Geçtiğimiz hafta orta kalite beyaz peynirin kilosu 100 lirayı geçti, orta kalitedeki zeytin de aynı rakamlarda, bir porsiyon kebap da.
Asgari ücret 5 bin 500 lira, içinde 55 tane yüz lira var, bu şu demek; ücretli ayda 55 kilo peynire çalışıyor.
Beş kişilik aile haftada bir defa kebapçıya gitse, maaşının yarısını oraya bırakıyor.
Size oturmaya gelen komşularınızı veya şehir dışından gelen akrabalarınızı artık kebapla, börekle, ayranla ağırlayamıyorsunuz.
Zaten tüm bunları yaşıyor, görüyorsunuz, yarın ne olacağını biliyorsunuz, çarşı, pazarda başınıza gelecekler belli, eriyor, tükeniyor, bitiyorsunuz.
Ve daha da kötüsü ne yapacağınızı bilemiyor, çaresizlik, yoksunluk içinde bir kurtarıcı bekliyorsunuz.
Biri çıkacak, elindeki sihirli değneği sallayarak sizi tüm sıkıntılarınızdan kurtaracak, refaha, huzura kavuşturacak.
İş dünyası, zincir marketler ve hatta küçük esnaf fırsatçılığa devam ediyor, zam furyası sürüyor, iktidar piyasa kontrolünü sağlayamıyor.
Artık alım gücü diye bir şey de kalmadı, alım güçsüzlüğü var, ekonomik yetersizlik var, alamamak var, ağlayan çocuklar, bunalıma giren babalar, taş kaynatan analar var.
Toplumsal şiddet, buhran cinayetleri, işsizlik intiharları var, ruhsal sorunlarda artış, psikolojik bozukluklar, sinir hastalıkları, aşırı ilaç kullanımı, dejenerasyon var.
Ekonomik buhranın ta kendisi yaşanıyor, açlık ve sefalet içinde, bugünden kaygılı, gelecekten umudu kesmiş bir toplumuz artık.
Biliyorum, hala bu gerçeği görmüyor, inanmıyorsunuz, fakir ve yoksul olduğunuzu kabul etmiyorsunuz.
Tabi bu durumu kabullenmek hepiniz için çok zor, sizi anlıyorum, ama dost acı söyler, bir an önce yeni gerçeğinize alışın.
Gerçeği ne kadar çabuk görür ve kabullenirsek, çözüm yolunu o kadar çabuk buluruz.
Sonra bu bataktan bir daha çıkamayabiliriz.