Anadolu’ya göçler yeni yaşanan bir olay değil, Cihan Sultanı Fatih Sultan Mehmet zamanında ilk defa Arnavutlar Anadolu topraklarına getirilerek İstanbul’a yerleştirildi ve onların ikamet ettiği semte de Arnavutköy denildi.
Kültürümüzün temel taşlarından olan Arnavutköy, Arnavut kaldırımı, Arnavut ciğeri, Arnavut inadı gibi kavramların da oluştuğu semt oldu.
Arnavutlar, Osmanlı Devleti idari makamlarında en fazla görev almış etnik grubu oluşturdu, Sadrazamlık görevine getirilen 215 kişiden 35’i Arnavutdu, günümüzde ise Türkiye’de 5 milyon kadar Arnavut olduğu biliniyor.
15’inci yüzyıl boyunca İspanya’dan 100 bin Yahudi kaçtı, bazıları Kuzey Afrika’ya gitti, ama çoğu Osmanlı İmparatorluğu topraklarında İstanbul, İzmir, Selanik ve Safed kentlerine yerleşti, bugün Türkiye’deki Yahudilerin yüzde 90’ı Saferad Yahudisidir.
Cumhuriyet’ten sonra Lozan Antlaşması’nın mübadele maddelerine dayalı olarak 1922-1938 yılları arasında gerçekleşen ilk göç hareketi 384 bin kişi ile Yunanistan’dan oldu.
Makedonya’dan ilk göç hareketi 1924 yılında ülkedeki Türklerin Anadolu’ya göçü ile başladı, 2’nci göç dalgası 1936 yılında, 3’üncü göç dalgası ise 1953 yılında Türkiye-Yugoslavya arasında serbest göç anlaşması imzalandıktan sonra gerçekleşti.
Cumhuriyet döneminde Yugoslavya’dan 305 bin 158 kişi Türkiye’ye göçtü, 14 bin 494 kişiyi devlet tarafından iskan edildi, kalanları serbest göçmen olarak kendileri Anadolu’ya yerleşti.
Bulgaristan Türkiye’ye büyük kitlesel göç gönderen bir ülkedir, 1989’a kadar 800 bin kişi 4 dalga halinde Anadolu’ya ulaştı.
1925 yılında düzenlenen Türkiye-Bulgaristan ikamet sözleşmesiyle 218 bin 998 kişi 1949 yılına kadar göç etti.
Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin ilanı sonrasında da 1949-1951 yılları arasında 156 bin 63 kişi Türkiye’ye göçtü.
1968-1979 arasında Türkiye-Bulgaristan arasındaki yeni göç anlaşması ile 116 bin 521 kişi Türkiye’ye göçtü, 1989 yılında ise Bulgar devletinin Müslüman Türk vatandaşlarına yaptığı etnik baskıdan dolayı büyük bir göç dalgası daha yaşandı.
Romanya’dan Türkiye’ye 1923-1949 arasında 79 bin 287 kişi iskanlı göçmen, 43 bin 271 kişi serbest göçmen olarak geldi.
Balkanlardan 1923-1945 yılları arasında toplam 800 bin kişi Türkiye’ye göç etti.
1783’te Kırım’ın Rusya’nın eline geçmesiyle Anadolu’ya ilk büyük Müslüman göçü başlamıştı.
Kırım kaybedilmeden önce küçük gruplar halindeki Kırım Tatar göçü kitlesel hale geldi.
Osmanlı Devleti’nin Çerkes bölgelerini kaybetmesinin ardından Anadolu’ya 1’inci Dünya Savaşı’na kadar 2,5 milyon Çerkes göçtü.
Milyonluk başka bir göç dalgası da Acaralılar’ın, yani Gürcü göçüdür, tarihte 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında başlayan göç, 1921’e kadar sürdü.
Azerbaycan’dan 19’uncu yüzyıl başlarından yönelen göçler 93 Harbi ile artışa geçti, sadece Cihan Harbi sırasında 10 bin insan Anadolu’ya göçtü.
1950 yılında bağımsız devlet olan Doğu Türkistan Cumhuriyeti, Çin işgaline uğradığında Türkiye’ye göç yaşadı.
2’nci Dünya Savaşı’nda Nazi birlikleri ile birlikte savaşa katılan Doğu lejyonlarından bazıları Türkiye’ye yerleşti.
Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Balkar, Karakalpak, Karaçay, Azeri, Çeçen, İnguş, Dağıstan gibi Müslüman kökenli insanlardan bir kısmı Anadolu’yu yeni yurt olarak seçti.
1979 İran Devrimi’nden sonra çoğu Azeri ve Fars 1 milyon kişi Türkiye’ye göç etti.
Afganistan’ın Sovyet Rusya tarafından işgali ile Türk kökenli toplumlardan Özbek, Kazak, Uygur ve Kırgızlar Türkiye’ye göç etti.
Suriye’den 1945, 1951, 1953 ve 1967 yıllarında toplu göçler oldu, İskenderun, Kırıkhan ve Adana şehirlerine iskan edildiler, 2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı sonucunda da 2 milyon 733 bin 784 mülteci göç etti.
-Irak’ta 1988 Halepçe Katliamı sonrasında 51 bin 542 kişi,
-1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişi,
-1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17 bin 746 kişi,
-2001 yılında Makedonya’dan 10 bin 500 kişi,
-Yakın tarihimizde de Nisan 2011- Ocak 2020 tarihleri arasında yaşadıkları iç karışıklıklar nedeniyle yaklaşık 3 milyon 600 bin kişi Türkiye’ye geldi.
Ama hiçbir zaman bu göçler siyasete alet edilmedi, toplum ayrıştırılmaya çalışılmadı, bu kadar nefret dili oluşmadı.
Daha da ilginç olanı, son gelen göçmenleri, mültecileri, muhacirleri istemeyenlerin, daha önce bu topraklara göç edenler ile onların çocuk ve torunları olmasıdır.
Bu akla ve vicdana sığmayan bir durumdur.