Oya ve Semiha, Manisa’da yakın mahallelerin çocuklarıydılar. İlkokulda, ortaokulda ve öğretmen okulunda birlikte okumuşlar, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünden aynı yıl mezun olmuşlardı. Oya Türkçe; Semiha, matematik öğretmeniydi. Her gün beraberdiler ve kardeş gibiydiler. Acılarını ve sevinçlerini paylaşmışlardı.
1980’li yılların başlarıydı. Kurayla Oya, Siirt’e; Semiha, Bitlis’e atanmıştı. Fırsat buldukça, hafta sonları buluşuyor, tatillerini bir arada geçiriyorlardı. Onlar ayrılmaz ikiliydiler ve çevrelerinde örnek gösteriliyorlardı.
İkisinin de anne ve babaları ölmüştü. Oya, evin tek kızıydı. Semiha’nın kendisinden 10 yaş küçük bir erkek kardeşi vardı.
Oya, birçok kısmeti gibi çalıştığı okulda müdürlüğünü yapan Ayhan Beyin evlilik teklifini de, “Aramızda on iki yaş farkı var!” diyerek geri çevirmiş; Semiha, Bitlis’te tanıştığı İzmirli doktor Asım’la evlenmiş; buna en çok sevinen Oya olmuş, evliliğinde sağdıçlığını yapmıştı.
Semiha’nın evlenmesinden sonra da, dostlukları sürmüştü. Eskisi kadar sık olmasa da bir kız kardeş gibi Oya, hafta sonları Semiha’lara giderek evlerinde kalmış; zaman zaman da Semiha ve eşi, Oya’yı ziyaret etmişlerdi.
Mahrumiyet hizmetleri tamamlanınca kısa aralıklarla memleketleri Manisa’ya atanmışlar, birliktelikleri sürmüştü. Bir arada olduklarında hiç sıkılmazlar; okul anılarını anlata anlata bitiremezler, birbirlerine şakalar yapar, takılırlardı.
Semiha’nın kızı Ada’nın doğumu sırasında, Oya yanlarında bulunmuş, bir anne ve kız kardeş gibi ona her türlü yardımı yapmış; Semiha ve Asım misafirliğe veya arkadaş toplantılarına gittiğinde Ada’ya bakmış; onu birlikte büyütmüşlerdi.
Semiha’nın en büyük isteklerinden biri Oya’nın da evlenmesi ve kendisi gibi mutlu olmasıydı. Bunun için arkadaş toplantılarına Oya’yı çağırıyor, Asım’ın arkadaşları ile tanıştırıyor, evlenmesi için uğraşıyordu.
Yıllar geçmiş, otuz yaşına yaklaşmışlardı. Semiha, Oya’nın evlenememesine çok üzülüyor, “Bu kızın kısmeti bağlanmış, mükemmel bir insan, eşini çok mutlu eder, keşke erkek kardeşimin yaşı büyük olsaydı da Oya ile evlenseydi!” diye hayıflanıyor; Oya ise, “Boş verin, ben böyle de mutluyum!” diyordu. Zaman geçtikçe Oya kendini salmış, bakımına, görünüşüne, giyimine eski özeni göstermez olmuştu. Semiha, “Kız kendini bırakma, sana bir aşk lazım, seni evlendireceğiz!” dedikçe; Oya, “Kızım, ben özgürüm, beni kısıtlama!” diye geçiştiriyordu.
Birlikte oturdukları bir gece; Oya, Asım’ın kaçamak bakışlarını yakalamış, bundan da rahatsızlık duymuştu. Ancak bunu Asım’a yakıştıramamış, “Herhalde yanlış anladım!” diyerek unutmaya çalışmıştı. Bu durum daha sonları da devam etmiş; Asım’ın, Oya’ya olan ilgisi artmıştı. Eskiden yapmadığı komplimanları yapmaya başlamış, sık sık karşısına çıkar olmuştu.
Oya, artık eskisi kadar Semiha’lara gitmiyordu. Semiha’nın, Asım’ın kendisine karşı ilgisini sezmesinden çekiniyor, bundan utanç duyuyordu.
Bir akşam Semiha’nın ısrarı üzerine evlerine gitmiş, yemekten sonra bulaşıkları yıkarken, sofradaki tabakları lavaboya taşıyan Asım’ın eli, eline değince irkilerek elektriklenince bundan haz almıştı. Sonradan bu anı düşündükçe kendinden iğrenmiş, “Ben ne yapıyorum, bana neler oluyor!” diyerek pişmanlık duymuştu.
Asım da pişmanlık içindeydi. Semiha, iyi bir eş, iyi bir anneydi. Evlilikleri küçük, geçici anlaşmazlıklar dışında mutluluk ve huzur içerisinde sürüyordu. Fakat, Oya’yı düşünmeden edemiyor, devamlı onu görmek istiyordu. Kendi kendine, “Yaptıklarım, hiç de yakışık almıyor!” diye söyleniyor, ancak duygularına set çekemiyordu.
* * *
Semiha, her şeyden habersiz, eşinden ve arkadaşından şüphe etmeden, masum bir şekilde yaşamını sürdürüyordu. O, uysallığı ve şefkati ile eşine ve çevresine huzur veriyordu.
* * *
Birlikte olduklarında Oya ve Asım’ın bakışları birleşiyor, Semiha’ya ne kadar sezdirmemeye çalışsalar, gözlerini kaçırsalar da gönüllerine söz geçiremiyorlardı. Onların birbirlerine olan ilgilerine aşk denir miydi, bilmiyorlardı. Aralarında gücünü belirsizlikten alan, ancak hiçbir zaman birlikte olamayacakları yasak ve soyut bir ilişki vardı.
Giyimine kuşamına önem vermeyen Oya, okul ve öğretmenliğinin ilk yıllarındaki gibi özenli giyinmeye ve makyaj yapmaya başlamıştı. İki yıl önce Semiha ve Asım ile İzmir’e gittiklerinde aldığı bir elbiseyi, onlara yemeğe gittiği bir gece giyince, buna en çok sevinen Semiha olmuş, “Kız ne güzel olmuşsun, her zaman kendine iyi bak!” diyerek arkadaşına iltifat etmişti. Daha sonra Oya, o elbiseyi Asım için giydiğini düşününce kendinden utanmış, “Ben neler yapıyorum; benim yerimde Semiha olsaydı bunları yapmazdı.” diyerek ağlamıştı.
Ada üç yaşındayken, Semiha’nın üç günlüğüne Ankara’ya meslekiçi eğitime gitmesi gerekmişti. Oya’dan, “Asım’ın nöbetleri oluyor” diyerek kızına bakmasını istemiş; Oya’nın “Dedikodu olur, kendi evimde bakayım!” demesi üzerine, “Kız, o senin enişten; çekinecek ne var? Biz kardeş değil miyiz? Ada’nın rahatını bozmayalım. Hem kardeşim de evde olacak.” demiş ve ikna etmişti. Oya, Ada’ya bakarken, Asım’ın kendisine karşı olan ilgisinin gittikçe arttığını hissedince daha da bunalmıştı. Bir akşam uyumayan Ada’yı battaniye içinde sallayıp uyutmaya çalışırlarken, nefesleri karşılaşmış; ertesi akşam Ada’nın yanında uyurken, nöbetten dönen Asım’ın, eteğinden hafif sıyrılan bacaklarına bakışlarını üzerinde yakalamıştı.
Asım da, duygularına hakim olamadığından utanç duyuyor, “Oya, bize yardım ediyor, kızımıza bakıyor, ben neler düşünüyorum.” diye kahroluyordu.
İkisi de birbirlerine olan hislerinin sonunun olmadığı, içlerine gömmeleri gerektiğinin bilincindeydiler. Ahlak, namus, sadakat, aile, arkadaşlık ve saadet kavramlarını kafalarında irdeliyor, hata yapmamaya çalışıyorlardı. Oya, “Ben öğrencilerime erdemli olmalarını anlatıyorken, böyle bir ilişkiye nasıl girerim, bana hiç yakışmıyor!”; Asım da, “Evine, çocuğumuza ve bana karşı her türlü özveriyi gösteren eşime bu ihaneti yapamam!” diye düşünüyor; duygularının sonunun olmadığını anlıyorlardı. Bunu bir şekilde sonlandırmaya mecburdular.
* * *
Hislerini kalbine gömmeye kararlı olan Oya, çıkar yol bulamıyordu. Semiha’yı mutsuz etmeye hakkı yoktu. Yaşamındaki bu ikilemi bitirmesi gerekiyordu.
Bu sıkıntılı günlerde, az da olsa bağlantılarını sürdürdüğü, Siirt’ten sonra memleketi Denizli’ye atanan Ayhan Bey’in, Manisa’da okul müdürleri arasındaki bir toplantıyı takiben kendisini ziyareti, arkadaşlıklarının ilerlemesine neden olmuştu. Ayhan Bey, daha sonra da birkaç kez gelmiş, hatta bu geliş gidişleri sırasında Semiha, “Kızım, evlilik teklifi yakın! Ayhan Bey, sana çok sevecen bakıyor!” diye takılınca; Oya biraz da kızmış gibi yaparak, “Beni evlendiremedin gitti; Ayhan Bey, benim eski müdürüm ve arkadaşım!” cevabını vermiş; ancak Semiha, “Kız, ben bilirim, evlilik teklifi yakın! İyi adam, sakın teklifini reddetme! Ancak ben seni Denizli’ye gelin vermem. Ayhan Bey Manisa’ya yerleşsin!” diyerek ısrarlarını sürdürmüştü.
Ayhan Bey, niyetini önce Oya ve Semiha’nın çalıştıkları okulun müdürüne; o, Semiha’ya; Semiha, Oya’ya açmış; Oya’nın evetini aldıktan sonra, usule uyarak Oya’yı istetmiş, sonunda evlenmişler; Semiha’nın tüm ısrarlarına karşın Oya, “Denizli’ye gideceğini” söylemiş ve evlerini orada kurmuşlardı.
* * *
Oya, Denizli’ye giderek, Semiha ve Asım ile sürdürdüğü bu yasak aşk üçgenini ve Asım’a karşı olan kişisel duygularını sonlandırmış; Semiha’ya karşı olan köklü arkadaşlık duyguları galip gelerek ikilemlerini yenmişti.
Asım da, Oya’nın evlenip Denizli’ye yerleşmesiyle, bir türlü kontrol edemediği uçarı gönlünün hatalarının büyümemesinden memnun olmuş, eşi ve kızına daha sıkı sarılmıştı.
———-+———
Güzel Sözler :
İnsanın saadeti, başkalarının saadetine engel olmadan, mutlu olabilmesidir. T. Henry Huxley
Sorgulanmayan bir hayat, yaşanmaya değmez. Sokrates
Başkalarına mutluluk sağlayabilen insan mutludur. Diderot
Gerçekten mutlu olanlar, iyi insanlardır. Henri Frederic Amiel