
Medya, şiddet ve nefret söylemlerinin yayılmasında oldukça etkili bir araç olabilme konusunda önemli bir yer teşkil etmektedir. Geleneksel veya sosyal medya platformları, belirli bir kitleye hızlıca ulaşabilme avantajını kullanarak ayrımcı, kışkırtıcı veya nefret içerikli mesajların yayılmasına zaman zaman zemin hazırlamaktadır. Bu tür içerikler, toplumsal kutuplaşmayı artırırken fiziksel şiddet dahil olmak üzere daha ciddi sonuçlara da süreç içerisinde yol açabilmekte.
Nefret söylemi ve şiddetin medyada yer almasının bazı etkileri görülmektedir. En önemli etkilerden birisi toplumsal kutuplaşma meydana gelebilmekte bu kutuplaşma belirli gruplar arasında çatışma ve ötekileştirmeyi arttırmaktadır.
Diğer etkileri ise Psikolojik ve şiddete teşvik olarak nitelendirebiliriz. Psikolojik etkiler mağdurlar üzerinde travma veya korku yaratmakta, şiddete teşvik söylemleri ise bireylerin fiziksel şiddet eylemlerine yönlenmesine yol açmaktadır.
Medyadaki ideolojik etkiler
Kitle iletişim araçları medya kanalıyla yaşama entegre olmakta ve bu yayın organları kendi ideolojilerine ve yaşamsal bakış açılarına uygun bir şekilde okurlarını, izleyicilerini ve takipçilerini etkilemektedirler. Bu aşamada medya- siyaset ve sermaye ilişkisi net bir şekilde görülmektedir. Bu özellikle bil algı oluşturma konusunda en büyük silah olarak görülen dizi, filim, talk show, belgesel vb. yayınlarda bilinçli bir şekilde işlenmekte şiddet ve nefret söylemi doğal bir hadiseymiş gibi ekranlara yansıtılmaktadır. Medyanın bu anlamda algıyı oluşturma ve bunu kamuya yansıtarak algıyı yönetme operasyonu manipülasyon ve dezenformasyon oluşmasına da aracılık etmektedir.
Şiddet, en genel anlamıyla bir bireye karşı psikolojik ve bedensel olarak saldırmak ve bireylerin ruh ve beden bütünlüğünü zedeleyen çeşitli baskı mekanizmalarını devreye sokmak anlamına gelmektedir. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere şiddet gören birey, psikolojik ve bedensel açıdan örselenebilmekte ve fiziksel olarak sakat kalabilmektedir. Psikolojik olarak şiddet; aşağılamak, hakaret etmek, alay etmek, dışlamak, manipüle etmek; fiziksel olarak ise cinayet, intihar, kendine zarar verme, vurma, çimdikleme vb. şekillerde tezahür etmektedir.
Medyada Şiddetin Temsili
Literatürde medyanın şiddet ile ilişkisi 1950’li yıllarda ABD’de tartışılmaya başlanmıştır. Küreselleşmenin getirdiği tek tip yapı, medya şirketlerinin servis ettikleri ürünlerde yaratmak istedikleri izlenimlerin şiddet olgusunu kullanarak algı yönetimini sağlamak için ürettikleri çeşitli içerik temalarını da ortaya çıkarmıştır. Şiddet içerikli filmler, diziler veya programlar ne kadar artarsa şiddet içerikli medya ögelerine talep de o kadar artmaktadır. Bu sayede yapım şirketleri daha az kar marjı ile şiddeti farklı ürünler üzerinden yeniden üretip piyasaya servis etmektedirler.
Ekonomik faydanın bu denli ön planda olduğu kapitalist sistemin çarkıyla işleyen bir aygıt olan medya gündelik yaşamın sembolleri ve temsilleri üzerinden oluşturulan hikâyeleri kendi merceğine yansıtmada başarılı olmaktadır.
Medya cinayet, tecavüz, suç vb. olaylarını özellikle TV üzerinden 7/24 göstererek şiddeti bir araç olarak kullanmaktadır. Bu durumda izleyiciler şiddeti sürekli işlenen yayın politikaları sonucu doğal bir durummuş gibi kabul etmekte ve bu gerçekleşirken toplumun adeta şiddete ve nefret söylemine karşı toplumsal gazı alınmaktadır.
Özellikle hemen hemen tüm kanallarda yayına verilen aşiret, töre, mafya, suç örgütü, tarikat içerikli dizi, film ve benzeri içeriklerin içerisinde temsil edilen kadın-erkek, genç-yaşlı, iş insanı, kanaat lideri gibi akla gelebilecek tüm profilleri seyreden seyirciler nezdinde arzu edilen anlama karşılık gelmesi beklenmekte ve bu yayın politikasıyla toplumun ekonomi, politika ve diğer alanlardaki olumsuzluklardan bihaber olmasının zemini hazırlanmakta ve bireyler buna popüler kültüründe etkisiyle alıştırılmaktadır. Bunun sonucunda da etkisiz ve tepkisiz, önüne ne konulursa kabul eden bir zihniyetin oluşmasına aracılık yapılmaktadır ki temelinde medya- siyaset- sermaye ilişkisi ve çıkarları söz konusudur.
Geleneksel Medya ve Şiddet İlişkisi
İnsanlar, TV kanallarında gördükleri cinayet konulu haberi, diğer tüm haber kanallarında da aynı vahşet vurgusu üzerinden seyredebilmektedir. Kurbanın tüm hayatının şeffaflıkla gösterildiği ideolojik bir ekranın karşısında cinayeti seyredip dehşete düşen bireyler, her an öldürülebileceği tehlikesinin olduğunu düşünerek sosyal yaşamda karşısına çıkan her bireyi potansiyel bir tehdit olarak algılayabilmektedir. Ancak aynı bireyler, Kurtlar Vadisi, Çukur, Deha vb. gibi dizilerde gündelik hayatın doğal akışında ayıplı ve yasaklı suçlar arasında sayılan mafya kimliğinin normalleştirildiği bir senaryo ile karşılaşmaktadır.
Şiddet ve medya ilişkisi ele alındığında, şiddet içerikli görsel ve ses gibi çeşitli yayınların medya araçları üzerinden izleyicilere sunulması izleyicilerin şiddeti içselleştirerek sosyal yaşamda uygulayabilme potansiyeline sebep olmaktadır. Bunun en belirgin örneği, çocukların izlediği çizgi filmlerde dahi şiddet ögelerinin yoğun bir şekilde işlenmiş olması ve çocukların büyüdüklerinde şiddet uygulayan çizgi film karakterlerine benzemek istemeleridir.
Sosyal Medya ve Şiddet İlişkisi
Web 2.0 teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla internet kullanıcıları fiziki bir mekandan bağımsız olarak telefon, tablet ve taşınabilir bilgisayarlar aracılığı ile her an diledikleri yerde diledikleri içeriğe ulaşma şansı elde etmiştir. facebook, twitter, instagram ve youTube gibi sosyal medya platformları sayesinde kullanıcılar, hem içerik üretebilmekte hem de ürettikleri içerikleri tüketebilmektedir. Böylelikle, internetin kullanıcılara sağlamış olduğu sibernetik ağ bağlantıları sosyal medyada özgürce etkileşim içerisine girme olanağını ortaya çıkarmıştır. Bu gelişmeler, geleneksel medya araçlarından olan TV’nin bireylere sağlamış olduğu edilgen rolü, sosyal medya platformlarında içerik üretebilme imkânı tanıyan yeni medyada etken bir role dönüştürmüştür. Fakat bu durum, sanıldığının aksine sadece özgürlük imkanını değil, tıpkı geleneksel medya araçlarından olan TV’de gösterilen film, dizi ve çeşitli programların formatında görüldüğü gibi medya şirketleri tarafından belirlenen konular dahilinde etkileşime girebilme imkânını da doğurmuştur. Medyanın toplumsal algıyı yönlendirme işlevi, yeni medya teknolojilerine de sirayet etmiştir. Artık hashtaglerde, yorumlarda, beğenilerde ve hatta yüklenen içerik postlarında dahi önceden belirlenmiş temalarla sınırlanan paylaşımlar yapılmaya başlanmıştır.
Hakan ÖZEN
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Gazetecilik Ana Bilim Dalı
Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi