Dünyamız tüm sosyal yaşamı ve ekonomik ağları bütünüyle tahribata uğratan bir süreç yaşadı ve izleri hala silinemedi.
Bunun üzerine gıda deposu iki ülke savaşmaya başladı, Ortadoğu’da ateş hiç sönmedi, Afrika’da açlık ve sefalet son bulmadı, en az iki kıtada hızlı nüfus artışı önlenemedi, dünya büyük bir süratle uçuruma doğru gidiyor.
Ormanlar yanıyor, buzullar eriyor, ozon tabakası deliniyor, denizler kirleniyor, göller ve nehirler kuruyor, zenginler servetlerini arttırırken, yoksullar daha da fakirleşiyor.
Türkiye de bu kötü gidişattan en fazla etkilenen ülkelerin başında geliyor, bir siyasi iktidar değişimini arzu etmeyenler, kötüye giden ekonomiyi görmezden gelenler, ekonomistlerin, bilim insanlarının verdiği bilgilere kulak tıkayanlar, toz pembe söylemlerin peşinden giderek, adeta ülkenin bugün geldiği durumun mimarlığını yapıyor.
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) verilerine göre; 2023’ün ilk 8 ayında kapanan dükkan sayısının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20 artış gösterdiğini ve 71 bin 500 esnafın kepenk kapattığını da biliyor musunuz?
2023 yılında her ay ortalama 8 bin 950 esnaf kepenk indirmiş, ama bu durumdan memnun olmaları gerekiyor, çünkü bugünkü iktidar oyunun büyük bölümünü bu esnaftan almış, yani esnaf kendi ayağına sıkmış.
Dahası var; Pandemi döneminden bu yana taşıdıkları borç yükünü hafifletemeyen KOBİ’lerin bankacılık sektörüne olan borçları Temmuz ayı itibari ile 2 trilyon 868 milyar liraya yükselmiş, bankalara borçlu KOBİ sayısı Nisan ayında 4 milyon 588 bin olmuş, borcu takibe düşen KOBİ sayısı ise 330 bine ulaşmış.
CHP Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen bu veriler ışığında bir açıklama yapmış, diyor ki;
“Bu sayıların kaygı verici boyuta ulaştı. Uygulanan yüksek faiz, yüksek kur, fahiş vergi artışları ve zamlar, kontrolden çıkan işyeri kiraları, elektrik, doğalgaz vb. faturalarıyla katlanan işletme giderleri esnafı kepenk kapatmaya zorlarken, küçük esnaf ve sanatkârı tümden tüketti.
Maliyet artışları, esnaf zor durumda bırakırken kardan çok da zarar ettiriyor. Vatandaşın düşen alım gücü de hesaba katıldığında ne bayramlar, ne de düğün ve tatil sezonu, ne de okulların açılması esnafın işlerini düzeltti. Esnaf yok olurken işsizler ordusu da çığ gibi büyüyor. İktidarın sadece seyrettiği bu tabloda, işletmelerin borç yükü ve artan maliyetleri de göz önüne alındığında toplu iflaslardaki artış ne yazık ki kaçınılmaz hale gelecek.”
Yani bu şu demek oluyor; biz daha beterin beterini yaşamamışız.
Peki şu an içinde bulunduğumuz durumdan daha kötü ne olabilir?
Bu soru oldukça kaygı verici ve cevabı da iyi değil!
Dünyada ne olup biteceği tabi ki önemli, olumlu veya olumsuz her gelişmenin bize bir yansıması olacaktır, ama bizim de ne yapacağımız bir o kadar hayati önem taşıyor.
Dolara endeksli bir ekonomiyi daha ne kadar sürdüreceğiz, Türk Lirası’nın değer kazanması için çaba harcayacak mıyız, kendi toprağımızı, denizimizi kullanıp üretecek miyiz, yoksa dışarıdan saman ithal etmeye devam mı edeceğiz?
Eğer biz bu soruları doğru cevaplamaz ve kendi öz kaynaklarımıza geri dönmezsek beterin beterini ve ondan da beterini çok kısa sürede yaşayabiliriz.
Kapanan her işyerimiz yıkılan bir kalemiz olduğunu unutmamalıyız.
Kendi ayaklarımızın üzerinde durmanın bir yolunu bulmalıyız.