Aslında yakın zamana kadar bir futbol terimiydi tribünlere oynamak.
Ama şimdi herkes tribünlere oynuyor, farkında mısınız?
Kurumlar tribünlere oynayan yöneticilerle dolu.
Bakan, vali, rektör, genel müdür…
Tabii imam, cemaat meselesi.
Yöneticisi tribüne oynayan kurumun en alttaki çalışanı da işi kaptıktan sonra tribüne oynamasın da ne yapsın?
Kısa zamanda o da başlıyor oynamaya.
Zaten oyunu seven bir toplumuz.
Covid-19 bile engel değil oyun oynamamıza.
Yerimiz dar da olsa buluruz bir karış yer; olmadı çıkar yemek yediğimiz masanın üstüne, kırıtır, sırıtır, göbek atar, oynarız bir güzel.
Tribünlere bu kadar oynayan insanı bir arada görmek de huzursuz ediyor insanı.
İşini, işi gibi yapan, bihakkın yapan erbapları özledik.
Her iş, birinin gözüne girmek için, bir beklentiye malzeme olmak için, bir beklenti için, bir hesap için yapılınca o formatta yaratılmadığımızdan aptallaşıyoruz.
Mazi, bütün ihtişamıyla bağıra dursun, “iyilik yap, denize at” diye.
Niye atayım ki denize?
Zaten öyle bol değil ki yaptığım iyilik.
Onu da niye atayım ki denize?
Balıklar mı kapsın?
Balık niye kapsın üstelik?
Denize atılan o kadar yem, olta, pislik varken benim iyiliğin orada ne işi olabilir ki?
Aslında işler de çok kötü gitmiyor her şeye rağmen.
İyi şeyler görüyoruz, iyi giyiniyor, iyi yiyor, iyi düşünüyor, iyi başlıyor, iyi iyi iyi…
Ama sonrası?
Başlamak, bitirmenin yarısıdır diyen halt etmiş!
İyi başlayıp, hüsranla kapattığımız o kadar çok tecrübemiz var ki!
Çoğunda da tribüne bakma hastalığımız yüzünden.
Tribünler şimdi covid yüzünden boş, seyirci mi kaldı demeyin!
Tribünler şimdi her zamankinden daha dolu, daha ful.
Evlerde, sokaklarda, elinde teknoloji olan herkes, her an seyirci ve tribündeler.
Hem de size bir ‘tık’ mesafedeler.
Bir doğru iş yapın da görün gününüzü!
Bir saatte bir milyon ‘tık’la koparıverirler kellenizi.
Bu yüzden sakın öyle köşenizden ahkâm kesen yazılara falan da yeltenmeyin!
Boyunuzdan büyük laflar edip, ne kendi canınızı ne de uyuyor gibi yapan ama tribünde pür dikkat bekleyen yığınların canını aman sıkmayın!
Memura, amire iş öğretmenin; yanlışa yanlış demenin, krala çıplak demenin zamanı mı şimdi?
Hem Allah aşkına görmüyor mu herkes, sizin gördüklerinizi, duyduklarınızı, yaşadıklarınızı?
Sahi kuzum siz hangi çağda kaldınız öyle?
Çok çok ötelerden bile sesler alabilen bu çağa ne kadar uzaksınız öyle.
Herkes, her şeyi biliyor bu çağda.
Bilmek yeterli değil sadece.
Tribün, tribün, tribün!
Onlar ne derse o!
İşte tam bu yüzden:
Ya tahammül, ya sefer!
Tahammülü hiç sevmedim; sevdirmediler!
Bu yüzden sefer sözünü duydu mu içim kıpır kıpır.
On birinci köyün de uzağındayım şimdi.
Baksanıza kovulduğum köylerden bile bir futbol takımı olmuş.
Ama sefere çıkmak, yola revan olmak, yolda olabilmek güzel.
Sahi:
“Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?”
Erdal ÇİL
cerdal48@gmail.com