Röportaj konuğumuz Bülent Hasgönüllü. Spor adamı ve yazar. İlk kitabını 2003 tarihinde ‘Dünden Bu Güne Manisaspor’ a’ ile yayınlayan Hasgönüllü sırasıyla ‘Tilkiler Şehri Magnesia’ , ‘Futbolun Dili’ kitaplarını yazdı. 4. kitabı ‘Siyaset’ yakın bir zamanda yayınlandı. Bülent Hasgönüllü aynı zamanda bir futbol adamı; bir zamanlar ‘Futbol adamlığı’ bizim için daha çok yerelde tanınan ve amatör ruhunu koruyan dostluklarla anılırdı. O zamanlar sahada mücadeleci, saha dışında kardeşcesine iletişimlerini sürdüren bir mahalle kültürü vardı. Bugün futbol ve siyaset içiçe geçti; bu nedenle bir futbol adamının kaleminden ‘Siyaset’ yazılarını okumak önemli. Hele Bülent Hasgönüllü gibi güçlü mizahi eleştiriler içeren yazıları okumak daha da önemli.
Röportajı Osman Özbaş hazırladı.
‘Siyaset’ başlıklı yeni kitabınız yayınlandı. Namınız ‘Kaptan’ diye biliniyor; ilk sorum şu, Bülent Hasgönüllü’ nün futbol geçmişi nedir, nasıl bir spor adamıdır, sahadaki başarı gayreti nasıl bir arzudan beslenmekteydi?… Belki buna ek olarak ‘spor’ ve ‘skor’ derken futbolun günümüz ve geçmişine ilişkin kendi döneminizdeki oyun keyfindeki değişimi de paylaşırsanız sevinirim.
Her çocuk gibi, 2 tas ile kale yaparak sokak aralarında sabahtan aksama top pesinde koşmakla baslayan futbol aşkımız, 1968 yılında, 11 yaşındayken, o zamanlar çamlık adıyla anılan, Fatih parkı içerisinde bulunan futbol sahasında yapılan bölge karması seçmelerini kazanarak, acı- tatlı övgü- yergi, kah lig düşerek, kah liglerde şampiyon olarak basarı ve basarızlıklarla dolu profesyonel futbolculuğa uzanacak bir hikayenin baslamasına neden oldu.
Dün gibi hatırlarım. Bir sabah uyandığımda baş ucumda kırmızı bir futbol topu duruyordu.gözlerime inanamadım Babam İstanbul dönüşünde bana hediye olarak almıştı, o günden sonra topla yatıyor top ile kalkıyordum. Mahallemizde hiç bir çocukta top yokken benim topum vardı. Artık mahallenin kaptanıydım!Aramızda yaptığımız maçlarda en zayıf oyuncuları kendi takımıma alıyordum. O günlerde başlamıstı güçlünün yanında olmayıp zayıfın yanında yer alıp koruyup gözetmem.
Bu bana, O yaslarda nedenini anlamını izah edemediğim İçsel bir huzur veriyordu.
Bölge karma takımımız daha sonra Manisaspor genç takımına devşirildi. 1974 yılında 17 yasında iken Manisaspor takımına alındım. Çalışmalarda fiziksel ve mental çalışmalar yaptıkça, güçlendim. Yeteneğimi sahada sergilemeye başlayınca,lig takımlarının transfer listesindeydim. 1978 senesinde İzmirspor’a transfer oldum. 1983 senesinde İzmirspor yöneticiler ile parasal haklarımın ihlal edilmesini neticesinde kulüpten ayrıldım.Manisaspor’a geri döndüm.
O sezon manisaspor ligten düserek amatör kümeye indi. Ben Salihli Sanayispor’a transfer oldum. Salihli sanayi sporu bu günkü 1 lige çıkardım. 3.ncü lig kurulunca Manisaspor’a döndüm. Manisaspor’u 3. ligte şampiyon yaptım.1. lige çıkardım. 1985 – 1986 yılında takımımız Manisaspor, Vestel Manisaspor adını aldı. Ligin 2 yarısı başladığında yönetim tarafından süresiz kadro dışı kaldım, takım 3 lige düştü.
Yeni sezonda basında tekrar sahalara döndüm.
15 gol attığım ligde şampiyonluğu 1 puan ile kaçırdık. Yöneticiler benim takımda olmamdan son derece rahatsız olduklarından 1988 senesinde en verimli çağımda futbolu bıraktım.
Rahatsızlıkları benim Manisaspor’u soydurmamak için takındığım hal tavırdı. Futbolculuğum bu tiplerle kavga ile geçti. Maalesef Manisaspor’a darbükatör gelen yöneticiler, fabrikatör gitti.
Manisaspor alt yapısından yetişen bir Manisalı futbolcu olarak kulübü kötü ve çıkarlarına yönelik yönetenler ile aram hiç olmadı. At koşturmalarına izin vermedim. Elbette çok değerli insanlarda Manisaspor başkanlığı yaptı. Onları her zaman minnetle anıyorum.
Spor kelimesi koşma, hareket devinim olarak bilinse de, spor kelimesi;
-Sistem
-Prensip
-Organizasyon
-Rekor kelimelerin bas harflerinden olusturulmus bir kelimedir. Yani sisteminiz, prensibiniz, organizasyonuz varsa rekor kırmanız hiçten değildir.
‘Sporun içerisinde siyaset neresindedir?’ derseniz, santra yuvarlağındadır. Siyasetsiz hiçbir spor dalı düşünülmez. Siyasilere baklavayı mı, seversiniz, futbolu mu? Diye sorarsanız %90’nı futbolu diyecektir.
Biz “futbol arsa da güzel,
Borsada değil denilen dönemin oyuncularıydık.”
Simdi futbol para demek. Gelişen antreman yöntemleri güçlü savaşçı lakin teknik fakiri oyuncuların sahada yer almasına yol açtı. 2 metreye pas atamayan kazmalar ilk 11 de.
Hal böyle olunca seyirci tribünlerden voltaladı!.
İddia gibi oyunların futbola ve futbolculara zarar verdiği kesin.
İddia icat edildi. Futbol bozuldu.
Kulüplere şirketleme yolu açılınca kamudan destek alan şirket takımları ihya oldu.
İster dernek, ister şirket ile yönetilen futbol takımları olsun kamunun ve üyelerin denetim istenci olmazsa kulüpler muz gibi soyulur!
Uzun yıllar sahada top koştururken ve saha dışında da spor dünyasıyla bu kadar ilgiliyken edebi anlamda yazıya geçiş nasıl oldu?…
‘OKU!’ Demekle başlayan kutsal kitabımızın emrini yerine getirdik. Çocukluğumuzda başlayan okuma alışkanlığımız sporculuğumuzda da devam etti. Kamplarda, deplasman otobüslerde otellerde, hep kitap okuduk. Salt ben değil. Tüm takım arkadaşlarımızda aynı durumdaydı.Yazarlar ve eserleri tavsiye edilir kitapları alınır okunurdu. Sanıyorum okuduklarımız harf harf kelime kelime cümle cümle kafamıza isleyerek. Ben neden yazmıyorum istencine dönüştü. Yazarken sade anlaşılır düşündürücü okuyucuya yazının içerisine alacak bir yazı üslubunu tercih ettim.. Yazarken okumaya irtifa kaybettirecek her türlü kelime yükünü atarım cümleler kısa ve özdür. İroni silahımdır.
Yazılarınızdaki eleştiri gücünüz sade ama çarpıcı, lafı gediğine oturtan etkiye sahip. Mesela ‘Önsöz’ de ‘Deprem paraları ne oldu? Diye soruyor muhalefet./Ne olacak? Kimine yaşam enerjisi,/ Kimine ‘ceset torbası oluyor’ diye yazmışsınız. Bir başka yazınızda ‘Her depremde/Dramı acıyı, malzeme hırsızlığını gördükçe sarsılıyoruz./Siyasetin vurdumduymaz, ilgisiz umursamaz fay hatları/Kırılmadıkça/… noktalı depremler/ devam edecek’ diyorsunuz.
Şunu sormak isterim, Gazetecilik (ve köşe yazarı) demokrasi ve kamu iletişimindeki yeri açısından halka karşı sorumluluğunu nasıl tanımlarsınız? (Mafyalaşmış/Yandaş gazetecileri de gördüğümüz için halktan yana olmayı tarif eder misiniz?) Şu dizeleri de hatırlatarak sordum: ‘Kimin için siyaset?/Neden mafya?/Nerede bu para?/Niçin yazmıyor gazeteciler?/Milletvekillerimiz uyuyor mu?/ Gibi sorular./Gün gelir soru olmaktan çıkar/Tıpkı bu günkü gibi, toplumsal sorun olur.’
Depremi karasal arazinin kırılması olarak düşünülmemeli. Yazılarda beyinlerdeki fay hatlarını yerinden oynatacak soru sorma, soruya yanıt verme tarzı anlatıma güç verirken okuyucu da düşünmeye yöneltir.
Karasal fayların kırılması doğaldır. Doğal olmayan milyonlarca yıldır evrimleşen evrensel aklın kullanılmamasıdır.
Çok güzel bir söz vardır. “ Gazeteciler yazmadıklarından zengin olurlar. Yazdıklarından değil!” bunun adı yandaş gazeteciliktir. Ne mutlu halkın, hakkın ve kamunun yanında olan gazetecilere.
Adam diyor ki, yazarsam ekmeğimden olurum. Aslında demek istiyor -ki-, benim şahsi menfaatim devletin ve halkın önceliğinden öndedir.
Oysa devlet olmazsa, soyulmasına kötü yönetilmesine göz yumulursa sen ben o şu bu da olmaz.
Yazmak için kağıt kalem beyaz sayfalar olmasa da olur
Bulutlarla, gökyüzüne yaz,
Bir dal ile suyu yaz.
Tas ile kuma yaz.
Duvar ne güne duruyor? Duvara yaz. Sen yeter ki iste. Sonra bak bakalım. Mafya kalıyor mu?
Bir yazınızda ‘Tarikat ‘Devlet sever’/Kendine paralel iktidarları oy ile besler/İktidarlar, bu sevgiyi karşılıksız bırakmaz./Para pul, makam ile karşılık verir./İşte! Ne istediler de vermedik’ içsel kırgınlığı/ sırf bu yüzdendir’ diyorsunuz.
Siyaset tarikat ve cumhuriyet paradigmaları açısından durumu değerlendirir misiniz?
Duvarı nem, insanı gam, Devleti irticai ve bölünme isteyen teröristler yıkar… Kalkışmada gördük devlet eliyle beslenen kargaların nasıl gözümüz oyduğunu. Tabiat boşluğu sevmez, bir çukur varsa yağmur kar toz toprak ile dolar. Devlet kadrolarında da bu bolluğu dolduran tarikat mensuplarını bilmeyen mi var?
Devlet aklı unutmaz ama biz hatırlatmakla yükümlüyüz, çünkü biz yazarız..
Devleti yönetenler isterse, karıncalar ormanda kırda çalışmak için çalışma karnesi çıkarmak zorunda kalır.
-Devleti yönetenler- isterse kuş uçmaz!
Cumhuriyet tarikatlarla test edilemez.
Cumhuriyet giderse bir daha geri gelmez, Ortadoğunun karanlık örtüsüne bürünür.
En büyük paradigma ‘Cumhuriyetle yaşamsal haklara sahip ol, onu yıkmaya çalış.’ -Bu- Tek kelime ile yediğimiz tabağa …tır. Hıyanettir.
Siyaset kitabının ilk yazısı ‘4 madde’ başlığını taşıyor. Anayasa mahkemesi kararlarını tanımayan bazı mahkemeler de var. Nitekim bir yazınızda ‘Sorun çok büyük./Yasama/Yürütme/Yargı erk’ine maalesef/Mafya eklenmiş durumda.’ Diyorsunuz.
Şunu sormak isterim, Siyaset, etik ve milli ilkeler arasındaki ilişkiyi rejim açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mafyayı salt eli silahlı bıçaklı bir suç örgütü olarak görmemek gerek.
Devletin içerisinde çöreklenmiş bir çete de olabilir. Bunlar ileride yargılanacak her suçtan yırtmak için yargı erkini ellerine geçirmek isteyebilirler.
İktidarların sürekliliği için yargının ele geçirilmesi olmazsa olmazdır. Anayasa mahkemesi ile Yargıtay’ın kavgasına benzin dökenler bunlardır.
Anayasa olmazsa
Babayasa kaçılmazdır!
Teşekkür ederim.