DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

BOĞAZIN İÇİNDE KAYBOLAN SAMİMİYET

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
BOĞAZIN İÇİNDE KAYBOLAN SAMİMİYET

Geçen yazımda samimiyet dilemiştim yeni yılda.

Dakika bir, gol bir!

Samimiyet maalesef yeni yılın ilk günlerinde boğazın içinde kayboldu.

Ozan Arif, 1980 sonrası sürgün yıllarında, Türkçeye hasret olup o devletten bu devlete dolanıp da yurda giremediği o yıllarda yolu uzakdoğuda bir büyükelçiliğe düşer. Maksat, biraz olsun duyabileceği birkaç kelime Türkçe ile iki Türk ile yapacağı muhabbette özlemini biraz olsun gidermektir.

Ama monşerlerin tavrı, kullandıkları dil falan canını acıtır, beklentilerine cevap vermez Arif’in. Namazı olsun bahane ederek yakınlarda bir cami olup olmadığını sorar. Aldığı cevap da canını ziyadesiyle sıkar.

“Müstahdem efendi bilirmiş caminin yerini”

Öyle ya! Din müstahdemin dini, dil müstahdemin diliydi.

Öyle de yapar Arif ve müstahdem ile biraz olsun Türkçe, memleket üzerine biraz hasbihal yaparlar ve caminin yerini de öğrenip ayrılır oradan.

Türk Büyükelçilikleri sanki Türklere kapalı, Türk diline, dinine, kültürüne kapalı belli zümrelerin arka bahçeleri gibiydi.

Son günlerde İstanbul’daki üniversitelerin birine yapılan rektör atamalarından birine karşı yapılan gösterilere bakarak da elimde olmadan o günlere gittim.

Hadi diyelim ki dertleri ideolojik, hükümet karşıtlığı falan değil diyelim.

Dertleri sadece üniversiteler siyasetin arka bahçesi olmasın, özerk olsun.

O zaman ben de İstanbul’daki üniversitelerin biri demeyeyim de tam adını söyleyeyim.

Bilmiyorsanız öğrenin!

İstanbul Üniversiteleri ikiye ayrılır.

Bir Boğaziçi Üniversitesi, iki diğerleri!

Hatta Ankara Üniversiteleri de aynı.

Bir Ortadoğu Teknik Üniversitesi, iki diğerleri!

Hatta siyaset yapanlar da ikiye ayrılır burada.

Bir, halkın iradesine dayanan iktidarla siyaset yapanlar;

İki, ayırt etmeksizin her türlü muhalefetin içinde siyaset yapanlar.

Boğaziçi bu yüzden önemli!

Boğaziçi deyince siyasi farklılık, renk, din, dil, meşrep farkı olmaksızın birleşilmeli ve diğer üniversiteler gibi iktidarın önüne atılmamalıdır.

Önünü kesemedikleri avam takımı, diniyle, diliyle, kültürüyle, kılık kıyafetleriyle zaten diğer bütün üniversitelere girdiler. Hiç olmazsa direniş burada sürdürülmeli, burası; buraları elden bırakılmamalıdır.

Bu mu adalet anlayışınız, bu mu samimiyet?

Adalet herkes için olunca hukuktur, hukukun egemenliğinden bahsedilebilir. Aksi takdirde belirli zümrelerin egemenliği söz konusudur.

Halkın oyuyla gelen siyasi iktidarlar; halkın elinin ulaşabildiği, çocuklarının akademisyen olabildiği üniversitelere girebilmeli, yıllarca belirli zümrelere bırakılmış, sözümona elit, izole kurumlara, köşelere girmemeliydi.

Bu üniversitelere Fransız, İngiliz, Musevi, Ermeni, ataist, levanten rektörler atanabilmeli ama bir Türk rektör atanırken de en azından belirli elit lobilerin, kulüplerin fikirleri alınarak atanmalı, öyle siyasi iktidarın falan adayı olmuş kesimden birinin adı kesinlikle rektörlük için geçmemeliydi.

Öyle ya; Burası Boğaziçi!

Şen gönüller yatağı.

Anadolu’nun bağrına saplansa da hançer, boğazın içi temiz olmalı.

Devrin başbakanının boğazını sıkmaya kadar giden siyasete, 1960’larda cüppeleriyle meydanlara çıkıp, hükümeti istifaya çağıran siyasete, 28 Şubat dönemlerinde ikide bir Anıtkabir’e koşarak, Cumhuriyet Mitingleriyle mevcut iktidarlara cüppeleriyle ayar vermeye çalışan siyasete ‘hayır’ diyemeyenlerin bu sefer kalkıp da akademide siyaset karşıtlığı yapmalarını tasvip etmemizi kimse beklemesin.

İçinizde azıcık adalete dair bir şeyler söyleme hakkına sahip olduğunu düşünen ve siyasetin gerçekten liyakatten uzaklaştığını, akademinin özerkliğini savunanlarınız varsa da sorarım onlara:

Daha önceleri nerelerdeydiniz?

Biz yazdık! 28 Şubat’ın rektörleri, görev yaptıkları üniversitelerin akademisyenlerini zorla devletin resmi araçlarıyla Ankara’ya hükümeti istifaya çağırırken neredeydiniz?

Ya da daha yakın zamanda genel başkanını havaalanında karşılamak için yine bütün akademisyenlerini yine devletin resmi araçları ve şoförleriyle götüren rektörlere karşı acaba hangi tepkinizi gösterdiniz de biz mi görmedik?

Hiç mi belediye başkan adayı, hiç mi milletvekili olan rektörler, rektör yardımcıları görmediniz?

Türkiye’ nin birçok üniversitesinde çıkıp dürüstçe siyaset yapmayı bırakın, iktidar partisine her türlü yardakçılığı, türlü düzenbazlığı yapanların rektör atandıklarını görüp parmağını dahi oynatma ama sıra boğazdaki hükümranlığınıza gelince de bas yaygarayı.

Doğru, siz Anadolu’yu, Türkiye’yi çoktan bırakmıştınız zaten!

Siz zaten hep boğazda gezinirdiniz, boğazdan izlerdiniz ülkeyi değil mi?

Sizin demokratlığınız da, adaletiniz de, samimiyetiniz de ancak boğazınızın içi kadar!

Ege, Karadeniz, Anadolu, Akdeniz falan umurunuz olmadı anlıyoruz ama bari hiç olmazsa boğazınızın içinde, Boğaziçi’nde olsun samimi olabilseydiniz ya!

                                                                                                                                                                              Erdal ÇİL

cerdal48@gmail.com

YORUM YAP