Yeni alışkanlıklar edinmiş, yeni huylarla yeni rahatsızlıklarımız çıkmış, içimizden eskiyi atamadan yeninin her türlüsüyle hemhal oluvermiştik.
Yıllardır kapısını çalmadığımız, telefon etmeyi bile unuttuğumuz bir yakınımızı görünce, eskinin o yıllara meydan okuyan ar duygusuyla, hafiften kızararak iş yoğunluğumuzu, dünya telaşesinin arttığını kısaca ihmalkârlığımızı bahane ederek özür cümlelerine sığınıyorduk.
Pandeminin böyle bir faydası da olmadı değil!
Hiç olmazsa hatırlamaya, elimize telefon almaya fırsat sağladı.
Ama yine de pandemi kurallarını hiçe sayıp meydan okuyan iş yerlerinde çalışmak zorunda kalanları ayıralım!
Bir de bütün gününü evdeki, eldeki, cepteki ekranların eğlencelerine, dizilerine, yemek programlarına hapsedip günün nasıl geçtiğini bile ekran başında uyukladıktan sonra ancak farkına varanları da bir kenara koyalım.
Telefonu, telefon gibi kullanmak maksadıyla elimize alıp eşimizi, dostumuzu aramamıza vesile olduğu gibi bazılarına da yazdıkları kitapları okuyarak kendilerine ulaşmamızı sağladı pandemi günleri.
Yazdıkları satırlar arasında gezerken dokunduk onlara ve telefondaki sayılı dakikalara sığdıramayacağımız sürelerde ve derinliklerde birlikte seyahat etme imkânı da bulduk.
Onlarla birlikte duygulandık, onlarla düşündük, güldük ve ağladık.
Ne kadar özlediğimizi anladık! Yıllardır ne kadar eksik tanıdığımızı, aslında onlar hakkında bildiklerimizin eksik olduğunu gördük satırlar arasında gezerken gözlerimiz. Pandemi yokken, yasaklar yokken dahi hiç bu kadar oturup derinlemesine muhabbet etmemiştik onlarla.
Ege Üniversitesi öğrencilik yıllarından arkadaşımız olan Sevgili Şaban Özüdoğru ile yıllar sonra bu yasak günlerinde bir durakta karşılaştık.
“Hüzünlü Anlar Durağı” nda.
Çorum’un Osmancık ilçesinden olduğunu bilirdim de meğer oraları onun gözünden hiç bilmezmişim!
Köylerinin yollarını, ana babasını, dedesini, akrabalarını, oralarda ne yiyip, ne içtiklerini hiç de sormamıştım kendisine.
Belki duyguları, düşündükleri ile geldi karşıma ama onları da hiç bilmiyordum ki.
Saatler nasıl geçti bilmiyorum ama büyük bir mutluluktu benim için Hüzünlü Anlar Durağı’ nda geçirdiğim her bir saniye.
Hani bazı durakları vardır ömrümüzün.
Durup kenarında, kendimizi seyrettiğimiz, kendimizi bulduğumuz, kendimizle olduğumuz.
Kendimizden çok şey bulduğumuz, hikâyeler arasında dolaşırken kendinize de rastlama ihtimalinizin çok fazla olduğu bir kitap.
Sevda, özlem, daüssıla, Anadolu, yaşlılık, hastalık halleri, aile, çocuk sevgisi, sokağın sesleri, köy yolunun tozları, kuş sesleri, çalışma hayatı türlü örnekleriyle bu durakta kendini göstermekte.
“Babamın üzerinde çizgili bir pijama. Bembeyaz göğüs kılları görünüyor. Bakışları değişmiş…Yüz hatları yumuşamış. Elinde kağıt mendil; “Cereyanda kaldım da üşütmüşüm biraz” diyor. Babam küçülmüş mü ne? Geniş omuzları, kendisine büyük gelen pijamanın içinde kaybolmuş adeta. Tepemden bakan adam omuzlarımda kaldı. Kocaman kocaman elleri vardı babamın. Çekici her örse indirişte şişerdi iri pazıları. Hata yaptığımda döverdi beni. Elini öperken üzerindeki kırışık, pörsümüş deri, babama karşı hüzünle karışık derin bir acıma hissi uyandırdı içimde.”
Her bir hikâyede, bizi tam da en can alıcı yerimizden yakalayan cümleler buluyorsunuz. Bazen felçli kocası Yakup’un, vefakâr hanımının ağzından dökülüyor cümleler bazen dedenin torununa nasihati oluyor.
Dedesine seslenişi de kitabın arka kapağında da yer almış.
“Ben Kabe’ mi hiç bulamadım dede. Hangi yana dönsem kamburum çıktı karşıma. Beton bloklar arasında boğuldum. Ne günlük zevkler, ne kalabalıkları çıldırtan ihtiraslar avutabildi beni. Kendimden başka yar, kendi gönlümden başka diyar bulamadım. Bulvarların uğultularını, neon ışıkların çiğ görüntülerini, şehvet kokan caddeleri, kenar mahallelerin küf kokulu daracık sokaklarını hâsılı; milyonların ortasında beni yalnızlığa mahkûm eden ne varsa hepsini çok gerilerde bıraktım.
Döndüm işte…
Senin efsanelerle örülmüş saf imanın vardı. Senden kalanların her gün bir parçasını törpüledi koca şehir.”
Hangi şehir, hangimizin bir yanlarını törpülemedi ki…?
Şaban Özüdoğru’nun Ötüken’ den çıkan, Hüzünlü Anlar Durağı’ na sizi de bekleriz efendim.
Onunla beraber köye, sılaya, toprağa veya gündelik hayatın rutinlerine doğru az bir yol alalım, muhabbet olsun, aşk olsun diyorsanız bu durağa bekliyoruz.
Ben, tane tane, keyfini çıkararak, okudum. Akıcı üslubuyla sizi çıkacağınız yolculukta yormayacak güzel bir çalışma olmuş.
Edebiyatımıza olan katkılarına ara vermemesi temennilerimle…