Tabii ki herkes bildiği yerden konuşacak, bildiği yerden götürecekti ama keşke götürmek olmasaydı da herkes bildiği işini yaparken bizi de bildikleriyle aydınlatabilseler, hayatımızı güzelleştirebilselerdi.
Üniversitelerimizde kamu kaynaklarının harcama şekillerinden biri de projelerdir. Diğer harcamaların muhasebeleştirilmesi ve harcama şekilleri mali mevzuatla daha sıkı denetlenmesine karşın projelerde yapılan işlemlerin muhasebeleştirilmesi ve harcama şekilleri daha esnek olduğundan ve üniversitelerde de bunların denetimleri yeterince disipline edilemediğinden bu harcamaların boyutları genellikle kamuoyundan bile saklanmakta ve bilinmemektedir.
Kurumlar genelde yapılan onlarca projelerinden, genel hayata dokunan, medyada yer etmesi kolay gördükleri birkaçını kamuoyuyla paylaşarak üniversitelerinin reklamını yapmayı düşünürler.
Kurumların başındakiler de, kendi dönemleriyle geçmişi kıyaslarken ya da bir üstlerine ve kamuoyuna kendi dönemleriyle ilgili bilgiler verirlerken sayısal olarak ne kadar daha fazla projenin yürütücüsü olduklarından bahsederek övünürler.
Bununla ilgili bir fakültenin dekanlığını yapan bir arkadaşın anısına yer vermeden geçemeyeceğim.
“Yeni atanan rektörümüze hayırlı olsun ziyaretinde bulunmak üzere fakülte sekreterimiz ve dekan yardımcısı arkadaşlarla birlikte makamına çıkmıştık. İşlerinin yoğun olduğunu, ziyaretlere ayıracak çok vaktinin olmadığını gösterir bir vücut diliyle, telaşını bizden gizlemeye bile gerek duymadan kısaca her birimizle hızlıca ve kısaca tanıştıktan sonra okulumuzun sorunlarını da sormayı ihmal etmemişti. Hazırlıklı gittiğimizden fakülte sekreterimizin elindeki sorunlar dosyamızı o fırsatta önüne uzatmış, dosyayı kısaca süzdükten sonra da yüzümüze dönerek, ‘şimdi de ben sorunlarımı ileteyim’ deyince şaşırmış ve hemen birkaçımız kâğıt kalem çıkararak not almaya hazırlamıştık kendimizi. Devamında sormuş: Fakültenizde yürütülen kaç adet projeniz var? Ben, arkadaşların da yüzüne bakıp işaretleriyle onaylarını aldıktan sonra, on beş demiştim.
- Nasıl yani? Koca fakültede sadece bu kadar mı proje yürütülüyor? Yetmez bu rakam. Derhal bunu iki katına çıkartmanızı istiyorum. Bunu da şuraya not alıyorum.
Diyerek gerçekten önündeki ajandasına da not etmişti.
Ben, fakültemizde zaten toplam on iki öğretim üyesinin bulunduğunu, öğrenci sayısının artışının durdurulamadığından fiziki bina eksiklerimizden, dolayısıyla hocaların ders yüklerinin çok üst seviyelerde olduğundan falan bahsetmeme rağmen ayaklanmış ve bunun kendisi için çok önemli olduğunu, bu konuda hiçbir mazeret tanımayacağını söyleyerek bir de ikinci emrini iletmişti.”
‘Bütün akademik ve idari personellerimizin kendisinin twitter hesabını takip etmeleri.’
Sevgili rektörü sadece yapılan projelerin âdeti ilgilendiriyordu.
Bir ara kendi kurumumda geçmişte yürütülen proje dosyalarına dalmış ve yabancı dili iyi olan ve kendisi de proje üst kurul üyesi olan hocamıza bu dosyalardan bazılarını gösterince bunların hepsinin farklı farklı tarihlerde yapılmış, farklı projeler gibi gösterilmiş olsalar da aynı olduklarını söylemişti.
Hepsinin yürütücüleri ayrı, danışmanları ayrı, isimleri ayrı!
Hoca, daha da ileri giderek elimdekilerden farklı bir dosyaya uzanmış ve 1996 yılında yapılan bu projenin adının İngilizce on iki kelimeden oluştuğunu ve bu projenin 2012 yılına kadar aynı fakültenin birçok hocasınca, proje isimlerindeki kelimelerin tekrar tekrar değiştirilerek, eksiltilerek veya değiştirilerek kullanılmak suretiyle yeni projeler gibi gösterildiğini iddia etmişti.
Ben işin daha çok mali boyutuyla ilgilenmiş, her birinin yürütülme aşamasında alınan teçhizat, donanım ve harcanan bütçeleri görünce adeta şok geçirmiştim.
Alınan demirbaşların hiçbiri kurumun demirbaşına kaydedilmediği gibi, harcanan tek bir kuruş da maalesef denetlenmiyordu.
Ne diyelim!
Böyle başa böyle tarak!
İşin sadece şovunda olur, sadece kendi reklamın için kullanılabilecek bir malzeme olarak görürsen bu projeler de ancak böyle olur ve olan da sadece bu milletin, bu kurumlara olan güvenine olmuş olur.
Böylesi büyük ve işi de bilim üretmek olan bir üniversitede nasıl olur da bütün bunlar, bu projeler bir yazılımla olsun kontrol edilip denetlenemezdi?
Görev yaptığım her iki rektöre de bunları ısrarla yazmam sonrası ancak başka bir üniversitenin teknoparkında üretilen bir program satın alınarak projelerin dijital ortamda kayıt ve kontrolüne başlanabilmişti.
Hâlbuki bu üniversite, yakın zamana kadar da bölgesindeki bütün kurumlara bilişim programları yapıp satmasıyla ün kazanmış koca bir kurumdu ama şimdi kendisinden çok yeni, çok küçük bir üniversiteden program satın alacak kadar da küçülmüş, kaynakları yok edilmişti.
Üniversitelerimiz böyle!
Herkes kendisini en iyi ifade ettiği yerden götürüyor kamu kaynağını.
Herkesin geçim alanı farklı.
Siyasetçisi seçim bölgesinin kaynaklarını kullanırken, rektörü de akademik unvanlarını ve bilimselliği kullanarak götürüyor.
Birileri, götürenlerin de götürüleceği günlerin özlemiyle ellerini ovuşturup, sırasını beklerken, fırsatın kendilerine gelmesini beklerken doğrusu bizim canımız yanıyor!
Devlet malı deniz!
Dün onlar, bugün siz, yarın da sıradakiler.
Ama hesap ödemek, bedel ödemek zorunda kalanlar da her dönemde bizler.
İçinizi biraz olsun rahatlatayım.
Sayıştay, birazını olsun çıkardı usulsüzlüklerin.
Ama kimlere sorgu çıktı, kimler hesap ödemek zorunda kaldı biliyor musunuz?
Tahmin ediyorsunuz.
İşini bilmeyenler.
İşini bilenler, amuduyla götürenler, başlarda olanlar yine sıyrıldılar, sıyrılıyorlar.
Ben ise sokaktayım.
Kimsesiz bir sokak ortasında!
Dilimde merhum Barış’ın dizeleri!
“Bir türkü tutturmuşum, duyuyorsun değil mi?”
Erdal ÇİL
cerdal48@gmail.com