen herhangi bir emanet, hatıra, belge yoktur. Kendilerine müteşekkir olduğumuz ve bu bilgileri bizimle paylaşan Dr. Mehmed Hüsnü Bey’in torununun kızı olan Hümeyra Hanım, büyük dayısı Hasan Kenan Bey’in Şems’ül İrfan mektebinden aldığı şahâdetnâmesini göndermiştir. E.Akbalık)