Ne yalan söyleyim leyleği gördüm.
Havada olmasa da Milas’ da direklerin tepesinde gördüm.
Şimdi mevsimi ve ailece gelip, yüksek yerlere, çatılara, direk üstlerine yuvalarını yapmışlar Milas’ ın birçok yerinde.
İlçe merkezinden çok kırsalda yaptık gezimizi. Daha çok yeşil görmek, daha çok tabiatta bulunmak, daha temiz hava soluyabilmekti amacımız.
Ama neye niyet, neye kısmet!
Bütün günün ardından elbette düşünmeden edemedim.
Her yıl gelişlerine alıştığımız leylekleri, bu müsriflik ve vurdumduymazlıkla daha ne zamana kadar ağırlayabilme şansına sahip olacağız?
Güzel görelim, güzel yazalım diye gittiğimiz yerlerde her şeye rağmen güzel kalabilmiş, güzel yaşamaya çalışanları gördük ve sevindik, ümitlendik tabii ki ancak koca bir günün ardından da gördüğümüz tehlikeyi, gördüğümüz insanların endişelerini yazmaz ve paylaşmazsak da bu işin vebaline katlanamayacağımızı düşündüm.
Tabiat direniyor başlığı sizi hemen karamsarlığa, olumsuzluğa sürüklemesin.
Tabiat henüz var, sağ ama direniyor ayakta kalmak için.
Nereye kadar sürdürür bu direnişini, sonuç alabilir mi?
Şunu belirtmeliyim ki biz el atmaz, yardım etmezsek mümkün değil.
Gitmeyen, görmeyenler için yörenin en güzel mekânlarından biri Uyku Vadisi ve ona çok yakın olan yine yörenin belki de en görülesi kanyonlarından biri Gökçeler Kanyonu.
Yörenin her bir milimetresinde bile görebilirsiniz tehlikeyi ama o kanyon size durumun bütün vahametini sergiliyor.
Beş yıl öncesine kadar yılın on iki ayı hiç susuz kalmayan kanyon ve kanyondaki derenin suyuyla beslenen canlıların çoğu şimdi yok.
Ağaçların ve bitkilerin bir kısmı ise hayata halen tutunmaya çalışıyor.
Köylüler, zaten kurak giden son yıllarda az olan suyun da Mumcular Barajına yönlendirilerek Bodrum’ un artık 12 aya çıkan insan yoğunluğunun su ihtiyacı için rezerve edildiğini söylüyorlar.
Ülkemiz için turizm olmazsa olmaz!
Çevre ise olmasa da olur.
Hayvanlar, bitkiler, ağaçlar bakarlar başlarının çarelerine.
Bakamayanlar ise yok olur giderler.
Ama yerli / yabancı turist…
Bir küserlerse bir daha gelmezler öyle mi?
Siz tercihinizi turistten yana yapın.
7/24 suyu israf edercesine kullansınlar.
Çiftçi üretmesin, ağaçlar kurusun, bitki örtüsü tarih olsun, dereler kurusun, toprak yarılıp çatlasın.
Kuraklık her geçen yıl adım adım değil, gümbür gümbür geliyor.
Tabiatta değil ama yerleşim yerlerinde sular gürül gürül boşa aksın, israf edilsin ve şehirlerin eminleri de o meşhur sözümüzdeki gibi sadece baksın, hiçbir şey yapmasın.
Su akar, Türk bakar.
Ama şimdi ne su akacak ne de bakabilecek yüzümüz kalacak.
Yanacak, kavrulacağız.
Yanmaya başladık bile.
Önce hayvanlarımızdan, bitkilerimizden, çiçeklerimizden başladık yanmaya.
Sonra yangın giderek büyüyünce ve elimizde atacak bir şey de kalmayınca kendimizi de alacak alevler.
Tabiatta gürül gürül akan suya bakan büyüklerimi özledim.
Artık şehirdeki betonlarla birlikte olmuş doğadaki toprak da yakıyor bizi.
Şehirdeki betonların bursa sıcağından kaçanları artık doğadaki toprak da yakıyor.
“Toprak yakar, Türk bakar” dememek, böyle bir sözün vebaline ortak olmamak için,
Ne yapıyorsunuz?
Ses verin de kulak verelim.
Çevreden, geleceğimizden, ekonomimizden, belediyemizden sorumlu olanlar sahi bir planınız, hazırlığınız var mı?
Hadi su serpin yüreğimize.
Tabii bulabilirseniz.
Yoksa bu vebal…
Üzerinize atacak toprak bile bulamamaktan korkuyorum.
Tabiat direniyor.
Sahi siz ne yapıyorsunuz beyler?
Erdal ÇİL
cerdal48@gmail.com