Haydar Aksakal Manisa’nın kültür yaşamının önemli bir parçasıdır. Birçok köşe yazısı yazdı; kitaplar yayımladı; yerel kültüre ilişkin canla-başla emek verdi; özellikle Manisa’ da tarihe kültüre katkıları kadar spor bilincinin geliştirilmesine de büyük emekleri oldu. Kitap çalışmaları 30’u buldu; son çalışması hayatı üzerine yaşamını anlattığı eserdi.
Ali Haydar Aksakal Ağabeyimizle Batı Anadolu topraklarının kadim kültüründen, son yıllarda birçok araştırmaya konu olan Luviler ağırlıklı olmak üzere erken dönem Anadolu’ yu konuştuk.
Anadolu’nun Hitit öncesi tarihi henüz tam olarak aydınlatılamamış olmakla birlikte 1906’da Hititlerin antik başkenti Hattuşaş’ta bulunan çivi yazılarının çözülmesiyle Luvilerin yaşadığı ortaya çıkmıştır. Hititlerin çivi yazılı belgelerinde bu halktan Luvian / Luvili olarak söz edilmektedir. Luviler Anadolu’ya yapılan Yunan göçünden çok daha önce bu topraklarda yaşadılar ve uygarlık kurdular.
Haydar Aksakal Luvilerle ilgili pek çok yazsısında dikkat çekmişti.
Röportajı Osman Özbaş hazırladı.
Haydar Ağabey, son kitabınızla hayatınızı anlattınız, Manisa’ nın tarihi kültürel hafızasına bir katkı daha yapıyorsunuz; bize öncelikle kendi yazın hayatınızdan ve son kitabınızdan söz eder misiniz?
Orta okul sıralarında Manisa kütüphanesiyle tanıştık. Okuduğumuz her kitaptan bilmediğimiz kelimelerin fişini çıkarıyorduk. Yüzlerce olmuştu. Edebiyat Öğrenimiz Nazik Erik bizi yönlendiriyordu. İlk okuduğum kitaplardan birisi İngiliz yazar Ervij Deeping’ın “Sorel ve Oğlu” yapıtıydı. Lise çağlarında dergileri okuyor, mahalli gazetelere spor yazıları yazıyorduk. Üniversite öğrenciliğimde Manisa Yüksek Tahsil Talebe Derneğinin yayını Spil’de köşe yazılarım ve bir şiirim yayımlanmıştı. 1973 yılında Manisa Hür Işık gazetesine yazı işleri müdürü oldum. Ticarete devam ederken basından kopmadık. İlk kitaplarımızı 1990 yılından sonra yazmaya başladı. 19 yapıtımız yayıma girdi. Beş yapıtım da basıma hazır hale geldi.
“Uykusu Derin Şehir” neden bir Eskişehir, Konya gibi dünya şehri olmasın diye düşünerek. Manisa kentine bilinenlerin ışığında yeni bir vizyon (uzak görüşlülük) yükledim. Yeni yapıtım ‘Hayatım’ 460 sayfa.
Manisa kadim bir şehir; bölge tarihte önemli kronolojiye sahip. Ancak birçok bölgede Erken dönem tarihiyle ilgili kazı çalışmaları yapılıyorken, Manisa’ da arkeolojik sahalar biraz az gibi geliyor bana; siz ne dersiniz?
Muhteşem Manisa dağına Hititler Zippasla ülkesi adını vermişler. Depremlerde dağda ve dağın önünde bulunan kentler tarihin derinliklerinde yok oldu. Manisa’da pek çok arkeolojik kazı alanı var. Ancak kazılar Sardes ve Aigai’de yoğunlaştı; Gölmarmara Kaymakçı Tepesi’nde de yüzey çalışmaları devam ediyor ki, senin de bu konuya çok önem verdiğini biliyorum Gölmarmara’da o kazılar tarihe ışık tutacak.
Sizin yöremizin tarihine ilişkin önemli tezlere sahip olduğunuzu biliyoruz; mesela bölgemizde ‘Helenistik’ diye etiketlenen ve böyle bir tarih teziyle ‘medeniyet’ kavramını somutlaştıran Batı düşüncesinde ‘Niobe’ özel bir yere sahip. Size göre Batı medeniyeti ile Manisa’ nın Niobe kültü arasında nasıl bir ilişki vardır; diğer bir soru, aslında ‘Niobe’ Batılı mıdır?
Ülkemize kültür emperyalizmi uygulanıyor yıllardan beri. MÖ 334’de Büyük İskender Anadolu’ya girdi. Kentleri yaktı, yıktı ve zapt etti, askerleri kadınları ırzına geçti.Milet kütüphanesini Mısır’a taşıdı. Ondan sonra klasik devre kadar Anadolu’da karanlık bir dönem yaşandı. Her zaman doğurgan olan Anadolu tekrar toparlandı ve yeni eserler ortaya çıkmaya başladı. Batı dünyası buna Almanların öncülüğünde Hellenistik dönem dedi. Üstelik İskender Yunan ve Hellen değildi.
Niobe öz be öz Manisalı, Anadolu insanı Batı dünyası onu Havva Anne olarak görmüş. Bundan bizim haberimiz yoktu. 19. Yapıtımızda bunu yazdık. Bize ağlayan kaya mitolojisi olarak yutturmuşlar. Kimse günümüze kadar Niobe’yi araştırmamış. MS 98’de Lidya Devleti Niobe’nin ağabeyi Pelops adına para bastırdı. Adına para basılan bir aile mitoloji olmaz. Ortada unutulan ve bizim es geçtiğimiz dünyanın en eski tarihi var.
Arkeoloji dikkate alınırsa, erken döneme uzanan tarihte, bölgemizde Asya-Mezopotamya ve hatta Türklerin varlığını gizliyor diye düşündüğünüzü tahmin ediyorum. Bu konuya biraz daha değinelim mi?
Atatük’ün dediği gibi biz Anadolu’ya yıllar önce geldik. Hitiler, Sümerler, Friğler Anadolu’yla kaynaştı. 10.000 Hun askeri Bizans ordusunda paralı askerlik yapmıştı. Anadolu’da kazılarda ortaya çıkan yeni bulgular ve koruganlarla Türklerin Anadolu’daki varlığı binlerce yıl önceye gidiyor.
Luvilerle ilgili biraz konuşalım. Kimdir bu Luviler?
Anadolu’da oluşan medeniyet, uygarlık ve zenginlikler binlerce yıldan beri çeşitli kavimlerin, ulusların… ilgisini çekti. Anadolu’ya yerleşenler, yerli halkla uyum içinde yaşadı, bu toprakları vatan saydı. Anadolu’da Hint-Avrupa dil gurubunu konuşan kavimler vardı (Hititler, Luviler, Palaikolar). Luvi kralları, Doğuda Babilliler, Hurriler, Orta Anadolu’da Hititler ve Batı Anadolu kıyılarında Mikenler ve Ahhiyawalılar ile ticari ve kültürel ilişki içindeydi. Miken Uygarlığı ise Kral Tantalos’un soyundan gelenler tarafından kuruldu. Tantalos’un eşi, Atlantis Medeniyeti’ni kuran Kral Atlas’ın kızı.
Luvi halkının, Batı Anadolu’da unutulan Atlantis Uygarlığı ile ilişkisi olması mümkündür.
Luvi Krallığı’nın MÖ 2300-1400 yılları arasında Batı Anadolu’da kurulduğu, başkentlerinin Apasa (Bugünkü Selçuk İlçesi) olduğu söyleniyor. Hititçeden farklı, sembolik bir dil ile yazılmış kil tabletlerine göre, en eski yerleşim yerlerinde Luviler yaşadı. Günümüzden, 9 bin yıl önceye uzanan tarihleri olduğu söylenilmektedir.
Luvi sözcüğü bu halkın dilinde “Işık İnsanları” anlamına gelmektedir.
Anadolu’nun en eski ana tanrıçası “MA” ya inandılar, yerleştikleri bölgede en yüksek dağa “Maya” adını verdiler. En önemli tanrıları da Apollon.
17.yüzyılda, Luvi Kralı Tarhuntadaru, Arzawalılara karşı mücadele etti, Luvi tarihinin en büyük kralı olarak belgelerde yer aldı. Luvili heykeltıraşlar, kralın bir rölyefini Mira ülkesinin sınırı olarak Kemalpaşa yakınındaki kayalıklara oydu. MÖ 1.900 yıllarında Luvi Krallığı’nın merkezi, Güney Anadolu’da Çukurova Bölgesi’ne taşındı, dinsel bir krallık olarak tarihteki yerini aldı. Başkentleri, Komana ismiyle anıldı.
MÖ II. binli yıllarda nüfus Luvi ve Hurriler’den oluştu, Adana ve çevresi Luvilerin yeni yurdu oldu.
MÖ 1500 yılında Hititlerin hâkimiyetlerini kaybettiği bir dönemde bağımsızlıklarını kazandılar. Krallığın ne zaman yıkıldığı bilinmiyor.
Güney Anadolu’da Luvi hâkimiyetinin sona ermesiyle, MÖ 1400’lerde Kızzuvatna Devleti kuruldu ve halkın büyük bir bölümünü Luviler oluşturdu. Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, Hitit çivi yazısı unutuldu.
Arkeolojik veriler ve bilimsel araştırmalar, Luviler’in Anadolu’da bilinen ilk uygarlığı kurduklarını göstermektedir. Anadolu kültürüne yaptığı en büyük katkı, hiyeroglif yazısıdır. Arkeolojik kazılarda Luvi hiyeroglifi ile yazılmış Hitit tabletleri bulundu.
1906 yılında Hititlerin Başkenti Hattuşa’da bulunan çivi yazılı tabletlerin okunmasıyla, MÖ 2000’li yıllarda Anadolu’nun yerli halkı Luviler’in bu topraklarda yaşadığı ortaya çıktı. Hititler bu halktan Luvian/Luvili olarak söz etti. Hititler, bütün belge ve yazıtlarda “Nasili” denilen kendi dillerini, dini ve idari bazı yazıtlarda farklı bir dil kullandı. Helenler, bu ırkı Pelasgos diye andı. Pelasgoslar’ın dilinden kalma tarihsel isimlerin de Luvi diline dayandığı ortaya çıktı.
Helen asıllı olduğu söylenen isimlerin çoğu Luvice dilinden gelir
Luvi dili dillerin anası, insanlığın en eski dillerinden birisidir. Söylenmesi kolay, sade bir müziğe ve örgüye sahiptir. Prof. Dr. Bilge Umar’a göre:“Tarih bilimi Güney ve Batı Anadolu’da Luviler’den önce yaşamış ve uluslaşmış bir halkın ve Luvi dilinden daha önce konuşulmuş bir dilin varlığını asla saptayamamıştır.” Luvi Dili, Anadolu uygarlığının bir kültür mirasıdır. Anadolu topraklarında dikilmiş sözlü anıtlardan birisi, annelerin bebekleriyle iletişimde kullandıkları ilk kelime Luvi kökenlidir. Luvi dilinden birkaç sözcüğün Türkçede karşılıkları: (Anni=Anne, Pati=Adım, Atti=Dışarısı, Tatış=Baba). “Luvi kelimesi” de Hitit ve Luvi dilinde “ışık insanı” anlamına gelmektedir.
Luvi dili ve lehçelerinin çözülmesi, kültürel gelişimin ve medeniyetin Anadolu’dan Mezopotamya’ya ve Yunan Yarımadası’na götürüldüğü tezini güçlendirdi.
Likya Uygarlığı, tarih sahnesine Hitit-Mısır savaşında ortaya çıktı. Hititler ve Mısırlılar arasında yapılmış Kadeş Antlaşması’nda, kil tabletlerde adı Hititçe “Lukka” olarak yazıldı.
Likya Uygarlığı’nın Luviler’le bağlantı içinde olduğu görülmektedir. Likçe henüz çözülmedi. Luvi diliyle benzerlik göstermektedir. Likya dilinin, Luvi dilinin devamı ve bir türevi olduğu uzmanlarca kabul edildi. Likya dili ve alfabesi Büyük İskender’in Anadolu seferinden sonra unutuldu.
Patara Antik Kenti’nde bulunan büyük Patara Yol Kılavuzu Anıtı’nın (Miliarium Lyciae) dört dille yazıldığı ve bu dillerden birisinin Luvi dili olduğu tespit edildi. Luvi diliyle yazılan Hitit hiyeroglif yazısı 1946’da H. T. Bossert’in katkılarıyla çözüldü, 1960 yılında Emmanuel Laroche tarafından tamamlandı.
1973 yılında, Anadolu’nun konuştuğu dili “Luvi Dili” olarak kabul edip, tanıtan araştırmacılar arasında David Hawkıngs, Piero Meriggi ve A. M. Dinçol de var.
İskender Dönemi’nde, Anadolu’da kullanılan Luvi ve Hitit kökenli isimler, Helenleştirilmeye çalışıldı, buna rağmen Luvice’nin esas yapısı korundu.
Güney Anadolu’da Helen asıllı olduğu söylenen isimlerin çoğunun kökeni Luvice dilinden kaynaklanmaktadır. Kibele, Afrodit, Apollon ve Artemis gibi… Tanrıça adlarının birçoğu da Luvice.”
Teşekkür ederim Haydar Ağabey