DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

KUBİLAY OLAYI VE KİRLİ OYUNLAR

Yayınlanma Tarihi : Google News
KUBİLAY OLAYI VE KİRLİ OYUNLAR

Gazeteci Hakan Özen’in Menemen ve Kubilay Olayını kaleme aldığı yazıyı paylaşıyoruz:

”Tarihin en karanlık günlerinden biri olan Menemen olaylarının 94. Yılında tavrını Cumhuriyet’ten, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünden, birlik, beraberliğinden yana koyan her şerefli Türk vatandaşı olarak devletine, milletine bağlı bir Türk subayı olan Asteğmen Kubilay’ı bir kez daha andık. Bilindiği üzere 23 Aralık 1930 yılında gerçekleşen  bu talihsiz hadisede Kubilay’ın başı kesilerek kent meydanında gezdirilmiş yaşanan olayların ardından bölgede sıkıyönetim ilan edilmiş, General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Divanı Harp’te failler idam dahil çeşitli cezalara çarptırılmıştır.

Yıllarca Menemen ve Menemenliler yaşanan bu talihsiz hadisede suçlu muamelesiyle karşı karşıya kalmış Cumhuriyetçi ve Atatürkçü olarak adlandırılan grupla, dinine, inancına bağlı kesim arasında maalesef kutuplaşma meydana getirilmiştir. Getirenler ise ne İslamcı diye adlandırılan kesim ne de devletine, milletine bağlı bir başka kesimdir. Türk tarihinin bir başka karanlık hadiseleri olan Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, yakın zamanda da Suruç olaylarının faili kimler ise Menemen olaylarının failleri de aynı zihniyetin sahipleridir. Yani Türkiye’nin güçlü ülke olmasını istemeyen, vatandaşlarımızı önceden hazırlanmış olan sinsi senaryolarıyla kutuplaştırmak, birbirine düşürmek isteyen, haçlı intikamıyla yanıp tutuşan batı dünyasının taşeronu vatan hainleridirler.

Yıllar önce gazetecilik mesleğinin de verdiği araştırma duygusuyla Menemen olayları hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için İzmir’in şirin ilçelerinden biri olan Menemen’e giderek olayın şahitlerinden bilgi almaya çalışmıştım. O dönemde eniştesinin yanında Bakkal dükkanında çalıştığını belirten Sami bey Köy meydanında bir söylentinin ortaya atıldığını ve 70 Bin Arap’ın Menemen’i kuşattığı haberinin herkeste olduğu gibi kendilerinde de bir endişe yarattığını ifade etmiş sözlerini şöyle sürdürmüştü; “Eniştem dükkanı kapatmış eve gitmiş ben ise Musabey köyünün orada çarşı caminin oradan geçerken elleri silahlı, kasketli adamlar görmüştüm. Epey durdular. Hükümet tarafından ya da büyüklerden kaymakam, hoca falan gelse, sivillere ‘Yakalayın bu adamları’ dese, yakalarlardı. Bir silah patladı. Bir tek el ateş edildi. Kubilay ayağından vuruldu. Asker geri kaçtı. Millet kaçıştı.  Kubilay önce Hükümet’e giriyor, kapılar kapalı. Oradan geri, camiye dönüyor, cami avlusundaki taşın dibinde düşüyor. Bunlar da gidip başını kesiyorlar. Sonra askere telefon ediyorlar Hükümet’ten… Asker geliyor. Kahveden onlara makineleri tüfeklerle ateş ediyor. Hepsi esrarkeşmiş zaten. Asker hepsini vurdu, yalnız bir tanesi kaçtı, onu gördüm.”

Sami dede bir iç geçirmiş ve sözlerini şöyle sürdürmüştü; “Görgü tanıklarına kurulan mahkeme ‘bu var mıydı, şu var mıydı” diye soruşturmuştu. Ben şofördüm. Mahkemenin emrinde akşam iki araba nöbet bekliyorduk. Görgü tanıkları kimin ismini söylediyse ‘Getirin’ diye telefon ediyorlardı. Getiriyorduk, içeride mahkeme ediyorlardı. Onların asılacağı gün, nöbet yine bendeydi. Korkudan otomobilin dışına çıkmıyordum. Hep seyrettik, üzüldük. Hükümet’in altında Birincieller’in evi var, önce onu astılar: Manisalı Hocazade Ahmet Efendi… Astıktan sonra önüne ismini asıyorlar. Ondan sonra geldik akasyaların altında birini astılar. Sonra Ali Efendi’yi tütün satılan barakanın yanında astılar. Adamlara mecburen cigara satan Molla Osman’ı astılar. O çok bağırdı asılırken ‘Kurtarın’ diye, askerler vaziyet aldı. Ondan sonra sırayla asıldı, asıldı, ta çarşının içine kadar hepsini gördüm. Kamyonlarla atıp mezara götürdüler öğlene kadar. Bence asılanlar içinde suçlu olan yoktu. 6-7 tane sarhoşun işi… Bunların içinde Menemen’den bir Gazozcu Abbas vardı, bir de Kubilay’ın kafasını bayrağa asmakta kullandıkları urganı elinden aldıkları çocuk… Olaydan sonra bizi caminin önünde topladılar. Sivil birkaç kişi vardı, bir de alay komutanı paşa… Orada gözlüklü bir sivil “Menemen’i toprak halinde (yerle bir) görseydim, iftihar ederdim” dedi. Bunlar gelmeden Menemen’de gericilik yoktu. Ama parti meselesi vardı. Serbest Fırka kazanmıştı. Onun intikamı mı, bilmem. Bildiğim şu ki Menemen’in bu işte hiçbir suçu yok. Zaten içlerinde Menemenli de yok.”

Sadece o günü yaşayan Sami Dede değildi tabi ki ama bir gerçek vardı ki asılanların bir çoğu hiçbir suçu olmadığı halde o dönemde asılmıştı. Yıllar boyu yaşananların acısını Menemen ve Menemenliler çekti boşu boşuna ama ülkeyi bölmek, insanlarımızı birbirine katmak isteyenler ise hala sinsi oyunlarına devam ediyorlar. Kişiler değişse de kirli emelleri ve zihniyet yaşamaya devam ediyor maalesef.

Yıllar sonra Genelkurmay ve Emniyet arşivlerine dayatılarak ortaya çıkan gerçek Sami beyi doğrular nitelikte olup Menemen olayları dindar vatandaşlar tarafından değil kimlere hizmet ettikleri belli sarhoş ve esrarkeş bir grup tarafından başlatılmış, daha sonra da hadiseler ardı ardına büyüyerek 94 yıl önceki talihsiz olay yaşanmıştı. Tarihçiler ise Genelkurmay ve Emniyet arşivine dayanılarak ortaya çıkarılan gerçekler ışığında menfur hadisenin yeniden tanımlanması gerektiğini ifade ediyor. Bir kesimin ısrarla `irtica kalkışması` diye sunduğu olayların faillerinin İslami değerlerle ilgisinin bulunmadığını vurgulayan uzmanlar, Menemen vesile kılınarak dindar halk üzerinde baskı oluşturulmasına karşı çıkıyor. Tarihçi İsmet Bozdağ katillerin esrarkeş olduğu yönündeki bilgilerin değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığını kaydediyor.

Tarihçi Caner Arabacı ise Menemen`in içyüzünün akademik çevrelerde bilinmesine rağmen yüksek sesle ifade edilmediğinin altını çiziyor. Bu talihsiz olayın 94. Yılında da bir kez daha görüyoruz ki sağcısıyla, solcusuyla, dindarıyla, demokratıyla rengimizi, düşüncemiz ne olursa olsun hepimiz etle, tırnak gibiyiz ve hep birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devletinin birer vatandaşıyız. Bu kirli oyunlara, senaryolara ise hep birlikte karşı koymalıyız. Saygılarımla…”

YORUM YAP