Korona büyük canlar almayı sürdürürken dünyanın bir çok ülkesinde can korkusuyla panik yaşayan insanlar iktidara ve yönetenlere karşı meydanlara çıkıyor, eylemler gerçekleştiriyor.
Ölümcül korona karşısında çaresiz kalan, yeterli önlem ve tedbirleri almayan, hayatı yaşanmaz hale getiren, tüm bunların üstüne güvenlik ağını büyüterek polis gücünü arttıran ve halka karşı baskı uygulayan iktidara karşı büyük insan kitleleri meydanları dolduruyor.
Bir çok gelişmiş ülkede benzer eylemler yaşanırken, polisler de anlaşmış gibi yönetenlerden aldıkları talimatla eylemciler üzerinde büyük baskı uyguluyor, çoğu zaman şiddete başvuruyor, silah kullanmaktan çekinmiyor.
Önce Amerika’ya bakalım; basın yasağı olmasına karşın bir çok büyük kentin sokaklarında halkla polisin karşı karşıya geldiği ve büyük çatışmaların yaşandığı biliniyor, ama bu huzursuz ve gergin durumu Türk televizyonlarında, haber kanallarında izleme şansımız yok, çünkü veri akışı yok, hatta Amerikan halkı bile bu eylemleri kendi televizyonlarında izleyemiyor, haber alma hakkını kullanamıyor.
Demokrasinin beşiği olarak lanse edilen İngiltere’de durum farklı mı, tabi ki değil, hatta çok daha kötü, daha düne kadar polise yeni yetkiler veren tasarı halk tarafından protesto edilmişti, polis gösteriye müdahale etti, 26 kişi gözaltına alındı.
Bu tasarıya göre sözde protestolar için başlama ve bitiş saatleri belirlenecek, belirli bir gürültü seviyesi olacak, bir kurumun veya çevredeki kişiler üzerinde ciddi etkiler oluşturmayacak, İçişleri Bakanı parlamento onayı olmadan nelerin kurumlar ve halk için ‘ciddi etki’ oluşturduğunu tanımlama yetkisine sahip olacak, yani bu kişisel kararı vererek protestonun bitirilmesi talimatı verecek.
Fransa’ya da bir göz atalım; sarı yelekliler hala görevlerinin başında, iktidarın baskıcı tutumuna karşı her yerde ve her zaman eylemlerini sürdürüyor, tabi onlar da polisin saldırgan tutumuna maruz kalıyor, dövülüyor, gözaltına alınıyor ve tutuklanabiliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve yönetimi ilk olarak gündeme getirdikleri emeklilik reformuyla halkın hak ve çıkarlarına müdahale etmiş ve gözden düşmüştü.
Bu eylemlerde hayat durmuş, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın etrafına barikatlar kurularak yoğun güvenlik önlemleri alınmış, 180 motorlu 6 bin polis görevlendirilmişti, işte o günden beri başta Paris olmak üzere bir çok kentin sokaklarında eylemlerin ardı arkası kesilmedi, bugün de bu halk eylemleri aralıksız devam ediyor.
Yani dünya kaynayan bir kazan, iktidarların her türlü başarısız yönetimlerini gizlemeye çalıştığı, kendi lehinde yasalar çıkardığı, baskıyı artırdığı ve şiddete başvurduğu bir dönem yaşanıyor.
Ne var ki her muhalif ses duyulmasın diye de türlü önlemler alınıyor, halkın sokaklarda hak, hukuk ve adalet aramasının önüne geçiliyor, gerekirse şiddete başvurmaktan çekince gösterilmiyor.
Şimdi ülkeler arasında da gerginlikler yaşanıyor, Amerika Çin’le, Rusya Ukrayna’yla savaşın eşiğinde, yani ölüm sadece virüsten ibaret olmayacak, sıcak savaş da kapımızda.
Zaten bizim kapımızdan savaş hiç eksik olmadı, doğu ve güneydoğu sınırımızda çatışmalar devam ediyor, ölüyor, öldürüyor, şehitler veriyoruz.
İçte ve dışta Milli birlik ve beraberliğimizi korumamız gereken çok önemli bir dönüm noktasındayız.
Bu kötü günleri el ele, omuz omuza, yürek yüreğe vererek aşabiliriz.
Halk olarak bize dayatılan ayrıştırıcı söylemlere kulak tıkamalıyız.
Allah yar ve yardımcımız olsun.