Manisalı yazar, öğretmen Bedriye Aksakal’ın ikinci baskısı yapılan ‘Sazıyla Sözüyle Manisa’ kitabında ‘sulu cırtlak’ diye bir terim var.
Sulu cırtlak demek, cıvımak anlamında… Ama iş yerel kültür olunca, çevremize dair esasen gösteriş icabı ama katma değer üretmeyen; doğanın eko-sistemine fayda getirmeyen; yaşadığımız yerle ilgili zevk ve iletişim duygusunu zayıflatan, samimiyetsiz-verimsiz; insana dair duyarlılıktan ve tarih mirasından uzak, hatta aidiyet duygularımızı baltalayan uygulamalar akla gelir…
Bu genel çerçevenin dayandığı bir kültürel ‘iklim’ vardır. İşte ‘Yerel zenginlik’ derken, bir milleti, bir ülkeyi, bir geleceği, böyle yerel zenginlikleri içeren kültürel altyapıya dayandırmazsanız, içi boş bir kalkınmadan söz ediyor olacağız…
Yani biz gerçek anlamda insanın çevresiyle geleneklerinde doğa dostu ve kalkınma perspektifleri açısından uzun vadeli düşünmezsek, yerel kültüre pek önem vermezsek ‘sulu cırtlak’ bir şeyden söz etmiş olacağız!
Oysa gelişmiş ülkelerde yerel kültür çok önemlidir, yazılı görsel anıtsal kaynakları korurlar; yerel gazetelere sahip çıkarlar, estetik-mekânsal anlayışlarında tarihi gelenekleri önemserler.
Mesela bakın, bir İtalya, bir Flaman, Anglo-Sakson, Alman, İngiliz tarihini yazanlar, öncelikle ‘şehir edebiyatını’, yerel kültürünü, o bölgenin kültürel geçmişini inceleyen eserler ile ülke tarihini yazarlar.
Bir Robin Hood mesela…
Cenevizliler mesela… Venedikliler!
Marko Polo’ yu tarih sahnesine çıkaran kent, Venedik’tir. Bu gezgin İtalya’ nın iki büyük kenti Venedik ve Cenevizlilerin savaşında esir düşüp Pisalı yazar Rusticiano’ya yazdırdığı serüvenleriyle adını tarihe kazmıştır.
Bir de bu anlatıların kitaba dönüşmesi var tabii… Kitaba dönüşmüşse, bir de okuyucu bulmak var!
Bakın, seyahat kültürü entelektüel bir kapasite, geniş bir hafıza, iyi bir gözlem gücü, keşif merakıyla güdülenir.
Örneğin bölgemizde Kula gibi müthiş bir turistlik cazibe merkezi olabilecek bir ilçemiz var. Acaba bölge incelemeleri ne durumda; kaynaklar araştırılıyor mu, yeni bilgiler ortaya çıkarılıyor mu? Bunun için neler yapılabilir, araştırdık mı?
Biz daha kendi yerel zenginliğimizin farkında değilsek, inanın, seyahate gittiğimiz yerlerde de nereyi gezeceğimizi bilemeyiz;
Mesela gideceğimiz yerle ilgili, yerel kültür ve tarih bilinci içinde, o bölgenin önemine-değerine ilişkin kitapları okuyup öğrenerek mi gidiyoruz?..
Bakın yabancı bunu yapıyor. Örneğin Kula’ ya gelen İsveç’li bir turist, bölgenin toprak yapısını inceleyen, kayaçlarla ilgili bir birkaç coğrafya kitabını okuduğu söyledi bize.
Bir onlara bakın…
Bir de yolculuğu salt bir tüketim kültürü gören zihniyetle karşılaştırın.
Hele bir kamu temsilcisi sıfatıyla bedavaya getirilen bir seyahatten söz ediyorsak…
Hemen belirtelim, bu tür gezilerin sonrasında gezinin yararı ve yeni uygulamalar konusundaki deneyimleriniz nedir; bültenle-raporla, basınla paylaşılması gerekir.
Oysa yabancı turistler ülkemiz üzerinde izlenimlerinde genellikle böyle notlar tutarak gözlemlerini pekiştirirler.
Demek neymiş; seyahat veya gezi programlarında bile ‘lay lom lom’ diyerek değil, bir şeyler öğrenerek gezmekte yarar var. Birşeyler bilmek için de merak etmek lazım…
İşte bu kültürel altyapıdır; ciddiyet ister… Sulu cırtlak değildir!
İşte bizim de bir işi daha güzel nasıl yaparız, çevremizle iletişim ve uygulamalar konusunda nasıl daha güzel politikalar ve yatırımlar yaparız diye düşünürken, iyi uygulamaları tanımak konusunda ‘meraklı’ olmamız lazım!
Bu merak duygusu, öğrenme ve uluslar arası kalite normlarını yakalayacak bilgi kaynaklarına sahip olmayı gerektirir.
Peki şimdi soracaksınız ‘şehir kültürü’ bunun neresinde?
Basit bir karşılaştırma yapalım; gelişmiş ülkelerde sanat eserlerine ve tarih mirasına nasıl ilgi gösterildiğine bakın, siz de ona göre karar verin.
Sanat ve bilim kadar estetik anlayış ve şehrin gelişim stratejileri üzerine kafa yoran gelişmiş ülkelerle kendimizi kıyaslamamız için, bizim de böyle bir kültürel dayanağa ihtiyacımız var.
Bu yerel kültür yapısını bilemezsek, bırakın şehirli olmayı, kendi çöplerimizi bile toparlayamayız…
İşte böyle bir örnek verelim;
Zirai Çöpler mesela.
Zirai ilaç kalıntıları börtü böceği öldürürken toprağı ve havayı kirletiyor; eğer mahsuller de iyi kontrol yapılmazsa insan sağlığını zehirliyor.
Doğayı koruma konunda duyarlılıklar önemlidir.
Bunun gibi Gediz’in taşkın sahasına veya verimli topraklara inşaat izin verilirse veya doğanın verimli güzel bölgelerinde gelişigüzel taş ocağı, maden kazısı ruhsatı verilirse, bu da olmaz!
Bilmem anlatabiliyor muyum?
…
Bu işler tepeden inmeci, ‘Sana mı soracaktık, ben yaptım oldu’ dediniz mi aramızdaki güven ilişkileri zedelenir; bu da yerel kültürü bozar.
Güven bozulunca, yöneten yönetilen arasındaki yereldeki ilişki ‘sulu cırtlak’ bir şey olur…
Osman Özbaş