Cumhurbaşkanlığı Sistemi oylaması öncesinde; siyasi partilerde ahlak yasalarının tartışıldığı bir dönem vardı;
Hatırlıyor musunuz?
Yıl 2015 Ocak ayları olmalı. Buna göre Milletvekilleri- etik davranış ‘ilkelerinin’ düzenlenmesini öngören çalışmalar yapılacaktı.
Konu esasen 3628 Sayılı mal bildirimi hakkındaki kanundaki değişiklerle, üst yöneticilerin mal bildirimlerinin şeffaflaşması, kamu sorumluluğunu yürütenlerin gelir-giderlerinin daha ‘takip edilebilir’ olmasıyla ilgiliydi Belki çerçeve daha geliştirilmeli ve denetim daha bağımsız yapılabilmeliydi; ayrıca, sonraki yıl, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi’ ne geçiş aşamasından sonra altı ay içinde ‘uyum yasaları’ çıkacaktı!…
Ne altı ay, aradan 6 sene geçti!
‘Siyasi partilerde ahlak yasaları’ derken; mesela, belediye başkanları ya da İl Başkanları, partilerin merkez ilçe başkanlarını da içeren mal varlıklarına ilişkin zenginleşme karineleri mercek altına alınacaktı?
Ya da bir siyasetçinin geliri belli ve başka hiçbir ekonomik faaliyeti yokken, bir anda apartmanların sahibi olması; oralar-buraların tapusunu geçirmesi, şirketlerin ortağı çıkması, dolar zenginliği nasıl oluyor diye denetlenecekti?
Diyelim ki bir ahlâksızlık iddiası nedeniyle veya kendi içindeki rüşvet, görevi kötüye kullanma gibi, soruşturmaya gerek duyulan yetkilileri varsa parti kendi içinde temizlik yapılabilecekti…-Ve elbette bu süreçte yargıya müdahale olamazdı… Olmamalıydı; olmayacaktı!-
Sonra, milletvekillerinin seçildiği partiden birkaç ay içinde başka bir partiye geçince yüzü kızaracağı bir siyasi ahlak standardı geliştirilecekti…
Halktan biri saf-saf, ‘kimin oyunu kime satıyorsun?’ diye siyasetçiyi eleştirdiğinde ‘hain’ damgası yemeyecekti…
Buna birde ‘sosyal ahlak’ yasaları çercevesinde kamuoyuna açık tartışmalarda parmağını yüzüne savurarak ‘namussuz!’ diye siyasi rakibine mesnetsiz karalama yapanların kınanması da dahil olmalıydı ama geçtik bunları…
Çünkü daha ‘siyasi partilerde ahlak yasalarını’ tartışmaya başlayalım mı, başlamayalım mı aşamasındayız!!..
Tartışmaya başlarsak metod, usul, demokratik teamüller, karine ve adap mevzuatları gündeme gelecek…
Daha bunlar gündemde değil.
Sahi neden bu yasalar şimdiye kadar çıkmadı diye düşündünüz mü?
Bizce konu aslında bir ‘yasa’ düzenlemesi değil; doğrudan ‘ahlak meselesi’ ve ‘bürokrasi geleneğiyle’ ilgili.
Mesela devlet adamlığının bir tanımı var mı, yok; çünkü ‘adamlık’ tarif gerektirmez. Aynı şekilde bir hanımefendi tavrının tarifi var mı, yok; çünkü hal- edası kendini belli eder.
Çok teorik oldu, siyaset alanından anlatalım;
Hayali bir örnek veriyorum.
Mesela; bir parti üyesinin, İl başkan yardımcılarının ya da İl Başkanı veya Meclis üyesinin yeni imar kanunu veya kamu yatırımı öncesinde kendi çıkarına tasarrufu varsa, arsa topluyorsa; ya da bir siyasi bürokraside iş halletme üzerinden vatandaştan komisyon alıyorsa; devlete kadro atamasında ‘istismar’ davranışında bulunuyorsa…
Ahlaksızdır!
Peki, bu durum tespit edildinde ne yapılır?
Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulur… Dava açılır; dava süreçleri ilerlerken bu ‘partililere’ yardım eden, mesela bir milletvekilinin ismi önünüze gelirse mahkeme seyri nasıl etkilenir?
Sorarım; dokunulmazlık var, ayrıca iş siyasi boyutta ele alınırsa sümenaltı edilme ihtimali ağır basabilir de.. Belki de yapılıyor; yapılmıştır, yapılabilir!
İşte Kamuda Şeffaflık ve Siyasette Ahlâk Yasası en başta bunun için önemlidir…
Konu ceza hukukunun kapsamına girmişken bile siyaset adalet mekanizmasına etki ediyorsa, demokrasi açısından çok önemli bir sorun var demektir.
…Başka bir örnek verelim.
Mesela yeni konut alanları açılan bir beldeden Merkezle bağlantısını sağlayacak ‘enterasan’ yol güzergâhında çevre arazilerin yandaşlarına ‘kapattırılması’ gibi biraz daha ‘flu’ bir cambazlık söylentileri ortaya çıktı diyelim.
Meclis şunu yapacak;
Bir kere ‘fısıltı’ yalan çıkarsa, bu fısıltıyı yayanlar araştırılacak; yani konu daha mahkemelere gitmeden, erken bir şekilde, dedikoduların aslı-astarı araştırılacak. Çok fantastik değil mi? Aynı partiden insanların, aynı cemiyetten, birimden kişilerin kendi çürüklerini ayırması zor olabilir biraz!
Bu bir.
İki; araştırma sürecinde yönetim gücü ile siyasi yakınlıktan yararlanarak görevi kötüye kullanma ihtimaline karşı, sorumluluk zincirinin denetimini daha hızlı yapabilecek.
Üç: Parti kendi içinde suçluyu bulursa mahkemeye gönderebilecek.
Ardından şunu soracağız:
‘Ahlak yasaları üzerinden’ Kamu gücünün, yönetim otoritesi ve sorumluluğu üzerindeki denetimi Türkiye’ de ne kadar sağlıklı işliyor?
Osman Özbaş