Geçmişten bu yana, ilk defa kamu hizmeti ve görevlerine atanacak personel için seçme sınavları yapılmıştır. Bunun amacı, liyakatli personelin seçilerek daha iyi kamu hizmeti verilmesidir. Ancak bu hedefe ne yazık ki tam olarak ulaşılamamış; her dönemde kayrılma iddiaları ortaya atılmış, bazı sınavlar da iptal edilmiştir.
Önceleri genelde mahallî ölçekte yapılan bu sınavlar, kayrılma (sınavların objektif yapılmadığı) iddialarını sona erdirmek için 1999 yılında 5. Ecevit Hükûmeti sırasında merkezi olarak yapılmaya başlanmıştır. Bu sınav önce Devlet Memurları Sınavı (DMS), sonra Kurumlar İçin Merkezi Eleme Sınavı (KMS), daha sonra da Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) adını almıştır.
Ülkemizde aynı gün çeşitli merkezlerde yapılan yazılı sınavlarda, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün adının karıştığı, soruların yandaşlara verildiği sonradan tespit edilen bazıları hariç, adalet sağlanmıştır. Sorun mülakatlarda/sözlü sınavlarda ortaya çıkmıştır.
‘Mülakat’ Türk Dil Kurumu Sözlüğünde, “Bir işe alınacak kişiler arasından seçim yapabilmek amacıyla kendileriyle karşılıklı konuşma, görüşme.” olarak tanımlanmaktadır.
Merkezi sınav sistemi, ilk yıllarda genelde yazılı sınav sonuçlarına göre kamu personeli alınması nedeniyle iyi sonuçlar vermiştir.
2001 yılında Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olarak görev yaparken, F Tipi Cezaevlerinin devreye girmesiyle alınacak 1000 civarında personel için; merkezi yazılı sınav sonuçlarına göre, bire iki aday çağırmayı öngördük. Bu yola gitmemizin nedeni, geçmişte alınan infaz koruma memurlarının bazılarının niteliksiz olmasıydı ve bu yüzden çok sıkıntılar çekmiştik. Örneğin bir cezaevimizde, 140 kilogram ağırlığında olan bir infaz koruma memurumuz görev yapıyor; olay çıkınca bu kişi gerekli çabukluğu gösteremediğinden rehin alınıyordu. Yine bazı cezaevlerimizde kulakları çok az duyan, görme zorluğu çeken memurlarımız vardı. Göreve uygun kişileri almak için mülakat yapalım diye düşünmüştük. Bu çalışmamız duyulunca Adalet Bakanlığına gelen çok sayıda Demokratik Sol Parti milletvekili, “Siz torpil yapmak istiyorsunuz!” diyerek bizi suçlayıp mülakat yapılmasına karşı çıktılar. Konuyu daha üst düzeyde görüştük. Mülakat yapılmaması; ancak belli bir tahsil yanında boy, kilo, boy ile kilo arasında belli farkın aşılmaması, bölge hastaneleri olarak belirlenen Sağlık Bakanlığına bağlı tam teşekküllü hastanelerden alınma sağlık kurulu raporu ve erkekler için fiili olarak askerlik hizmetini yapma gibi koşullar koyduk. Adli Yargı Adalet Komisyonları aracılığıyla gerekli uygulamaları yaptık ve yazılı sınav sonuçlarına göre memur aldık. Bu kez de cezaevlerine manken mi alıyorsunuz diye eleştirildiysek de, kulaklarımızı tıkadık ve gereğini yaptık!
Önce Bakan oluru ile ilkini Ankara Keçiören Çocuk Islahevinde; daha sonra 2002 yılında çıkarılan Kanunla, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin ihtiyacı olan nitelikli personelin yetiştirilmesi ve mesleki eğitimlerinin sağlanması amacı ile kurduğumuz personel eğitim merkezlerinde, bu memurları eğitime aldık.
Daha sonraki yıllarda arkadaşlarımızla görüşmelerimizde ve cezaevlerini ziyaretlerimizde, hizmet kalite ve gereklerine uygun nitelikleri taşıyan en iyi personelin, o yıllarda alınanlar olduğunu gördük ve konuştuk.
Hükûmetin değişmesi ve benim de görevden ayrılmamdan sonra, infaz koruma memurluğu mülakatlarına alınacak kişi sayısının beş katı aday çağrıldı; bilahare bu sayı 10 katına çıkarılmış ise de; daha sonra, önce beşe sonra da üçe indirildi. Başlangıçta iki misli aday çağrılması önerisine DSP milletvekillerince yapılan tepki, daha sonra sayı arttırıldığı hâlde iktidar milletvekillerince maalesef gösteril(e)medi!
İnfaz koruma memurluğu alımında yaptığımız bu tespitler, kamuya alınacak personel için bazı branşlarda 20 kat aday çağrılarak sürdürülmüştür.
* * *
2008 ila 2012 yılları arasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olarak görev yaparken de; alınacak hâkim adayları için yazılı sınav sonuçlarına göre sıralama yapılarak ilan edilen sayı kadar adayın mülakata çağrılmasını, mülakatların Kurul tarafından yapılmasını veya Kurul üyelerinin sınav komisyonunda yer almasını, yapılacak mülakatın kameraya alınmasını, hâkimlik ve savcılık için gerekli nitelikleri taşımadığı sonucuna varılan kişi sayısınca, sıralamaya göre belirlenecek yeni adayların çağrılmasını, sayı tamamlanıncaya kadar bu işlemlerin sürdürülmesini, bunlar için gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılmasını istediysek de, Adalet Bakanlığı bu önerilerimizi hiçbir zaman kabul etmedi.
Yapılan mülakatlarda, yazılı sınavda yüksek puan alan, hukuk fakültelerini derece ile bitiren bazı adayların dahi mülakatlarda elendiğini gördük.
* * *
Son günlerde Ülkemizde mülakat konusu tekrar alevlendi. Gündeme gelen yakınmalar bana göre haklı ve yerinde. Çünkü yapılan mülakatlar, yapılacak kamu görevine uygun nitelikleri taşıyan adayların belirlenmesi yerine; taraf tutmanın, kayırmanın, liyakati öteleyip sadakati öne almanın, torpil yapmanın, siyasi ve dini yapılanmanın aracı hâline gelmiştir.
Anayasamızın 2. maddesi uyarınca bir hukuk devleti olan, 125. maddesine de göre de idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu Ülkemizde mülakatlar, zorunluluk varsa yapılmalı ve bu da yargısal denetime elverişli ve nesnel (objektif) ölçütlere (kriterlere) uygun biçimde gerçekleştirilmelidir. Bunun için de mülakat yapılan görevin/mesleğin özellikleri dikkate alınarak; ölçütleri, ağırlıkları ve değerlendirme esaslarını içeren bir yöntem mutlaka belirlenmelidir.
Danıştayın ilgili dairelerinin ve İdare Dava Daireleri Kurulunun geçmiş yıllarda verdiği, “Mülakatların teknolojik imkânlardan yararlanılarak, elektronik ortamda görüntülü ve sesli olarak kayıt altına alınmaması hâlinde, daha sonra bunun yargısal denetiminin yapılamayacağına,” ilişkin önemli ve yol gösterici kararları bulunmasına karşın, idareler nedense bunu ısrarla dikkate almamış ve kayıttan kaçınmışlardır.
Danıştay kararlarında, sözlü sınavda bir adaya, her bir ölçüt yönünden komisyon üyelerince aynı puanın verilmesinin ve KPSS’de yüksek puan alan ve Türkiye sıralamasında ön sıralarda yer alan bir adaya, yoruma dayalı olarak sorulan sorulara hiç cevap veremediğinin kabul edilerek 0 (sıfır) puan takdir edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu kabul etmiş; sınav komisyonlarının usulünce oluşturulmamasını ve üyelerin tamamının sınavda bulunmamalarını eksiklik saymıştır.
Bu konuda yapılan başvuruları inceleyen idare mahkemeleri, istinaf daireleri ve Danıştay kararlarında, sözlü sınav öncesinde, sınav komisyonunca sınavda sorulacak soruların önceden hazırlanması ve tutanağa bağlanması; her adaya sorulan soruların kayda geçirilmesi ve sorulan sorulara adayların verdiği yanıtlara hangi komisyon üyesince, hangi notun takdir edildiğinin tutanakta ayrı ayrı gösterilmesi; böylece sözlü sınavın nesnel olarak yapılması ve yargısal denetimin tüm unsurlarıyla gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Hukuk devleti olmanın gereği öncelikle idarenin; zorunlu olmadıkça mülakat yapmayarak yazılı sınav ile yetinmesi, mülakatlarda liyakati esas alması ve yargısal denetimi sağlayacak ölçütleri nesnel olarak belirlemesi; yargı mercilerinin de, ülkede yaşayan gerçek ve tüzel kişilere hukuksal koruma sağlaması ve hukuk dışı bir muameleye tâbi tutulduklarında hak kaybını giderecek etkili yolların var olduğunu göstermesidir. İdari işlemlere karşı yargı yolunun açık olması, bu hakkın şekli değil, öz olarak kullanılmasını gerektirmektedir. Bunun için de diğer idari işlemlerde olduğu gibi mülakatta başarısız sayılma işleminin de yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden yargısal denetimi yapılmalıdır. Bu denetimin sadece yetki ve şekil gibi usule ilişkin yönlerden yapılması yeterli değildir. Mülakatlar kameraya kaydedilmeli, komisyon üyeleri sınavda eksiksiz yer almalı, adayların bilgi sınavında başarı sağladıkları gözetilerek sorulacak sorular önceden buna göre belirlenmeli, adaylar birer birer sınava alınmalı, yöneltilecek sorular kura ile tespit edilmeli, adaylara sorulanları cevaplandıracak ve kendilerini ifade edecek süre tanınmalı, komisyon üyelerince adaylara verilen notlar gerekçeli olarak gizlice yazıldıktan sonra tutanakla birleştirilmeli, takdir yetkisi kullanılırken kamu yararı ve hizmetin gerekleri göz önünde tutulmalıdır.
Burada bir tespitime yer vermek istiyorum. Yargının yapısının değiştirildiği 2010 yılında 11.656(1) olan hâkim ve savcı sayısı, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün darbe kalkışmasının yaşandığı 2016 yılında 15.304’e, 2021 yılında da 22.820’ye ulaşmıştır(2). Silahlı darbe kalkışmasından sonra ihraç edilen hâkim ve savcı sayısı 2021 yılı itibarıyla 3.968’dir(3). İhraç edilen, emekliye ayrılan ve istifa edenleri de kattığımızda mevcut hâkim ve savcıların yaklaşık 3/4’ü son 10 yılda göreve başlamış olmaktadır. Son yıllarda hızla artan hâkim ve savcı alımlarında, yazılı sınavda alınacak puanın 50’ye düşürülmesi nedeniyle çok sayıda adayın mülakata çağrılarak inisiyatif kullanılması, avukatlıktan alınacaklar için ayrı sınavlar yapılması, kamuoyuna yansıyan bilgilere göre iktidara yakın olanların alınması ve son olarak da verilen kararlar ve uygulamalardaki gözlemlerimize göre; Türk yargısının genelde iyi bir sınav ver(e)mediği, adalet dağıtımında çok gerilerde kaldığı ve halk kesiminde hoşnutsuzluklar olduğu; siyasi iktidarın tutumu, HSK’nın yapısı ve aldıkları kararlar da buna eklendiğinde, bu sıkıntının uzun yıllar devam edeceğidir.
Yargı mesleğinin hemen hemen her branş ve kademesinde çalışmış bir kişi olarak kişisel gözlem ve düşüncem, mülakatlardan her dönemde yakınma ve sızlanmaların olduğu, ancak bunun son yıllarda had safhaya çıktığıdır. Türk bürokrasisinin arzuladığımız düzeye gelmemesinin ve dolayısıyla kamu hizmetinin gereği gibi verilememesinin başta gelen nedeni de, kamuya alınan kişilerin başlangıçta iyi seçilmemesidir. Bu husus hakkı yenenlerin belki de bir ömür boyu kendilerinin ve ailelerinin mağduriyetine neden olmakta, emanet olarak nitelendireceğimiz kamu görevinin ehil kişilere verilmemesi sonucunu doğurmaktadır.
Kaliteli kamu hizmeti, hizmet veren kamu personelinin kaliteli olması ile mümkündür.
Sözün Özü: Kamuya personel alınmasında, ilgilinin geleceğinin çalınması ve halkın daha az hizmet alması sonucunu doğuracak olan liyakatin gözetilmemesini; hiçbir vicdan, din, ahlak ve hukuk sistemi kabul edemez.
(1) https://www.turkiyehukuk.org/hakim-ve-savci-sayilari-2021/
(2) https://www.hsk.gov.tr/Eklentiler/15112021164815-11-2021-tarihli-istatistikpdf.pdf
(3) https://www.gazetevatan.com/gundem/fuat-oktay-ihrac-edilen-hakim-ve-savci-sayisini-acikladi-1401763
———-+———-
Güzel Sözler
Emanetleri ehliye tevdi etmek, imanın şiarıdır. Cemil Meriç
Tilki, kümesi iyi tanıyor diye bekçi yapılır mı? Truman
Adaletin olmadığı yerde, ahlak da yoktur. Montaigne
Eşit davranarak değil, hakkını vererek adil olunur. Ali Suad