Günümüzde liyakat gibi, işini iyi yapmak gibi, özellikle serbest meslek hayatında çalışanlar için risk almak gibi kavramlar, girişimcilik ile beslendiğinde prensipli olmayı gerektirir; ve ciddi bir itibar konusudur. Bizde bu alanda önemli bir işadamıyla, Hakkı İşcan’ la girişimcilik üzerine konuştuk.
formathaber.com imtiyaz sahibi Osman Özbaş ‘ın hazırladığı röportajı paylaşıyoruz:
Hakkı Bey kendinizi biraz tanıtır mısınız?
1965 Yılı Manisa doğumluyum. Ailem de öyle. Babam avukattı, Manisa’da Baro başkanlığı yaptı, Hüseyin İşcan. Amcam Doktor Rıza İşcan, o da Manisa’nın sevilen bir doktoruydu. İlkokulu Gazi’de okudum, Şehitler Orta okulu, ardından İzmir Atatürk Lisesi ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ yle devam ettim. İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunuyum. Üniversiteden sonra Limak İnşaat’ a başvurdum hemen kabul gördü, Nihat Beyin yanında Ankara’ da bir yıl çalıştım; orada Altındağ Belediye Sarayı, OSTİM İş Merkezi gibi birçok şantiyede mühendis olarak yer aldım. Ardından askerlik geldi, Etimesgut’ da Tankçı birliğinde askerliğimi yaptım ve Manisa’ya döndüm. Benim birçok OTTÜ ‘den arkadaşım ya büyükşehirde kaldı, İstanbul Ankara gibi; ya yurtdışına çıktı, o zamanlar Rusya Libya Arabistan popülerdi taahhüt firmalarında; ben ise Manisa’ yı tercih ettim. Böylece 89 yılının sonunda, 90 yılının başında inşaat firmamı kurdum.
O inşaat firmasıyla, proje taahhüt işlerinde çok önemli işler yaptınız.
Önce biraz proje yatım statik betonarme projeler yaptım ama ben pek tatmin olamadım, işin yapı kısmına girmek istedim ve taahhüt işlerine yöneldim. Önce otel yüzme havuzları, bahçe düzenlemeleriyle başladım, sonra sağlık ocağı, ardından belediyelerden iş aldım, kapalı pazar yerleri yaptım. Manisa’ nın Ulupark’ını 93 yılında yeniden düzenledim…
Hakkı Bey, bu park düzenlemesinde anlatılanlar benim de kulağıma geldi, hakikaten orada yaptığınız bordürleri, yıllar sonra altyapıda bir tadilat gerektiğinde sökmek istemişler ama epey zorlanmışlar; nasıl sağlam, nasıl dayanıklı yapmışsınız.
Valla ben işimi hakikaten severek yapıyorum ve kaliteli yapmaya gayret ediyorum; ne verilirse en iyisini, en kalitelisini, en düzgününü yapmak istiyorum; dediğiniz gibi doğrudur, 93 yılında yaptığımız karolar bile sapasağlam durur, üstünden de binlerce yaya geçiyor, orada taş duvarlar hâlâ durur.
Demek İşcan adıyla müsemma olarak sadece bir müesseseyi kurmak değil, işin hakkını vermek açısından da önemli; bu çok değerli bir referans olsa gerek.
Tabii şirketinize aile ismini veriyorsunuz demek, ayrıca onun geleneğini, kültürünü, şerefini taşıyorsunuz anlamındadır. İşi dürüstlükle başlamak ve öyle de bitirmek gerekir.
O tarihlerden sonraki girişimcilik nasıl devam etti?
1994’ de sanayi bölgesine girmiştim şirket olarak; orada fabrika inşaatları, makine temellerine başlamıştık; 99’dan sonra tek hedefimiz özel sektör taahhütleri oldu. Yani bir ayrıma girdik ve burada özel sektöre çalışacağız dedik, çünkü özel sektörle iyi anlaşıyoruz dedik; parayı direkt verenle anlaşmak daha iyi, parayı direkt veren verdiği paranın karşılığını tam istiyor, biz de onun hakkını tam olarak vermeye hazırız.
İnşaat taahhüt işleri yanında yapı tedarik malzemeleri üzerine alış-veriş merkezi de kurdunuz; sektörde bugün yalnız Manisa değil, Ege Bölgesinde, geniş bir kesimde ticaret iletişiminiz var. Ben şunu sormak istiyorum, işlerinizi büyütürken girişimcilik üzerine kendinizi hangi motivasyonla yönlendirdiniz?
Şimdi girişimcilik denilince mutlaka bir risk var; onu göze almanız gerekiyor, yani çıkmak da var batmak da var, yerinde saymak da var, ben bunu göze aldım; fakat demek ki içimde bir tutku vardı. Yani kendi işimi yapabilmek, özgür olmak, kendi ekibimi oluşturabilmek ve ekibimle çevremde güzel eserler oluşturabilmek ve iş bittikten sonra ondan keyif alabilmek istiyorum. Zaten bunları düşününce para ikinci planda kalıyor. Bir bakıyorsunuz, sonunda kazandıysanız Allah bereket versin diyoruz; ilk hedefimiz, kaliteli düzgün işleri zamanında bitirip teslim edebilmek ve bundan keyif almak.
Bu işlerde ya da herhangi bir iş için temelde bir ‘prensip’ sahibi olmak gerekiyor değil mi?
Tabii gerekiyor ve bu yaptığınız işler sizin itibarınızı da arttırıyor. Piyasada, çevrede, ‘bu firma bu işi düzgün yapıyor’ deniliyor. Yurt dışında da böyle bu, uluslararası bir firmanın sahibi şöyle demişti, ‘itibarımı kaybetmektense paramı kaybederim daha iyi!’ bir sözü var, hakikaten saygınlık çok daha önemli, prensipli olmak çok önemli; ardından para gelirse ne âlâ. Zaten girişimcilik ruhuna sahip kişi o gelen parayı yine yatırıma dönüştürüyor.
Burada bir hayat görüşü var; o da taş-taş üstüne koymak. Bunu kendinizde gördüğünüz gibi, iş ilişkisinde bulunduğunuz insanlarda da olmasına dikkat ediyor musunuz?.. Yani kişi, karşısında, muhatap alacağı insanın da ‘prensipli’ olmasını bekler mi?
Tabii beklerim. Şimdi şöyle, inşaat işi olsun, inşaat malzeme işi olsun, bir ekip işi. Ben ekibimle varım. Hem teknik ekip hem diğer çalışma arkadaşlarım, işçisinden ustasına, mühendisine hepimiz bir bütünüz, zincirin birer parçasıyız; ve ben ekip ruhunda hep aynı dürüstlüğü arıyorum. Bunun yanında alt-yüklenicilerimiz var, aynı prensipleri onlarda da arıyoruz. Belki ilk başlarda hatalar yapmış olabiliriz ama zamanla hatalarımızı eliyoruz, ‘bu arkadaşla bir daha çalışmayalım,’ diyebiliyoruz; bizimle aynı frekansta olan, işi gerçekten sahiplenen, disiplinli çalışan kişilerle devam ediyoruz.
Yani yönetim ve organizasyonda sizin değerleriniz çalışma arkadaşlarınıza ve alt-kademelere geçiyor. Böylece bir kurumsal kimlik oluyor herhalde?
Evet bu zamanla olgunlaşacak bir kültür.
Bir arkadaşım var, o da sektöründe başarılı bir isim, yine de ‘keşke işimi kurmadan önce bir kurumsal şirkette staj yapsaydım,’ der. Kurumsal şirketlerde staj yapmak, girişimcilik ruhunda neyi pekiştirir?
Şimdi hiçbir şey bilmeden, sadece hayallerle bir yere gelemezsiniz. Bir girişimci için özgüven lazım tabii ki, cesaret de lazım, bir hayal de lazım… Ama bunu nasıl yapacaksınız? Günümüzde bilgiye daha kolay ulaşıyorsunuz ama pratikte nasıl yapacaksınız; mutlaka kurumsal kültüre sahip bir firmada çalışmak her zaman faydalıdır; ben de çalıştım ve herkese de öneririm.
Kurumsal kültüre sahip bir firma aynı zamanda iş ahlakına ilişkin de bazı değerleri, prensipleri kazandırıyor değil mi?
Kesinlikle. Böylece sistemi öğrensin, disiplini öğrensin.
Girişimciliği sadece piyasa, alış-veriş sistematiğinde düşünmemek lazım sanırım; bilimsel olarak, zihinsel olarak, hatta bireysel sporlarda özellikle çok önemlidir rekabetçi olmak; kendisini aşmaya dönük, daha iyisi için, daha fazla çaba sarf etmeye dönük bu tutkular bence çok önemli. Toplumumuzda böyle bir ‘değerler’ ahlakının gelişmesinde motivasyonlar nasıl daha fazla geliştirilebilir sizce?
Günümüzde maalesef maddiyat biraz ön plana çıktı, o zaman maddi zenginlik tek kriter oldu; bu yanlış. İnsanlık tek kriter olmalı; iyi ahlak tek kriter olmalı ve bunlar ödüllendirilmeli. Bu tür iyi örnekleri daha fazla kamuoyu önüne getirmek lazım; medyanın bu tür güzel örnekleri ön plana çıkarması lazım ve toplumun desteklemesi lazım. Mesela Aziz Sancak gibi Nobel ödülü almış dünya çapınca ünlü ve insanlık için çalışan biri… Ve bu toprakların değerleriyle beslenen böyle insanların örnek gösterilmesi lazım. Liyakat önemli, ahlaklı olmak önemli; işini sevmek önemli.
Teşekkür ederim.