Bitkiler doğanın güzelliğine olduğu kadar insan sağlığı için de çok önemli. Bu konuda son yıllarda önemli bir isim, Ahmet Maranki toplumu bilinçlendirmeye çalışıyor ki, önemli bir hizmet yapıyor. Sayın Maranki sık sık televizyonlarda gazetelerde şifalı bitkiler, taşların gizemi, bio-enerji üstüne deneyimlerini ve bilgilerini paylaşıyor.
Bizler de aramızda çok defa konuşmuşuzdur, ilaçların hammadesi şifalı otlardır, doğal bitkilerle desteklenecek bir sağlık kürü iyi bir şeydir diye…
Dikkat edin, ‘doğal bitkilerle desteklenecek bir sağlık kürü’ diyoruz, kimseye tıp ilaçlarını kullanmayı bırakın- faydasını unutun demiyoruz.
Ancak Kadim kültürlerin, ya da Maranki’ nin deyişiyle ‘Eskimez Kitapların’ yazdıklarına da kulak vermek, okumak, anlamak ve yararlanmak gerektiği artık kabul ediliyor.
Batılı ülkeler bunu çok önceden ve belirli bir sistematik-disiplin içinde anlamaya başlamışlar. Özellikle tıp ilaçları konusunda bu bilgilerden yararlanıyorlar.
Bazen hararetli-hararetli konuşuruz, Yabancılar Türkiye’den bizim bilmediğimiz ya da hiç önemsemediğimiz otları toplayıp götürüyor diye.
Neden?
Adı üstünde: ‘Şifalı otlar.’
Bu otların içinden faydalı özler çıkarılarak günümüzde beslenme-gıda kalitesi, hastalıklar ve şifa konusunda önemli kararlar alınıyor.
İnanın şu an değeri daha da artan bir bilim dalından söz ediyoruz.
Dünyayı yönetenler özellikle genetik araştırmalar yapıyorlar; sağlık üzerine, yaşam morali konusunda, yeni inançlar ve arayışlar üzerine çalışmalar yapıyorlar.
Bu yönlendirmelerin etkisi önümüzdeki döneme damga vuracak.
Çünkü bilim dur-durak dinlemiyor.
Ben kendi çapımda böylesi bir olayı geniş çerçevede değerlendirebilecek tecrübeye sahip değilim.
Sadece ‘Şifalı bitkiler’ alanına giren, mesela hiç olmazsa Mesir’in içeriğindeki baharatların-bitkilerin il genelinde üretilmesine dikkat çekmek istiyoruz.
Bu nedenle sadece Yunt Dağı’ nın küçük bir bölgesinde değil; büyük seralarda, dağda-ovada geniş bahçelikli alanlarda yetiştirme çiftlikleri kurabilmemiz lazım.
Bu otların özlerinden laborant çalışmaları yapabilmemiz lazım!
Ben Manisa’da üretilecek doğal bitkilerin alıcısı olduğunu, üreticilerin satış yönünde bir sorun yaşamayacağını düşünüyorum.
Bu nedenle şifalı otların üretimine odaklanalım, büyük deneme çiftlikleri kuralım, seralar olsun, imalathanelerde solüsyonlar yapalım. Sektörde ümit vaat eden girişimcilere, bu heyecanı içinde duyan bütün yatırımcılara kapıları açalım. Mesela özellikle gıda mühendislerine bu konularda yatırım teşviki vermenin ne zararı olabilir? Genç insanlarımız işsiz dolaşıyor. Hem kırsal alanlar değerlendirilmiş olur hem de önemli bir gelir kapısı açılır. Bu otların nefasetiyle beslenen büyükbaş hayvanların eti-sütü bile bir başla olur;
İster misiniz Manisa’ya özel çok değerli bir peynir markası da olsun.
Olmaz mı?
Peki bu çitlikler nerelerde kurulacak?
Yahu önemli olan üzüm yemekse, çare var!…
Kula’ da yaygın bir şekilde bu çitlikler kurulabilir; Gölmarmara’ nın dağlarında tepelerinde kurulabilir. Ya da Manisa’ nın daha pek çok ilçelerinde bu yatırımlar yapılabilir; organik üretim ya da doğal bitkilerin yetiştirilme sahaları kurulabilir;
Bu sahalar, Selendi, Göl Marmara, Demirci, Soma da olabilir…
Henüz sanayinin yoğun olarak girmediği ve geniş ekim sahalarının bulunacağı yerler bunlar.
-Ancak civardaki tarımsal ilaçlama konusunda daha dikkatli ve organize bir bakış gerekiyor.(Doğal İlaçlama nedir biliyor musunuz?)-
Bu konuda çalışma demek ileriye doğru çok önemli bir yatırım demek!…
Bu işe şimdi başlayalım sekiz –on yıl sonra Manisa bambaşka bir yer olur!
On yıl uzun bir süre mi dediniz?
Pardon?… Haklısınız; on yıla kim öle kim kala!!!!
En iyisi el-oğlu yapsın, değil mi; eğer bu zihniyetle gidersek kafamıza taş düşecek, taş!