Manisa Vakıflar Müdürlüğü Başkatipliği’nden emekli rahmetli Keşfi KARADANIŞMAN’ın (Sayın Tezcan KARADANIŞMAN’ın babası) 09.11. 1981 tarihli mektubuna ekli olarak Doç. Dr. Nihat YÖRÜKOĞLU’na gönderdiği dokuz sahifelik hatıralarından bir kısmını aynen aşağıda yayınlamaktayım. 1320 doğumlu olan rahmetli Keşfi Hoca o günleri yaşamıştır, bu hatıralar, o yıllarda Mektebi Sultani Tarih ve Coğrafya öğretmeni olan M. Nuri YÖRÜKOĞLU’nun “Manisa Yangını” isimli kitabında geniş olarak yayınlanmıştır.
“ Manisa’nın Yunanlılar tarafından işgali üzerine Müftü Alim Efendi liderliğinde şehrimizde Kuvva-i MilliyeTeşkilatı kurulmuş ve gizli faaliyete başlamışlardı. Yunanlılar ile yerli Rumlar ve Ermeni çeteleri halkımıza her türlü fenalığı yapmaktadırlar. Rumlar, Türk idaresi zamanında güya kendilerine baskı yapan Manisa eşrafından bazıları hakkında asılsız ihbarlar yaparak ileri gelen vatanseverleri, Kırkağaç ve Turgutlu Müftülerini Atina’ya sürdüler. Yunan Hükümetince işgal ettiği yerlerin muhtariyetine ve daha sonra ilhakına karar verildiği duyuldu. Maalesef bu kararı Türklerden bazı korkakların imza ettiklerini öğrendik. Manisa şehri mutasarrıflıktan Vilayet olarak ilan edildi ve mutasarrıf Hüsnü Bey de Hüsnüyadis unvanı ile Yunan Hükümeti valisi oldu. Bu birkaç ay devam etti. En nihayet 26 Ağustos 1922’de Afyon Cephesi çözüldü. Bu güne kadar Kuvva-ı Milliye Harekatının Cepheden gelenlerden ve onların haberlerinden yayılıyordu. Gazeteler resmi hiçbir haber vermediği gibi sızan haberleri de yalanlıyorlardı. 26-30 Ağustos harekatlarını Yunan Hükümeti resmen ilan etmeye mecbur oldu. Yunan idaresinin naşiri efkarı olan Köylü Gazetesi sahibi Refet Efendi bu haberlerin (Resmi Tebliğ) şeklinde ilanına başladı. Haberler şu şekilde bildiriliyordu. ( Yunan Hükümetinden resmen tebliğ edilmiştir. Düşman mukabil taarruza geçmiş, Afyon Cephesi çözülmüş ve ordularımız ricata başlamıştır.)
İşte bu tarihten itibaren herkesin Türk zaferlerinin tahakkukuna inandığı ve yerli Hristiyanlar’ın büyükleri Atina’ya kaçmaya başladıkları görüldü. Müslüman Türk vatandaşları sevinçlerini meydana çıkaramıyorlardı. Son olarak yerli Rum ve Ermeni palikaryalar Müslüman Türkler’e son fırsat olarak ellerinden gelen işkenceyi yapmaya başladılar, Uşak’ın yandığı, sırasıyla Alaşehir, Salihli’nin yangınlar içinde ordularımız tarafından geriye alındığı duyuldu. Türk Müslümanların hamisi yalnız Müftü ve Belediye Reisi kaldı. Fakat Müftü de Yunanlıların baskısı altında ilhak ve muhtariyet kararlarını imza ettiği için pişman olarak ortadan kayboldu. O zaman Belediye Reisi olan Kemerlizade Rıza Bey’e ricalar başladı. Vali Hüsnüyadis’in İzmir’e kaçtığı duyuldu. Belediye Reisi Rıza Bey: “ Yunan Kumandanı ile temas ettim. Asayişin berkemal olduğu, endişeye mahal olmadığı hakkında bana teminat verdi.” dediği haberi verilmişti. Nihayet 5 Eylül 1922 Salı günü ikindi sıralarında askeri kışla binasının yandığı görüldü. 6 Eylül 1922 Çarşamba günü de Manisa’nın şark cihetinden ve çarşının muhtelif yerlerinden bütün şiddetiyle yangınlar başlamıştı. Ve çok yerlerde de yerli palikaryaların birçok vatandaşımızı şehit ettikleri görülüyordu.
Nihayet dağlara kaçmaya mecbur olduk. Bu iki gün içinde güzel şehrimiz baştan başa yandı. Belediye Reisinin bir cihetten kumandan asayiş berkemal dediği doğru idi. Zira idare diye ortada bir şey kalmadı. Memleket başsız kaldı, asker bezgin, kumandansız İzmir’e doğru istasyon hattı boyunca bu askerin zararsız kaçtığını dağdan seyrediyorduk. Öteden beri dediğim gibi bu son zulümleri yerli Rum palikaryalar yapıyordu. Baş yoktu. Şayet yerli vatandaşlarımız sokak başlarında tüfek değil sopa, demir v.s. gibi şeyler geçirip kendilerini müdafaa etseydi, hakikaten Manisa şehrinin pek az yerlerinin yanmasıyla kalacaktı. Bu hakikati sonradan anlamıştık amma iş işten geçti.
Perşembe günü akşama kadar olan oldu. Ve şirin memleketimiz yandı. Nihayet 8 Eylül 1922 Cuma günü saat 09.’da Manisa Sultan Camii Minaresine Türk bayrağının asıldığı görüldü. Bu bayrağı dağa kaçmayıp Muradiye Medresesinde ( halihazırda müze olan) saklanan rahmetli Makineci Hafız Faik’in astığını öğrendik. Süvarilerimiz saat 08.30’da 3 koldan şehri işgal edip İzmir’e doğru ilerlediğini gördük. Bunu takiben saat 16.00 sıralarında kahraman piyademizin şehrimize girdiğini sevinçler içinde seyrettik. Ve Manisa’da Arap Binbaşı Musa Bey isminde bir kumandan kalıp Manisa Kumandanı oldu ve karargahını da bundan evvel yıkılan Belediye Binasına kurdu. 9 Eylülde de İzmir’in geri alındığını öğrendik. İşte İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi’nin aldığı tedbirler sayesinde İzmir’in yanmadığı haberi alındı. Bu hakikatleri İzmir işgal Kumandanı Nurettin Paşa 2 gün sonra İzmir Sada-yı Hak gazetesi vasıtasıyla İzmir Müftüsüne açık mektupla tebrik ve hizmetlerini ta bidayetten itibaren yaptığını bütün İzmir ve Egelilere tebliğ ile bildirmişti.
Manisa yandı, halkın bir kısmı yangından geri kalan Rum evlerine, bir kısmı köylere ve bir kısmı da İzmir ve Akhisar’a göç etti. Arap Binbaşı işgal kumandanı sıfatıyla hakikaten şehrimizi güzel idare etti. Hamiyetli köylümüz her türlü iyiliği elinden geldiği kadar yaptı. Ekmeksiz ve gıdasız bırakmadı. O sıralarda yapılan bilançolara göre yangın sırasında binden fazla Manisa’lı ihtiyar, çocuk, kadın v.s.nin yandığı ve öldürüldüğü tespit edildi. Fakat bunun büyük bir kısmının ceza ile misillemesini canları ile ödediler. 3 ay sonra Divan-ı Harp kuruldu. 25 kişinin idamına karar verilerek, bu idamlar muhtelif günlerde eski Ulucami’yi kilise yapmaya teşebbüs eden metropolit vekili de idam edilerek Müftü Abdülhamit Efendi’nin duası yerine geldi.
20 gün sonra Manisa eski Müftüsü Alim Efendi’nin Manisa’ya gelecekleri duyuldu. Manisa şehir halkının yarısından fazla halk kitlesi, kendisini istasyonda karşıladılar ve omuzlarda taşıdılar. Yine Müftü olarak Muradiye Camii fetvahanesine oturttular. 3 ay sonra da Manisa yine sivil idareye terk edilerek Aziz Bey isminde bir zat mutasarrıf olarak tayin edilip işe başladı. O’nun zamanında İstiklal Madalyası Kanununa göre Kuvva-i Milliye’de çalışanlara madalya takılması merasimi yapıldı. Bu merasimde en önde Müftü Alim Efendi’ye sevinç gözyaşları içinde beyaz şeritli bir madalya takıldı. Ondan sonra diğer kahraman gazilere madalya takıldı.
Allah bu memleketi böyle felaketlerden korusun.”