DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Dîvânu Lugâti’t-Türk Görgüsü Unutulmasın!

Yayınlanma Tarihi : Google News
Dîvânu Lugâti’t-Türk Görgüsü Unutulmasın!

Sokaklarda sinkaflı konuşan, telefonda sanki evinde yatak odasındaymışçasına rahat bir şekilde fantezini anlatan, kaldırımda yürürken bodoslama karşısındakinin yolunu kesen andavallar arttı!

Kaba insanlar çoğaldı.

Bir de şu ‘Aynen!’ lafı yok mu, gıcık olmaya başladım;  ‘’ Oh yea!.. Okey?.. Anlaştık?….’’ diyenler mi arasın, onların dünyası da farklı.

Konuşma ya da moda anlayışına veya fikir ve hayat tarzlarındaki farklılıklara saygımız var; sorun, onların toplum ahlakına ve insan saygısına, kendileri dışındakilere yabancılaşan tavırlarındaki o kibirli ya da kayıtsız edaya bakışımızdaki farkta yatıyor.

Düzensiz göçmenlerin toplumsal değerlerimizi zorlaması da öyle; yabancı sözlüklerle bezeli ticari levhalardaki avamlık da böyle…

Sadece ticari levhalarda değil, kullandığımız sözcüklerle ilgili ‘müthiş’ bir özensizlik var; ‘Merhaba,’ diyorsun, adam umursamıyor.

Esnaf dükkânına girdiniz, ‘hayırlı işler,’ dersin; iş bitti, çıkıyorsunuz, ‘Bereket versin.’ Bunları söyle artık değil mi; odun gibi gelip-gitmenin bir âlemi yok!

İnanın insanlarımız artık bir ‘selam’ sözcüğünü esirgemeye başladı birbirinden. Yahu bir sofrada ‘Afiyet olsun,’ bile demiyoruz.

Buna karşılık sokaklarda, ‘cafelerde’ Amerikan aksanlı tipler türedi, konuşmalarından öyle anlıyoruz: ‘Hey, aynen; oke-ey!..’

‘Yes, alright!’

Adam küfredecek, ‘fuck!’ diyor..

Yahu diyor da; açık açık küfürlü konuşuyor sokağın ortasında.

Bununla da kalmıyor, ve daha da kötüsü, kamu makamında çalışmadan, ticarette çalıp çırparak, din veya ülkü kisvesi altında kendi siyasetini çıkar adına kullanarak mal-mevki sahibi olmuş; hırsız, liyakatsiz, görgüsüz, seviyesiz, ancak ‘gemisini yürüten kaptan’ ‘benden sonrası tufan’ diyen yoz bir karakter sahibi olmuş, saygı bekliyor.. ‘Seni hapise de atarım, iddianamesiz de yatırırım ulan!’ diyen ‘benim kim olduğumu biliyor musun tavırlı insanlar…

Ankara’da Hakimler var diyemiyorsun; böyle etrafa baskın çıkan insanlar ve çeteler türemiş.

İşte bu insanlar rahat rahat küfrediyor.

Bu kuşak farkı ya da zihniyet farkıyla açıklanabilecek bir durum değil.

Ama bir fark var ki çok önemli; konuşma dilimizde ve hele siyasi davranış kalıplarımızda farkında olmasak bile kelimelere ideolojik vurgu yaparak konuşmaya başladık.

Yani toplumun ortak dil konusu, kurgusu ve kavramlaştırmalarla ilgili yönetişim ve siyasal sistem açısından da etkilenişim var.

Dil ve Siyaset!

Bir toplumun dil bilgisi ve ortak kavrayış özelliklerinin, sözcüklere yüklenen anlamlar üzerinden kavramlaştırma, en önemli iletişim kanalıdır.

Tarihi örnekler vererek anlatalım.

Yüzyıllar öncesinde Karamanoğulları Beyliği, ‘Divanda, dergâhta, bergâhta, mecliste meydanda, çarşıda pazarda, Türkçeden başka bir dil konuşulmayacak, kullanılmayacaktır,’ dediğinde, aslında Selçuklu mirasındaki Türkmen gücü ve kültürünü bir devlet dili haline getirmek istemişti. – 13 mayıs 1277 – Aynı dönemde Devlet dili, Arapça-Farsça’ydı;

Hatta Mevlâna Celalettin Rumi Mesnevisi’ ni on-onbeş yıl önce bitirmiş olmalıydı!…

Aradan 650 yıl geçmiş, aynı tartışmaların bu kez Osmanlı dönemi aydınları arasında da yaşandığını görüyoruz.

Günlük dil-bilim dili ne olmalı, diye bir tartışma var; ama unutmayın Osmanlı’ nın son dönemleri artık!!…

Süleyman Nazif, ilim dili Arapça olsun, yazı farsça olabilir, der; Ziya Gökalp, Türkçe nasıl kullanılmalı diye düşünürken ilim dilinin Arapça kalacağını bekler; Abdullah Cevdet, ilim terimlerinde Latincenin kaynak alınmasını ister. -bu isimler edebiyat tarihinde yer alan kişilerdir.- Ya da Halil Nihatlar gibi düşünürler ise yazı ve konuşma-ilim dili hep Osmanlıca olsun, der. -Bu isimleri tek tek bilmemiz gerekmez, ama ola ki edebiyat hocalarının ilgisini çeker!-

Şimdi ‘dil’ konusunda bunları tartıştığımız imparatorluk döneminin arka planına bakalım; bir kere imparatorluk dediniz mi, kimbilir kaç Vezir’i Azam, kaç Reis’ül Küttab, Serasker, Kürttür, Lazdır, Arnavuttur!…  Mesela Sokollu Mehmet Paşa’ nın Boşnak olduğunu bilmeyen var mıdır!

Atilla İlhan’ın incelemelerinde yer alır; der ki ‘son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’ nda sosyalist Vlahof Efendi, Bulgar’dı.  Anadolu ve Rumeli ahalisini Türklüğe uyandıran, Çar emperyalizminin ezdiği, başta İsmail Bey Gasprinskiy olmak üzere Rusya Türkleridir… ‘

Bunları böyle isim-isim yazıyoruz, bunları bilelim ki dil üzerinden milliyetçilik kavramlarına yöneltilen eleştirilere karşı ‘Devlet dili’ ile milli kültür konusundaki hassasiyetlerin tarihsel arka planına ilişkin bir bilgimiz olsun!

Aksi halde kalkıp ısrarla ‘etnik yapı’ üzerinden kimlik tartışmalarına girenlere karşı Türkçe yazım ve dil bilgisi kurgularının değiştirilmesindeki kırılmaların arka planını iyi anlatamayız;

Mesela Şemsettin Sami Bey, Türk Edebiyatında önemli isimlerden biridir, Arnavuttur; Türkçemiz konusunda en çok yenileştirme çabalarında olanlardan biri, Agop Dilaçar, Ermenidir; Atatürkçülük en ateşli savunuculardan biri Moiz Tekinalp, Yahudi kökenlidir.

Bu kişilerin hepsi, bir dil-konuşma; sözcüklerin kavramlaştırılması üstüne ‘ortak bir kavrayış’ geliştirmek istemişlerdir…

Aksi halde, yani Karamanoğlu’ nun dil üzerindeki hassasiyetini zamanında gösterememiş olsaydık, bugün bir millet olarak varlığımızı koruyor olabilir miydik; bence tartışmalı….

Bunu söylemek önemli, çünkü milliyetçilik anlamındaki kimlik tartışmalarına ilerlerken ‘ortak kavrayış ve dil kurgusunun’ etnik yapı ya da alt-grup kültürlerden beslenmesi büyük bir zenginlik; ama iş Devlet dili açısından kullanılan anlamlar üzerinden ortak paydada buluşulmazsa, toplumun çöküşü esas bu andan sonra başlıyor…

Böyle bir örnek Makedonya için verilebilir;

Bakın, Emevi dönemi zihniyet ve devamında Grek-Eski Yunan hayranlığının, kimileri için Zülkarneny’in Yunanlı olarak bilinmesine yol açtığını biliyor muydunuz?… Bazı Arap Yöneticiler, -halkların üstünde otoriter yönetim kuranlar- Yunan ile Makedon milletini birbirlerinden ayırmaz, çünkü Yunan’a bir üstünlük verir?…  Neden?..

Bağdadi, Buhari ve Gazzali hadis rivayetlerin içeriğinde Yecüc ve Mecüc hikâyesinin kötü adamı olarak Türkler olarak okunabileceğinden söz edilmiştir; Binbir Gece Masalları’ nın bile Türk düşmanı olarak okunabileceğini söyleyenler bile olmuştur.

Hatırlatmakta yarar var, bizim milli birliğimizi sağlamak yönündeki mücadelemizde de Arap yöneticilerinin tarihte aldıkları tavır bellidir;

İşte Arapların ‘millileşme’ çabasında tarih boyunca Türklere karşı duruşta aldıkları tavrın arka planı buradadır! Bu noktayı iyi belirleyemezsek bazı Arap yöneticilerinin Türk-Yunan tartışmalarında bile geçmişte büyük çoğunlukla diplomasi kanallarında Yunan tarafını desteklemelerinin nedenini iyi anlamayız!

-Bu arada Makedonların Milli Devlet kurma sürecindeki bir ayrıntıya yer verdik ama Makedon dilini iyice araştırsaydık belki Boyan-Boyana adlarının Avar Türkçesindeki ‘zengin’ anlamına gelen Boyhan’dan geçmiş olabileceğini de göreceğiz. Biz Balkan-Anadolu coğrafyasıyla birlikte ta Orta Asya’ya kadar dil-bilgisi kökü açısından URAL-ALTAY dil ailesini üzerinden araştırmalar yapılması gerektiğinden ısrarla hep söz ettik, ediyoruz.-

Kısacası, Mevlana’yı anmak için Konya kadar bir Belh ya da Mavera-ün Nehir ne kadar önemliyse, Selçuklular ve özellikle Karamanoğullarının döneminden daha da geriye, Çağatay Hanlığına ve Kaşgar diyarına uzandıkça Türkçe özelliklerinin ve derin kültür izlerinin derinliğine inebiliriz…

Biliyorsunuz, Türkçenin en eski kaynaklarından biri Kaşgarlı Mahmut’ un Dîvânu Lugâti’t-Türk’ tür.

İşte bu kitapta Devlet yapısındaki Milli Kültür ve konuşmalarımızdaki dil kurgusunun ilk temelleri vardır. Kaşgarlı o kadar renkli-zengin bir içerik ile kitabı yazmış ki bir de Japon haritasına da yer vermiş; eserde, ülkeyi çevreleyen denizin, dillerini öğrenmede engel oluşturduğunu yazmıştır.

– Japonya’ da bilinen sonraki ilk harita 3 asır sonra çizilmiştir.- Buradan isterseniz Türkiye’de kitap okuma ve Japonya’da kitap satışları üzerinden bir istatistik verirdik ama durumu daha da acı hale getirmeyelim!

Sadece şunu söylemek istiyoruz, kelimelerin değeri ve bağlamını anlamak istiyorsanız tarih bileceksiniz; kısaca sözcük zenginliği üstüne tarihsel arka planını iyi bilemezsek bir millet olarak varlığımızın ‘etik’ değerleri zayıflayabilir…

Aksi halde yabancı ve emperyalist moda akımlarına kapılırken, esas milli değerlerinizi küçümsersiniz. Görgü de bunlardan biridir.

Lafı uzattık ama bir kez daha hatırlatalım:

Yolda sokakta küfürlü konuşan insanların kendilerine bu kadar güven veren siyaset ve siyasal sitem, nezaket kurallarına biraz daha hassasiyet göstermelidir!

Osman Özbaş

YORUM YAP