Oldum olası yılbaşı kutlamalarına hep mesafeli durmuşumdur.
Ondaki hediyeleşmeler, gülmeler, oyunlar falan bana nedense hep şişirilmiş, yapmacık gelmiştir.
Bundan dolayıdır ki televizyonlarda bile yılbaşı programlarını izlerken hep saat 24.00’e kadar olanlarını izlemiş, sonrasını bırakmışımdır.
24.00’ e kadar olan programlarda, hep o yıl içinde yaptıklarımız, yapamadıklarımız, yitirdiklerimiz geçiverirken sürekli içindeyizdir zamanın ve hep bir yerlerindeyizdir gördüklerimizin.
Kenarından yapışmış da olsak, ucuna dokunmuş da olsak bizdendir görüp, yaşadıklarımız.
Koca bir seneyi nasıl geçirdiğimizi bilemesek bile işte tam o akşam, o gece, o programları izlerken hisseder, dalar, duygulanır ve çoğunlukla da hüzünleniriz.
Sonrası laf-ı güzaf!
İçi boş, özentili, bayağı, sıradanlaşmış vaat ve dilekler.
Asla içselleştiremediğim ve üzerimde hep iğreti duran lakırtılar.
…………………………………………………………………………………………………………………….
İlkokul yıllarından beri zorunluydu yılbaşı kutlamaları.
Sınıfta kura çekilir ve kurada kimin adını çektiysek hediye alırdık o kişiye.
Bizim adımızı çeken de bize!
Beşinci sınıfta, sınıfın en güzel kızının ismi çıkmıştı bana.
Yüzünün temizliği, tırnakları, gülümsemesi, her gün özenle taranan saçları, saçlarına takılan renk renk tokalar, kıyafetleri ile sürekli beş yıldır herkesin hatta başka sınıf öğretmenlerinin bile dikkatini çeken, öyle herkesle kaynaşmayan, ilişkilerinde o yaşlarda bile seviyesini muhafaza eden bir kızdı.
Sanıyorum aile yapısı ve maddi durumları da sınıf ortalamasının oldukça üzerindeydi.
Tam bir hafta ne hediyesi alacağım diye oldukça gerilmiş, ailemin verdiği harçlığın üstüne bazı akraba büyüklerimden falan aldığım ilave paralarla bile ne alacağıma bir türlü karar verememiştim.
Sonra sanıyorum dünya klasiklerinden birini seçip, belki ileride okuması için bir süre de saklar diye ümit ettiğim bir romanı hediye etmiştim.
Yasağı savmış, adet yerini bulmuş, sınıfın alkışları içinde ben yüzünde boncuk boncuk terlerle sıramı savarken, yüzüne bile bakmış mıydım, güzel bir iki cümle kurmuş muydum hatırlamıyorum.
Söylemiş olmak için söylediğim, sıradan birkaç kelime!
Hâlbuki söylenecek o kadar şey biriktirmiştim ki!
O kadar çok cümle, o kadar çok dileğim, o kadar çok düşündüklerim vardı ki kendisine, sınıfa, öğretmenimize söyleyecek.
Koca bir beş yılı bitiriyorduk ve artık birlikteliğimizin neredeyse son günlerini yaşıyorduk. Üç-beş ay sonra ne bu okul ne bu sınıf ne bu öğretmen ve ne de bu arkadaşlarımızdan belki hiç birini bir daha göremeyecekken insanın sözü mü olmazdı söyleyecek?
Başka başka okullara dağılsak bile böyle güzel bir kızı, böyle güzel arkadaşlıkları bir daha bulabilecek, bir daha böyle saf ve temiz duygularla bakabilecek miydik birbirimize ki?
Neyse işte!
Hediyemizi vermiş, sıradan birkaç kelimeyle yeni yıllarını kutlamıştık!
Sadece ben mi?
Yıllardır kendine bir boya kalemi alamayan, hep ondan bundan geçinerek okulu bitiren Şevket’in bile kuradaki çektiği kız arkadaşına 24’lü boyama takımı hediye ederken sarf ettiği cümleler de bir o kadar yapmacık gelmişti.
Büyüdük, kocaman adamlar olduk ama ne kadar değiştik ki?
Hayatında bir kez dahi bir sokak kedisine bir tas su koymanın, onun gözlerindeki o sımsıcak minnet duygusunu hiç yaşamamış insanların bile her yılbaşı öncesi sevgi, samimiyet isteyen dilekleri size ne kadar samimi geliyor bilemem ama yine de bütün içtenliğimle başlangıç olmasını tabii ki çok ama çok istiyorum.
Her insanın, her gidişatın bir kırılma noktası vardır.
Bu yılın başı da biz insanlar için neden bir kırılmaya, yeni ama sıradan olmayan yepyeni bir döneme başlangıç olmasın?
Dünyayı değiştirmek, insanın kendisini değiştirmesiyle mümkün oluyor. Neden o sabahtan başlayarak yeni gönüller keşfetmenin, yeni kapılara ulaşmanın, hep filmlerde görüp, kitaplarda okuduğumuz yaşamlara dokunmanın başlangıcı olmasın ki?
Tabiatla konuşmanın, güneşle selamlaşmanın, ay ile dertleşmenin önünde hangi engeller var ki?
Çevremizdeki fakirleri görmenin, engelli olanlarımızı fark edebilmenin, yaratılan her şeyi hoş görmemizin önünde hangi engeller var ve bizi kendimizden başka kim engelliye bilir ki?
Sadece samimiyet!
Ne süslü çamlar, ne süslü, içi boş sözler!
Bu yıl sizden, herkesten birazcık samimiyet istiyor ve samimi bulmadığınız her şeyi eski yıla gömmenizi istiyorum.
Bu ister yüzünüze devamlı gülerek bakan politikacılar olsun, isterse en yakınınızdaki sözde dostlarınız olsun.
Samimiyet diliyorum herkese.
Gerisi zaten var sizin özünüzde.
Aşk, sevgi, barış, huzur, akıl, farklı yetenekler vesaire.
Siz yeter ki samimi olun ve samimi dostlar edinin, samimi sözler söyleyin.
Bütün samimiyetimle eşinizin, dostunuzun, sevdiklerinizin yeni yıllarını kutluyor, samimi işler, samimi dostluklar bulabileceğiniz bir yıl olmasını diliyorum.
Erdal ÇİL cerdal48@gmail.com