Futbolumuzun ilkleriyle ilgili bir çalışma yapsak, şüphesiz adından en çok bahsedilen kulübümüz Eskişehirspor olurdu.
Ülkemizde ilk futbol organizasyonları yapılırken hep İstanbul merkezli düşünüldüğü, İstanbul’un merkeze oturtulduğu görülür. Cumhuriyetin başkenti Ankara’nın bile futbolda hep taşra görüldüğü, organizasyonların uzun süre hep İstanbul merkezli yapıldığı su götürmez bir gerçektir.
1966-1967 sezonuna kadar 1. Ligde oynayan takımlar ise sadece üç büyük kentin takımlarıdır. İşte bu sezon ilk kez bu üç ilin dışından, Eskişehir’in Kırmızı Şimşekleri çakar ve ilk kez yer aldığı ligi, on yedi takım arasından sekizinci olarak tamamlar.
İki yıl sonra ise ilk kez İstanbul takımlarından sonra bir Anadolu takımı, Eskişehirspor ligi ikincilik sırasında tamamlar.
Kendini artık sürekli olarak ligin üst sıralarında konumlayan Eskişehirspor, bir yandan da peşinden diğer Anadolu ekiplerini sürükler.
Eskişehirspor’dan bir yıl sonra Bursaspor ve Mersin İdmanyurdu, iki yıl sonra ise Samsunspor lige üç büyük kentin dışından gelen ilk Anadolu temsilcileri olurlar.
Lig ve kupa şampiyonlarımız arasında oynanan Cumhurbaşkanlığı Kupasını müzesine ilk getiren Anadolu takımı 1971 yılında yine Eskişehirspor’dur.
Futbola kattığı ilkler sadece bunlar değildir Eskişehir’in.
29 Eylül 1971 tarihinde Avrupa Kupa Galipleri Kupası ilk tur rövanş maçında Eskişehir’de Finlandiya ekibi MP. Mikkeli karşısına çıkan EsEs, maçı 4-0 kazandığı gibi dört golün sahibi Fethi Heper’i de, bir uluslararası maçta ilk kez dört gol atan futbolcu olarak futbolumuzun altın sayfalarına yazdırır.
20 Ekim 1971 tarihi, ülkemizde oynanan bir uluslararası futbol maçının ilk kez naklen yayınlandığı tarihtir ve o maçta da Eskişehirspor ile SSCB takımı Dinamo Moskova karşı karşıya gelmiştir.
Eskişehir Atatürk Stadyumu, futbol seyircisinin toplu olarak tribünlerden ilk kez tezahüratına tanıklık eder. Eskişehirspor taraftarı, Amigo Orhan ile bugün bile bir çok kulüp taraftarının unutamadıkları, “Es Es Es, Ki ki ki, Es ki Es ki Es” üçlemesini hançerelerini yırtarcasına yıllardan beri haykırır.
Deplasmana ilk kez seyirci götürüp, deplasman tribününün nasıl olması gerektiğini de ilk kez Eskişehirspor taraftarı gösterir.
Gün gelir Amigo Orhan ve EsEs taraftarına artık maçlarda bağırmak, deplasmanlara gitmek yetmez ve yine Türkiye tribünlerinde yeni bir ilke imza atarlar “Koreografi”
25 Nisan 1982’de Eskişehir Atatürk Stadyumu’nda Türk tribünlerinin ilk koreografisini yapan taraftarlar, Adanaspor maçında kartonlarla ‘ES ES’ yazarlar. Dönemin gazetelerinde manşetleri süsleyen bu ölümsüz an için, “Ne River Plate, ne Maracana… Burası Eskişehir Atatürk Stadı..” diye manşetler atılır.
Türkiye’de ilk Deplasman taraftar rekoru da Eskişehirspor taraftarınca kırılmıştır. Konya’da 31 Mayıs 1995 tarihinde oynanan Eskişehirspor – Aydınspor maçında 32.000 taraftar resmi polis kayıtlarına geçmiştir. Bu rakam ülkemizde olduğu gibi dünya genelinde de rekorlar arasındadır.
Eskişehirspor’un hayranlık uyandıran bir ilki de 2012 yılında Avrupa Ligi eleme turunda karşılaştığı İskoçya’nın St. Johnstone takımı arasındaki ilişki ve etkileşimdir. Bugün iki takımın karşılaşmalarının ardından her iki takım da kendi liglerinde birbirlerinin forma renklerini kullanmaktalar. Bugün St. Johnstone kentinin tamamı Eskişehirspor taraftarı olmuş durumda. St. Johnstone takımının tribünlerinde büyük bir Eskişehirspor bayrağı her maçta asılı durmaktadır. Eskişehirspor’un bazı maçlarına St. Johnstone taraftarları da topluca gelerek, kırmızı siyahlı takıma destek vermektedir.
Bütün bu ilklerin şehri, bugün sanki bu ilklerinden dolayı cezalandırılıyor yine bir ilke doğru itilerek bütün futbol kamuoyu önünde tükenişe sürüklenmektedir.
Tarihinde hiç görmediği skorları bu yıl almakta EsEs’ler.
Uzun yıllar biriktirdiği istatistiklerin keyifleri, şu bir yılda neredeyse tükenip gitmekte.
İlklerin takımının o şerefli forması bugün, o ağırlığı taşıyan futbolcu bulamadığı gibi yarınlarda bu formayla zirvelere gidebilecek nice genç çocuklarımızın da çok erken yaşlarda savrulmalarına, ömür boyu üzerlerinden atamayacakları ezikliklerine, çaresizliklerine şahit oluyor.
Azıcık bir düşünün!
Sizin futbol aşkıyla dolu, 17-18 yaşlarında bir çocuğunuz olsa, böyle bir takımda futbol oynamasına, her hafta sırtına geçirdiği o büyük forma ile koca koca rakiplerin karşısına çıkarmayı, yedikleri her golden sonra biraz daha ölen, vücudu darmadağın olan bir halde onları sahada görmeyi ister miydiniz?
Dayanabilir miydiniz onları o halde görmeyi?
Bu çocuklar, bu kentin gelecekleriydi.
Bu halde o kocaman formayla birlikte o küçücük bedenler de, o bedenlerin içindeki ruhlar da işkence göre göre, acı çeke çeke ölmekte.
Yıkılırken bile şereflerini muhafaza derdindeler. Şu kötü bir yıl içinde bile Cemali Sertel ve Mete Kaan Demir’i Başakşehir’, Bilal Ceylan’ı Beşiktaş’, Metehan Altunbaş’ı Almanya Bundesliga, Feyzi Yıldırım’ı Kasımpaşa, Ekrem Kılıçarslan’ı Hatayspor’, Hasan Ulaş Uygur’u Silivrispor kaptılar bile.
Onlarla birlikte bu şehrin geleceği de gidiyor.
Futbol sadece günü idare etmek için oynanmaz!
Geleceğe dair de planlarınızı, hayallerinizi, ideallerinizi taşımak için oynarsınız.
Tarihe not düşmek, üstüne koymak için, kurumsal kültürünüz için oynarsınız.
Görmüyor musunuz bugün, bu günüyle birlikte Eskişehir’in geleceği de, ümitleri de, inancı da yok ediliyor!
Yakın zamana kadar galibiyet sayısı, mağlubiyet sayısından fazla ve yine attığı gol sayısı yediği gol sayısından fazla olan bu kulübümüz şimdilerde adeta yaşattığı ilkleri burnundan getirilircesine bedel ödettirilerek yok edilmekte ve böylesi bir markanın bu denli çaresizliği karşısında da futbolumuzu yönetmek üzere söz sahibi olanlar, bir parça bile kıpırdamamaktadırlar.
Böylesi bir aymazlıkla futbol kulüplerimiz ayakta duramazlar ve gerekli yasal düzenlemeler yapılmazsa Eskişehirspor’un ardından özellikle Anadolu’da birçok kulüp de aynı akıbeti yaşamak üzere sıralanacaklardır.
Eskişehir, futbolda ilklerin şehridir ve özellikle sporumuzun başındakilerin bu sessizliği devam ederse yine bir ilk olarak Anadolu’da futbolun da ilk tükenişinin şehri olmaya gitmektedir.
Bazı ilkler şeref verir ama bazıları da acı verir, hüzün verir.
Siyasetin, iş bilmez adamların, maksatları futbol olmayan kişilerin, yöneticilik yapıp da kulübü tarumar etmelerinin tek örneği Eskişehir değildir. Futbolu yönetmek demek, kulüplerimizi bu tür tehlikelerden koruyacak önlemleri almak, marka değerleri korumak demektir.
Bugün Eskişehir, yarın başka bir çınar, başka bir renk, başka bir kulüp!
Eskişehir’in dünkü şeref veren ilklerinde yer alan isimler hep şerefle anılırlar gönüllerde.
Bu çöküşe dur demeyen, bu tabloya bakıp da elinden geleni yapmayan, kayıtsız kalan her bir isim de unutulmayacaktır bilesiniz.
Eskişehir, Sakarya Nehrinin doğduğu yerdir.
Sakarya, destanlarıyla bu milletin sinesinde hep diri kalmış bir isyanın adıdır.
İsyan ediyoruz bu kötü gidişe ve isyanımızı da şairin o müthiş dizeleriyle haykırıyoruz.
“Yüzüstü çok süründün,
Ayağa kalk Sakarya!”
Erdal ÇİL cerdal48@gmail.com