Özgür düşünmeyi başaramadan basın özgürlüğüne nasıl ulaşabiliriz ki…
Düşünmek, canlılar evreninde insana mahsus bir yeti olarak öne çıkmaktadır. Hatta “Canlı, düşünebildiği ölçüde insan olabilir.” şeklinde bir çıkarımda bulunmak bile mümkündür. İnsan denen canlıyı tüm diğer varlıklardan ayıran, onun düşünebiliyor olmasıdır. Bu nedenle düşünce özgürlüğü liberal demokrasilerin temel taşlarından birisidir. Özgürce düşünebilmek ve düşündüklerini dile getirebilmek, birey olmanın en temel hakkıdır. Düşünmek kişinin iç dünyasıyla ilgili olmakla beraber sonuç doğurabilmesi için onun dışa aksettirilmesi gerekir. Dile getirme, bir kişinin duygu, düşünce ve bilgilerini dışa vurup anlatmasıdır. Bu nedenle, düşünce özgürlüğü kişinin kendi içsel dünyası ile ilgili iken ifade özgürlüğü düşüncelerin serbestçe yayılmasını içerir. Demokratik ve kalkınmış toplumlarda ifade özgürlüğünün temel bir insan hakkı olmasının sebebi de budur.
Kişinin düşüncelerini dile getirmesi, çeşitli biçimlerde olabilir. Düşüncelerin yazıyla dile getirilmesi bu biçimlerden sadece biridir. Günümüzde düşüncelerin yazıyla dile getirilmesinde en yaygın yol ise “basın”dır. Kuşkusuz her özgürlük gibi basın özgürlüğü de sınırsız değildir ve hemen hemen tüm anayasalarda ve uluslararası sözleşmelerde basın özgürlüğünün hangi nedenlerle sınırlandırılabileceği düzenlenmektedir.
Kitle iletişim araçları, çeşitli kaynaklardan elde edilen haberlerin geniş halk topluluklarına yaygın olarak duyurulması amacıyla kullanılan araçlardır. Bu araçlar gazete, dergi, kitap gibi basılmış yayınlar olabileceği gibi radyo ve televizyon, sinema filmleri, plak, ses ve görüntü bantları, ses ve görüntü diskleri, bilgisayar ve internet gibi iletişim sağlayan diğer araçlar da olabilir.
Uluslararası düzlemde sık sık Türkiye’deki basın özgürlüğüne yönelik eleştiriler yapılıp raporlar yayınlanıyor. Ülkemizde ise bu konunun önemi ve ciddiyeti kavranıp eleştirilere gerekli ve yeterli yanıtlar verilmediği, bu konudaki yetkili ve görevli kişi ve kurumların da genellikle kayıtsız kaldıkları gözlemleniyor.
Genel kabul gören tanıma göre “basın özgürlüğü”; veri, işlenik veri, bilgi, oy ve düşüncelerin, çoğaltıcı ve yayıcı araçlar üstünden serbestçe açıklayabilmek özgürlüğüdür. Basın özgürlüğü, düşünceyi açıklama ve ifade özgürlüğünün özel bir türü olup ayrı bir özgürlük kategorisini oluşturur.
Ülkemizde yürürlükte bulunan 1982 Anayasasının 26. Maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün yanında, 28. Maddede basın özgürlüğü ayrıca düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin birinci ve ikinci fıkrasına göre “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mâli teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır”. hükmü yer almaktadır. Anayasasının 28. maddesinin 3. fıkrasına göre basın özgürlüğünün sınırlanmasında Anayasanın 26 ve 27. maddeleri hükümleri uygulanacaktır. 26. maddenin 2. fıkrasına göre “Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, …amaçlarıyla sınırlanabilir.”
Ülkemizdeki basın ile ilgili düzenleme yapan 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinin 2. fıkrasında da basın özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin bir hüküm vardır. Buna göre, “Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir”. hükmü yer almaktadır.
Diğer özgürlüklerde olduğu gibi basın özgürlüğünün de devletin ve ulusun korunması amacıyla sınırlandırılması kaçınılmazdır. Bu bağlamda ulusal güvenlik gereğince basın özgürlüğüne kısıtlama getirilmesi mümkündür. Çünkü insan topluluğunun en büyük gereksinimlerinden birisi güvenliktir. Her şeyin başı güvenliktir. Ancak güven içinde bir yaşamdan sonra diğer hak ve özgürlüklerin bir anlamı olabilir. Özgürlük ve güvenlik arasında optimum bir dengenin kurulması gerekmektedir.
Basın özgürlüğü konusunda gelişmiş batılı demokrasilerde kamuoyu, son derece duyarlıdır. Çünkü, düşünen insan sayısı çoktur. Düşünen insan sayısının çokluğu, siyasal, toplumsal ve çevresel sorunlara karşı çözüm üretebilen insan sayısının çokluğu sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla, düşüncenin dile getirilmesi aracı olarak basın, ulusal kalkınmanın da sürükleyici güçlerinden birisi haline gelmektedir. Yasama, yürütme, yargı erklerinin dışında dördüncü güç olması basına özel bir önem yüklerken basın özgürlüğünü de özel bir hak ve değere yükseltmektedir. Bu bağlamda, basın özgürlüğünün değer ve anlam kazanabilmesi için düşünmenin toplumda özel bir yere sahip olması gerekir. Düşünmeyi bilmeyen, düşünmeyi küçümseyen toplumlarda basın özgürlüğü yeterli yankıyı bulamaz.
Diğer yandan, basın çalışanı gazetecilerin de basın özgürlüğü konusunda duyarlı olması şarttır. Düşünme ve düşünceyi yayma konusunda gazetecilerin bilinç düzeyi yüksek olmak zorundadır. Hakikati araştırma ve hakikati yayma ve yaygınlaştırma konusunda gazeteciler yeterli duyarlılığa sahip değilse, ulus da gerekli bilgi ve bilinç düzeyine ulaşamaz. Gazeteciler, hakiki bilgiye ulaşma ve yayma görevlerini yerine getirirken haddini ve hakkını iyi bilmek zorundadır.
Gazeteci; halk için ve kamu yararı adına siyasetçi/yönetici kişilere soru soran kişidir. Gazeteci, “kamu yararı” için hakikati araştırır. Ancak, gazeteci sorgulama ve soruşturma yapamaz. Yaparsa haddini ve yetkisini aşmış olur. Çünkü sorgulama ve soruşturma yetkisi savcı ve müfettişlere aittir. Gazeteci, görev ve yetki gaspı yapmamalıdır.
Kendine ve yaptıklarına güvenen siyasetçi/yönetici kişiler, gazetecilerin özgürce soru sormalarından korkup kaçmaz. Siyasetçi/yönetici kişiler, gazetecilerin sorularından korkarsa veya gazeteciler, siyasetçi/yönetici kişilerin şerrinden korkarsa, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünden söz edilemez.
Böylesi durumlarda, siyasetçi/yöneticilere gazeteciler soru sormuş olmazlar. Sadece, siyasetçi/yöneticilerin önceden belirlenmiş yanıtları, sorulanmış olur. Gazeteci, görev ve yetki gaspı yapmasın. Gazeteci, özgürce soru sorsun. Gazeteci, önceden belirlenmiş yanıtları sorulamasın.
Soru sormak başka;
“Sorulamak” başka…