Dünyanın en tehlikeli canlılarının köpek balıkları veya vahşi doğada yaşayan yırtıcılar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Florida Müzesi’nin Uluslararası Köpek Balığı Saldırısı Kayıtları’na göre köpek balıkları her yıl 6 insanı öldürürken, insanlar yılda 100 milyon köpek balığı öldürüyor. Bilimsel bir araştırmaya göre yeryüzünde yaşayan bütün canlıların yüzde 0,01’ini oluşturan insanoğlu, ortaya çıktığı ilk günden bu yana, gezegendeki vahşi hayvanların yüzde 83’ünün, bitkilerin ise yarısının yok olmasına yol açtı.
Bilimsel çalışma gezegene en büyük zararı insanların verdiğini ortaya çıkarırken, aynı zamanda bulgularıyla “insanların bu dünyadaki en tehlikeli tür” olduğunu da gözler önüne serdi. Bu gelişmeler karşısında ünlü Alman filozof Nietzsche’nin “İnsanlar arasında olmak, hayvanlar arasında olmaktan daha tehlikeli.” sözüne katılmamak mümkün değil.
SOYU TÜKENME TEHDİDİ ALTINDA 15 BİN’DEN ÇOK HAYVAN TÜRÜ VAR
İnsanların dünya üzerindeki nüfusu, etkinlikleri ve kapladıkları alan hızla artarken özellikle hayvanların yaşam alanları giderek daralıyor ve sayıları çok hızlı bir şekilde azalıyor. Günümüzde kutup ayısından pandaya, deniz kaplumbağasından Akdeniz fokuna, jaguardan leopara soyu tükenme tehdidi altında ‘15 bin’den çok hayvan türü var. Bu sayı her yıl daha da artıyor. İklim krizi insanları etkilediği kadar hayvanları da olumsuz etkiliyor. Özellikle kutup ayıları, filler, kaplanlar ve gergedanlar değişen iklim koşullarında çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Orangutanların yuvası olan ve palm yağı için yok edilen Yağmur Ormanları, bu canların evsiz kalmasına yol açıyor. İslam dininin Peygamberi Hz. Muhammed “Ben size Allah’tan korkunuz, hayvanları incitmeyiniz, rahatlarını bozmayınız demiyor muyum?” der bir hadisinde. İnsanoğlu incitmenin ve rahatlarını bozmanın çok ötesine geçti maalesef..
BİRÇOK HAYVAN ŞİDDET VE ZULME MARUZ KALIYOR
Çok fazla sayıda hayvan eğlence sektöründen gıda ve giyim sektörüne kadar pek çok alanda kapalı kapılar ardında şiddet ve zulme maruz kalıyor. Horoz ve köpek dövüşleri, at ve tazı yarışları, deve güreşleri, Meksika rodeosu, kızak köpekleri yarışları, boğa güreşi gibi bahis veya eğlence amaçlı olarak yarıştırılan hayvan sayıları azımsanamayacak kadar fazla. Sirklerde şov sergileyen hayvanlar, havuzlarda gösteri yapan yunuslar bu sunumları için eziyetli eğitimlerden geçiyor. Tıbbi ürün ve kozmetik sektöründe hayvanlar üzerinde deneyler hala çok yaygın. Afrika savanı başta olmak üzere dünyanın birçok yerindeki birçok avcı kuşundan ördeğine, geyiğinden tilkisine, filinden kaplanına, balinasından köpekbalığına binlerce hayvanı zevk için avlıyor. Yılanlar derileri, vaşaklar, tilkiler ve vizonlar kürkleri için acımasızca katlediliyor. Peki ya Hayvanat bahçeleri? Yüzlerce hektarlık ormanlarda özgürce dolaşan yaban hayvanları doğal yaşamlarından alınıp kopartılarak kutu kadar alanlarda parmaklıkların arkasında hapsediliyor. Devasa yılanlar küçük camekanların ardında sergileniyor. Belli bir standartı olmayan hayvanat bahçelerinde çoğu hayvan bakım maliyetleri yüksek olduğu için yeterince beslenemiyor. Her sene milyonlarca ev hayvanı terk edilerek sokaklara bırakılıyor, barınaklara gönderiliyor. “Allah der ki: Hayvanlar benim sessiz kullarımdır. Onlar şimdi zulme susuyorlar ama ‘Hesap Günü’ konuşacaklardır!..” Yeryüzünde güzel yaşasınlar, sonsuzlukta güzel konuşsunlar..
HAYVAN HAKLARINDA TÜM DÜNYA SINIFTA KALDI
Bunların dışında çok sayıda cani ruhlu kişi sırf kendi egoları için hayvanlara akıl almaz işkenceler yapıyor. Kimi köpeği arabanın arkasına bağlayıp kilometrelerce sürüklüyor, kimi minnacık bir kedi yavrusunu tekmeleyerek öldürüyor, kimi sırf türü yılan olduğu için zehirli olup olmadığını dahi bilmeden bu canları gördüğü yerde başına vura vura öldürüyor veya aracıyla eziyor. Kimi kediyi bacağından ağaca asıyor, kimi sırf havladığı için pompalı tüfekle vuruyor, kimi bir lokma ekmek peşinde koşan sokak hayvanlarını içine zehir veya kırık cam parçaları koyduğu etle öldürüyor. Kimi bir ritüele kurban ediyor, kimi yeni bir ev veya araba aldığında hayvan kurban edip kanını alnına sürüyor. Kimi de kurban bayramı ibadetini yerine getirirken hayvanlara eziyet ediyor, yazılmasını beklediği sevap, defterine günah olarak yazılıyor. Restoranlarda severek tüketilen deniz ürünlerinden ahtapotun yerken yumuşak ve lezzetli olması için kafasının taşa defalarca vurularak öldürüldüğünü, AKP İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı’nın İtalya’da paylaştığı resimle gündem olan ıstakozların ise masalara servis edilmeden canlı canlı mangala veya tencereye atılarak pişirildiklerini biliyor muydunuz? Hintli pasifist siyasetçi ve düşünce adamı Mahatma Gandhi “Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir.” der. Hayvanların maruz kaldıkları düşünüldüğünde dünyanın tüm milletlerinin büyüklüğünün ve ahlaki gelişimlerinin sınıfta kaldığı rahatlıkla söylenebilir.
HEPİMİZ BİRBİRİMİZ İÇİN YARATILMIŞIZ
Yazmakla bitmeyecek zulümlerle katledilen ve işkencelere uğrayan hayvanlar oysa ki ilk çağlarda önemsenip mağara duvarlarını renklendirmişler, Ortaçağ’da adlarına kitaplar yazılacak, tabloları süsleyecek kadar değerli görülmüşler. Çağımıza gelene dek pek çok iyi ve kötü serüven yaşamışlar. Günümüzde de aynı akıbetleri yaşamaya devam eden hayvanlarla tarih boyunca bir arada yaşayan insanoğlu onların etinden, sütünden, balından, hizmetinden, koruyuculuğundan asırlarca yararlandı. Karınca yuvalarının ağızlarından yolunun güzargahını buldu, depremlerde enkaz altından köpeklerin içgüdüleri sayesinde kurtuldu. Doğanın küçük ama yaşam için önemi büyük olan arılar için
Einstein, ‘Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır, arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan ve insan olmaz’ demiş. Yaratılan her canlının sürdürülebilir bir yaşam için bir rolü var. Hepimiz birbirimiz için yaratılmışız, yaşam çarkının birer dişlileriyiz.
“MAZLUMLARIN LANETİ” KÖTÜ SONUÇ VERİR
İnsanlar doğaya sahip çıkmadıklarında doğanın insanlara nasıl yıkımlarla karşılık verdiği bilinen bir gerçek. Keza hayvanlar için de aynı şekilde. Osmanlı döneminde 1910 yılında İstanbul’da yaşayan 80 bin’den fazla sokak köpeği toplu bir şekilde Sivriada’ya gönderilmişti. Adaya bırakılan köpeklerin tamamı açlıktan veya birbirlerini yiyerek ölmüştü. Tarihe “Hayırsızada Köpek Katliamı” olarak geçen tarihimizin kara lekesi olan bu olaydan iki yıl sonra Marmara Denizi’nde büyük bir deprem meydana gelmiş, İstanbul ve Tekirdağ’da ciddi kayıp ve zararlar yaşanmıştı. Aynı yıl Balkan Savaşlarında Osmanlı en büyük toprak kaybını yaşamıştı. Halk tüm bu yaşananları Osmanlı’nın köpekleri adaya sürgün etmesine ve bu köpeklerin ölümüne bağlamıştı. “Mazlumların Laneti” kötü sonuç verir. Allah korusun!!!
ÜZÜCÜ DURUMLARIN YANINDA GÜZEL GELİŞMELER DE OLDU
Ülkemizdeki ve dünyadaki genel tabloya baktığımızda üzücü pek çok durum olsa da, gün geçtikçe umut veren gelişmeler de yaşanıyor. Ülkemizde 2020 yılında Gökçeada, Bozcaada ve İzmir Alsancak’taki faytonlar başta olmak üzere tüm o süslü at arabaları kaldırıldı. 2021’de Hayvanlara yönelik işlenen suçlar ‘Kabahatler Kanunu’ kapsamından çıkartılıp, ‘Türk Ceza Kanunu’ kapsamına alındı. Yapılan yasal düzenlemede hayvanlara yönelik işkence, kötü muamele, cinsel istismar ve tecavüz gibi hak ihlalleri suç kapsamına alınarak hapis cezası getirildi. Temmuz 2022 itibarıyla ‘Pet Shop’larda hayvan satışı yasaklandı. Artık hayvanlara yönelik işlenen suçların çok daha ciddi yaptırımları var. Hayvanların “yaşama hakkı”, “işkence görmeme hakkı”, “insanların malı olmama hakkı” gibi hakları var. Kendi hayatlarını yaşamak için doğan hayvanların, insana hizmet etmek, insanın eğlencesi olmak, doğal ortamına ve kendisine zarar verilmesi için dünyaya gelmediği bir gerçek.
‘HAYVANLARI KORUMA KANUNU’NA “ÖTANAZİ”
Geçtiğimiz 2 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yasa ise içerdiği bazı maddelerle tüm hayvanseverleri üzdü ve ayaklandırdı. CHP kararı anayasa mahkemesine taşıdı. Meclis’ten geçen yeni yasada ‘Hayvanları Koruma Kanunu’na “ÖTANAZİ” yapıldı. AKP ve MHP oylarıyla Meclis’te kabul edilen yeni kanun kapsamında saldırgan ve hasta olan, rehabilite olmayan hayvanlara ötenazi uygulanacak yani uyutulacaklar, yani öldürülecekler. Nasıl tespit edilecek? Yaşın yanında kurular da yanacak. Hayvanseverler ve hayvan örgütleri kanun maddesinin meclisten geçtiği ilk günden günümüze yasanın iptal edilmesine yönelik mitingler düzenlemeye devam ediyor. Yüreği sevgisiz yetişmiş, çoğu bir sokak hayvanına dokunmamış insanların aksine iyi ki hayvanları seven ve onların haklarını korumaya çalışan böylesi büyük bir kalabalık var. Bu kalabalık sayesinde güneşin hayvanlar ve gelecekleri için de doğacağını umuyoruz. Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Anatole France, “İnsan ruhunun bir parçası hayvan sevgisini tadana kadar uyanmaz.” demiş. Uyandırın onu.
YENİ YASA CESARET VERDİ, KATLİAMLAR ARTTI
Kanun çıktığı günden bu yana birçok şehirde toplu köpek katliamları yapılmaya başlandı. Yeni yasa canilere ve kendi suçlarını masum canlara yükleyen belediyelere cesaret verdi. Ankara’da 65 yaşındaki bir cani bir yavru köpeği elindeki tırpanla acımasızca katletti. İzmir’in Menderes ilçesinde geçtiğimiz 5 Eylül’de gebe bir köpek boynundan asılarak katledildi. AKP’li Niğde Belediyesi, köpekleri katlederek belediyeye bağlı barınağın yakınındaki toplu mezara gömmesini ve bu katliamı ‘kanuna ve vicdana uygun’ açıklamasıyla savundu. Bundan kısa bir süre sonra da 9 Ağustos’ta AKP’li Ankara Altındağ Belediyesi’nin sokaktan topladığı köpekleri parçalayarak katlettiği basına yansıdı. Bazı belediyeler zamanında kısırlaştırma yapmadıklarından dolayı çoğalan köpek popülasyonunu “kanuna ve vicdana uygun” savunmasıyla hayvanları katlederek çözmeye çalışmaya başladı.
‘TOPLAMA KAMPI’NA DÖNÜŞEN BARINAKLAR
Oysa ki yeni yasa sokaktaki tüm köpeklerin toplanarak sahiplendirilinceye kadar barınaklarda bakılmasına hükmediyor, toplu katledilmeleri değil. Bakım maliyetleri yüksek olduğu için koruyup kollama, besleme, tedavi etme yerine katletme uygulanıyor. Yeni düzenlemeyle birlikte “topla, aşıla ve kısırlaştır, yerine bırak” metodu da yürürlükten kaldırıldı. Barınaklar artık hayvanların ömrünün sonuna dek kalacağı bir ‘Toplama Kampı’na dönüştü. Yerel yönetimlere ise bakımevi kurmaları ve mevcut şartları iyileştirmeleri için 31 Aralık 2028’e kadar süre tanındı. Yerel Hayvan Koruma Gönüllüleri uygulaması kaldırıldı. Hayvanını terk edene 50 bin lira para cezası getirildi. Avrupa uyum yasaları çerçevesinde çıkartılan bu kanun, sokak hayvanlarını kısacık ömürlerinde yaşadıkları yerde koruyabilmeyi imkansız kıldı. Yeryüzünün en tehlikeli türü “insan!” bu kez sokak hayvanları için sahneye çıktı.
KORUYAMIYORUZ!
Tüm nimetlerini insanlara bahşeden doğa ve eski çağlardan bu yana insanlara yoldaşlık eden, gerektiğinde de onları koruyan, etinden, sütünden, yumurtasından, balından yararlandığımız, dostluklarıyla mutlu olduğumuz hayvanlar ne yazık ki sundukları tüm bu nimetlere ve güzelliklere rağmen yeryüzünün en tehlikeli türü insana karşı koruma altına alınma ihtiyacında. Bugün, bütün canlıların bir arada, uyum içinde yaşamasının öneminin vurgulandığı, “4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü”. Ne kadar koruyabiliyoruz? Koruyamıyoruz! Hele ki yeni çıkan yasadan sonra bu canları korumak daha da zorlaştı. Her canlının yaşamı değerlidir. Bu canlılardan biri de kutsal kitaplarda dahi adları geçen hayvanlardır. Hz. Muhammed hicretteki meşhur devesi Kasvâ, Süleyman Peygamber’le konuşan karınca ve Belkıs’a gönderdiği Hüdhüd kuşu, mağarada yıllarca uyuyan Ashab-ı Keyf gençlerinin köpeği Kıtmir, Hz. İbrahim’e gökyüzünden hediye gönderilen koç, Musa Peygamber’in yılana dönüşen asası, balığın karnındaki Yunus Peygamber, bal üreten arılar, fillerden ordu ve daha birçok hayvanın adı Kur-an’da geçiyor.
SEVMİYOR DİYE ZARAR VERME LÜKSÜNE KİMSE SAHİP DEĞİL
Tıpkı bizler gibi yeryüzünün sakinleri olan hayvanların, yaşama, korunma, barınma gibi temel hakları olduğunu unutmayalım. Bu temel hak ve ihtiyaçlarının yanı sıra tek istedikleriyse saygı ve sevgi görmek, eziyet edilmemek. Bir köpeğin başını okşadığımızda, tüylerini sıvazladığımızda tüm samimiyeti ve sevgisiyle evimize kadar bize eşlik eder. Yiyecek verdiğimizde ise minnetle gözlerimizin içine bakar. Bu kadar sevgi yumağı ve insan dostudurlar. Sevgiye ihtiyaç duyar, korunmak ve kollanmak isterler. Bizlerin onlara verdiği küçücük bir sevgiye kocaman karşılık verirler. Hayvanseverler tarafından saygı gösterilen ve sevgi beslenerek yaşayan sevgi yumağı bu canları sevmeyenler de var ne yazık ki. Elbette ki kimse sevmek zorunda değil, ancak varlığına saygı duymak zorunda. Hiç kimse sevmiyor diye zarar verme lüksüne de sahip değil. Dünya sadece insanlara ait değil. Yaratılan tüm canların yaşama hakkı var. Hayvanları korumak, sadece onlar için değil, doğanın bütünlüğü ve dünyanın geleceği için de hayati bir görev. Bu görev, her birimizin omuzlarına düşen bir sorumluluk. Hayvanlar potansiyel tehlike değil, onlar eko-sistemin koruyucuları. Hayvanlara eziyet ve işkence yapmak bir insanlık suçu. Alman filozof ve yazar Arthur Schopenhauer, “Hayvanlara karşı acımasız olan, iyi bir insan olamaz.” der. İyi birer insan mıyız?
EMANETE HIYANET ETMEYELİM
Yaratılmış her canlı gibi doğanın dengesinin korunmasında, besin zincirinin oluşumunda olmazsa olmaz rolleri bulunan hayvanlar da Allah’ın eseridir ve insanoğluna emanettir. “En am suresi 38. ayet: “4 ayağı ile yere basanlar,2 kanadı ile uçanlar, toprağa kök salanları da ben yarattım. Onların da hisleri, duyguları var. Korumasını size bıraktım.” der. Emanete hıyanet etmeyelim. Hiçbir canlıyı incitmeyelim. Özellikle kış şartlarında sokak hayvanlarına karşı daha duyarlı olalım. Kapılarımızın önüne bir kap mama, bir tas su bırakıp zorlu kış sürecini atlatmalarına yardımcı olalım. “Şarlo” karakteriyle özdeşleşen sanatçı Charlie Chaplin “Her kim aç bir hayvan beslerse aynı zamanda ruhunu besler.” demiş. O halde ruhlarımızı obez olana dek besleyelim.
YAŞAMA TUTUNMALARINA KATKI SAĞLAYALIM
Haklarına saygı gösterelim, yaşam alanlarında barınmalarına destek olalım, koruyalım, kötü muamele etmeyelim. Sahipsiz sokak hayvanı yoktur. Sokakta yaşamaya çalışan hayvanların sahibi bizleriz. Aynı çevreyi, ekolojik dengeyi paylaştığımız hayvanlar, bizlerin yaşadığı sokaklarda aç, hasta ve çaresiz dolaşmamalı. Yemeklerimizi paylaşarak veya aldığımız mamaları vererek yaşama tutunmalarına katkı sağlayalım. Mümkünse barınaktan bir can sahiplenelim ama bir süs eşyası gibi değil. Hevesimiz geçince veya bakması zor gelince sokağa terk etmeyelim. Bir hayvanı sahiplenirken günlük değil ömürlük bilinciyle sahiplenelim.
ETRAFLARINDA GÜZEL RUHLU İNSANLAR ÇOKÇA OLSUN
Bugün 4 Ekim, Dünya Hayvanları Koruma Günü. Bizim gibi can taşıyan ve bu dünyada bizler kadar yaşama hakkına sahip olan, hayatımıza ayrı bir renk, güzellik, huzur ve neşe katan tüm can dostlar için öncelikle daha merhametli ve vicdanlı insanlarla karşılaşmalarını, tekmeleyip, işkence eden, bir anlık hevesle alan ama hevesi geçince sokağa terk eden, hor gören, insanlıktan yoksun kötü ruhlu insanlar yerine sevgi sunan, bir tas su – bir kap mama, sıcak bir yuva veren, onları kollayıp koruyan güzel ruhlu insanların etraflarında çokça olmasını diliyoruz. Bu özel günlerinin minik dostlarımızın yaşama haklarının korunmasına, sağlıklı ve refah içinde yaşamalarına vesile olmasını ve hayvanlarla ilgili yeni yasanın anayasa mahkemesinden geri dönmesini diliyoruz. Tanrı tüm canları iyi insanlarla karşılaştırsın.
Fulya OMAÇ / İZMİR