Antalya eski dağcılık ajanı A. Kemal Güneş, dağcılık sporuna gönül veren ve bu sporun topluma örnek kişiliklerine teşvik ödülleri veriyor. Kendi çabası ve kişisel gayretinin öncü olduğu bu etkinlikler bu sefer Manisa’ da gerçekleştirildi; dağcılık sporuna hizmetleri anısına Yazar Bedriye Aksakal’a ödülü takdim edildi. Sayın A. Kemal Güneş ile ödül töreni vesilesiyle dağcılık serüvenini öğrenmek üzere Osman Özbaş’ ın hazırladığı röportajı paylaşıyoruz.
Sayın Kemal Güneş, dağcılık sporuna gönül veren, Antalya Dağcılık Platformu’ nun da kurucusu olan bir kişisiniz. Öncelikle sizi kısaca tanımak isteriz; ayrıca dağcılık üzerine eğilmenizin sebebini de öğrenebilir miyiz?
17.12.1958 Ankara doğumluyum. Baba tarafından Bulgaristan, anne tarafından Rusya’daki Dağıstan asıllıyım. İzmir’de büyüdüm. İzmir Eşrefpaşa Paşa Ortaokulu ‘nu üçüncülükle, İzmir Karataş Lisesi’ni üçüncülükle, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü’nü 1981’de ikincilikle bitirdim. 1970’lerde dağcılıkla ilgileniyordum. 1981’de Dağcılık Federasyonu’nun Kayseri’de Erciyes Dağı’nda açtığı temel dağcılık eğitimine katıldım. Hele bir de Erciyes’e çıkınca dağcılık hayatıma tamamen girmiş oldu.
1981’de, Çukurova Üniversitesi araştırma görevlisi sınavına girmek için, daha evvel iki arkadaşıma tavsiye mektubu yazıp bugün her iki arkadaşımın da profesör olmasını sağlayan muhterem Hocamız Prof Dr Feyzi Önder ‘den ben de tavsiye mektubu istedim; ancak bana vermedi. Çok sevip saydığım pek muhterem hocam Feyzi Önder’in “herhalde bildiği var” dedim, fazla üzerime almadım.
1983’de, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Entomoloji Kürsüsü ‘ne araştırma görevlisi için sınava girdim; ancak, çok iyi kağıt vermeme rağmen elendim. Şaşırmıştım! 7,902 not ortalamasıyla bölüm ikincisi olmama rağmen nasıl olup da elendiğimi, sınavı yapan Prof Dr Niyazi Lodos’a sorduğumda bana, makam odasında şu cevabı verdi:
–Sen R harflerini söyleyemiyorsun, o yüzden seni eledim!
Çok üzülmeme rağmen, çok sevip saygı duyduğum pek muhterem hocam Niyazi Lodos’un da tıpkı Feyzi Önder gibi “herhalde bir bildiği var” dedim ve Tarım bakanlığına tayinimi istedim. 3 yıl sonra da Antalya DSİ ‘ye tayinim çıktı.
Siz Türkiye’ nin ilk ve tek 21 ciltlik dağcılık envanterini hazırladınız. Bu çalışmanız hakkında bize bilgi verir misiniz? Ülkemizdeki Dağcılık sporunun dünyadaki yeri nedir?
1985 yılının Kasım sonlarında Antalya DSİ’ye tayin olunca gördüm ki Antalya’da sıradağlar var. Hemen Gençlik ve Spor Antalya İl Müdürlüğü ‘ne dağcılık yapmak için başvurdum; ama gelen cevap, Antalya’da dağcılık olmadığı, başlayınca haber verileceği şeklindeydi. Serik ‘in kuzeyinde yükselen Ovacık ya da Ufacık Dağı(2003)’na eski eşim Sema Bilgitekin, Ramazan Emir adlı DSİ personeli ve Serik ‘ten Dağı bilen Celal ile çıktım; tarih 19.05.1986.
Ardından Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne “belki dağcılık gelmiştir”diye tekrar müracaat ettim; bir kez daha aynı cevap geldi. Bu sefer anladım ki Antalya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nde Dağcılık Federasyonu’na ait kadro boş. Bunun üzerine doğrudan o kadroya talip olmak için dilekçe verdim.
Dilekçem şaşkınlık yarattı!
Hakkımda araştırma yapan müdüriyet 22.08.1986 tarihinde beni Dağcılık Federasyonu Antalya İl Temsilciliği kadrosuna atadı. Müdür Ziya ÖZDEN makamına çağırarak:
–Hayırlı olsun kardeşim! Bak biz Antalya’da dağcılık nedir ne değildir bilmeyiz. Bu konuda tam yetkilisin. Yeter ki dağcılığı Antalya’ya tanıt, sporcuların yetişmesine yardımcı ol, dedi.
Falezlerden Beydağları’na baktım!
Kendikendime:
–Ne yapacağım? diye sordum.
Dağcılık kulübü yok, dağcı yok, dağları soracağım kimseler şehir merkezinde yok.
Çok geçmedi, DSİ beni Adana’ya İngilizce eğitimine gönderdi. Son ayı Ankara’da olan eğitimden 1987 yılının Temmuz ayında döndüm.
Gençlik ve spor Antalya İl Müdürlüğü’ne gidip “Dağcılık için müracaat eden oldu muydu?” diye sordum; aradan geçen yaklaşık 1 yılda hiç müracaat eden olmadığını öğrendim. Kendikendime karar vererek:
–Öyle bir faaliyet yapayım da gazetelere vereyim ki Antalya’lılar dağcılığı duysun da gerisi arkadan gelsin, dedim.
Bu amaçla, eski eşim Sema Bilgitekin, gazeteci İbrahim Oğuz ile 3 kişi, 15.08.1987 tarihinde, Antalya’nın en yüksek noktası Kızlarsivrisi(3070m)’ne çıktık. Bu faaliyet aynı zamanda Antalya Dağcılığı’nın Valilik onaylı ilk faaliyeti ve dağcılığın başladığına dair ilk faaliyettir.
Haberi gazetelerde yayınlandı.
Bana çok sayıda soru geldi. Amaç ne, define mi arıyoruz vb vb.
Kızlarsivrisi sonrası Bozburun Karainbaşı Zirvesi(2468), Bakırtepe( 2547), Çeştepe(2930) faaliyetleri yapıldı ve hepsi de gazetelerde yayınlanınca iki kişi dağcılık için başvuru yaptı; Esat Avcı ile Hüseyin Tahtakın. Onlarla beraber 12.12.1987’de Bakırtepe kış çıkışını gerçekleştirip 1987’yi kapattık. Esat Avcı ile Hüseyin Tahtakın, Antalya’ya dağcılık geldikten 5 yıl sonra 1991’de, kısa adı TODOSK olan “Toroslar doğasporları Kulübü”nün kurucu üyelerinden olacaklardı.
1988’de Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi ‘nden Prof Dr Necati Dedeoğlu ile Avukat Ethem Sel ve Nazan Walpoth, Asuman Akgün başvuruda bulundu. Ethem Sel de TODOSK Kurucu üyesi olurken, Prof Dedeoğlu da 1989’da Akdeniz Üniversitesi Dağcılık Kulübü’nün temeli olan “Üniversitesi Dağcılık Kolu ‘nu kurdu.
Nazan Walpoth günümüzde İsviçre Parlamentosunda.
Bütün bunlar olurken, Dağcılık Federasyonu İzmir İl Temsilcisi Ayfer Aksüyek kendi imkanlarıyla bir dağcılık bülteni çıkartıyor, bana da gönderiyordu. Orada okudum ki, 14.07.1865’de İsviçre’deki Matternhorn Dağı’na ilk tırmanış yapılmış. 15 sayfalık yazıda, ip koptuğu için ölenler bile olmuş.
Bu yazı beni o kadar etkiledi ki kendikendime şunu düşündüm:
–Çıkış 123 yıl önce yazılmış ve ben 123 yıl sonra okuyorum; neden Antalya’da çıktığım dağları yazmayayım?
O yıllarda bir de, İstanbul’lu dağcı Haldun Aydıngün, Cumhuriyet gazetesinde “Doğada Yaşam” adlı köşesinde yaptığı faaliyetlerin anlatıyordu. Yazıları da bana ilham kaynağı olunca her yıl yaptığım dağ çıkışlarını oturup yazmaya ve her yıl sonunda ciltlemeye başladım.2006’da istifama kadar 20 ciltlik dağ ve dağcılık envanteri ortaya çıktı. 2013’de bir adet daha ekleyince toplam 21 cilde ulaştı.
Ciltleri tıpkı doktora veya doçentlik tez ciltleri gibi yapmamın nedeniyse, fakülteye araştırma görevlisi olarak alınsaydım bilimsel çalışmalarımı o ciltler gibi yapardım şeklinde özlemimdir. Belki de Prof Dr Niyazi Lodos ile prof Dr Feyzi Önder bilmeden de olsa Türkiye Dağcılık Camiası’nda ilk kez hazırlanan 21 ciltlik dağ ve dağcılık envanterinin hazırlanmasına sebep oldular; çünkü, Çukurova veya Ege Üniversitesi Ziraat Fakülteleri’nden birine asistan olarak girip yıllarımı oralarda harcasaydım bugün sıradan, hiçbir özelliği olmayan, bilimsel çalışmaları fakültede kalmış bir profesör emeklisiydim. Oysa 21 cildin benzerini dağcılık tarihinde kimse yazamadığından ülkemizde tek kişi konumundayım. Halen dahi genç nesil dağcılardan tek bir cilt yazan çıkmadığından belki de uzun yıllar 21 ciltlik çalışmam dağcılık tarihindeki yerini tek olarak koruyacak gibi görünüyor. Her iki hocam da bugün hayatta değiller. Kendilerini sevgi ve saygıyla anıyorum.
Ha bu arada, Facebook sayfamdaki yabancı dağcılık gruplarına da “var mı 21 cildin benzerini yapan” diye sordum; “evet falanca dağcı yaptı” diye yanıt alamadım.
Şimdi çok önemli bir konuya daha parmak basayım!
1989’da devlet, kadroma “Dağcılık bütçesi” tahsis etmişti. Her yıl verilen bütçeyi kuruşu kuruşuna harcayarak dağcıları dağlara götürdüm. Gel gelelim bazı art niyetli kişiler, yerime kendi adamlarından birini getirip, hem bütçeyi ele geçirdikten sonra istedikleri gibi at oynatmak, hem de hazırladığım envanter ciltlerini inanılmaz kıskançlık duygularıyla çekemediklerinden yapılanları yok etmek ve devamlarının hazırlanmalarının önüne geçmek için beni görevimden aldırmaya çalıştılar.
Federasyona önce sahte imzalı dilekçeler, sonra yüzlerce imzalı dilekçeler verildi. Antalya’da oturdukları halde dağcılıkla alakası olmayan yüzlerce kişi, oluşturduğum altyapıda üç-beş dağcılık yaptıktan sonra dünyanın en hızlı dağcılarına dönüşüvermişlerdi!
Her şeyin “EN”i onlardı……
EN BÜYÜK DAĞCILAR…
EN BİLGİLİ DAĞCILAR…
EN BABACAN DAĞCILAR…
EN İYİ KAYA TIRMANICISI DAĞCILAR…
EN İYİ REHBER DAĞCILAR…
EN ÇOK OTOBÜS KALDIRAN DAĞCILAR…
EN İYİ FOTOĞRAF ÇEKEN DAĞCILAR…
EN, EN, EN……..
Sayın sayabildiğiniz kadar.
İŞTE BU “EN…….DAĞCILAR” TAM 17 YIL BENİ GÖREVİMDEN ALDIRMAYA ÇALIŞTILAR…
Ne federasyon kaldı, ne de Antalya Valiliği!
Devlet Bakanı bile devreye sokuldu.
Olmadı!
Yapamadılar; çünkü karşılarında bulunan ciltler dolusu dağ ve dağcılık envanterini aşamadılar.
Kolay mıydı gerçeği yalana dönüştürmek!
2006’da istifa ettikten sonra da yerime, yazdığım 20 cildin devamını getirecek bir kişi bile bulamadılar.
Dağcılığımızın dünyadaki yerini bilemem. Bu konuyu Federasyon Başkanı’na sormak gerekir düşüncesindeyim.
Dağcılık sporu birçok insanın bilmediği görmediği birçok zirveye ulaşma ve yeni yerler görmenin keyfini içerdiğini biliyoruz. Bu sporun insan psikolojisine kattıkları nedir? (Örneğin ayrıca karar alma, stresle başa çıkabilme, koordinasyon uyumu, hedef belirleme gibi insanın psikolojisini güçlendiren unsurlar üzerine etkisi nedir?)
Dağcılıkta, doğada kendinizle mücadele edersiniz. Bunu ilk söyleyen, Everest Dağı ‘na ilk kez ülkemizden tırmanan Nasuh Mahruki ‘dir. Doğa şartları izin verirse siz zirveyle buluşursunuz ki buna “dağ izin verirse” deniyor. Daima “ölmek yok dönmek var” ilkesiyle hareket ettim. 2000 yılında Ağrı Dağı’na tırmanırken 5095. metrede hava bir patladı ki sormayın. Göz gözü görmüyor! Etraf sis ve siz buzul üstündesiniz. Zirveye çıksak bile hiçbir manzara görmemiz mümkün olmadığı gibi, 1985’de fırtınada zirve yolunda ölen iki genç kız gibi ölmemiz işten bile değil!
“Dönelim”dedim, bu teklifim büyük tepki çekti. Hatta gruptan birisi “bir daha gelemeyiz; ölümüne gidip çıkalım”demez mi! Haydi 5095 metrede tartışma! Sonunda geri dönülme kararı alındı ama bana hem dağda, hem de aşağıda çok kızdılardı.
Varsın kızsınlar!
Bugün hepimiz hayattayız ya asıl önemli olan o. Zirve psikolojik olarak her zaman çağırır ama siz, doğru karar verip, şartlar izin vermiyorsa inmeyi tercih etmelisiniz. Bunu uygulamanız halinde gündelik yaşamınızda da doğru kararlara imza atarsınız.
Antalya Dağcılık Platformu olarak Dağcılık sporuna gönül verenler arasında bir hizmet ödülü de veriyorsunuz. Bu ödül Manisa’ da Bedriye Aksakal öğretmenimize takdim edilecek. Bize bu konuda süreci anlatır mısınız; özellikle öğretmenizin ‘Türkiye’ nin İlk Dağcı Şehidi, Engin Kongar’ üzerine kitabından da söz ederek düşüncelerinizi paylaşır mısınız?
1986-2006 yılları arasında, 20 yıl 4 ay süren Dağcılık Federasyonu Antalya İl Temsilciliği görev dönemimde 20 cilt dağ ve dağcılık envanteri hazırladığımı biliyorsunuz. 2013’de bir tane daha ekledim, oldu hepsi 21. Sonra dijital ortam geliştiği için cilt yapmayarak elektronik ortamda DVD içinde topladım. Böylece Antalya’da oluşan dağcılık altyapısı sayesinde, o altyapı üstünde dağcılık kulüpleri, dağcılık grupları ve kurumlar içinde dağcılık kolları-şubeleri kuruldu.
Bütün bunlar olurken bırakın ödülü, ne Dağcılık Federasyonu ‘ndan, ne dağcılık kulüplerinden, ne de resmi kurumlardan kuru bir teşekkür bile almadım.
Tek bir Dağcılık Federasyonu başkanı eline alıp da “yahu şu envanter ciltleri neymiş de ben de bakıp inceleyeyim ve federasyon camiasında daha iyilerinin yapımını teşvik edeyim ” dememiştir. ……
O zaman kendikendime karar verdim; kararım şuydu:
— Hiç değilse dağcılık camiamızda başarıları yetkililerce bir türlü görülemeyen, görülememiş dağcı ve doğaseverler benim gibi kuru teşekkürsüz dahi kalmasın, ödüllerini de vermiş olayım!
Bakıyorsunuz sırf Everest’e çıktı diye Arçelik’in CEO’su tebrik ediliyor ama, sadece Manisa’nın değil tüm dağcılığımızın ilk faaliyetlerini kitaplaştıran Sayın Ali Haydar Aksakal’ı, dağlara çıkmakla kalmayıp dağların mitolojik ve tarihi özelliklerini de araştırıp Facebook’ta paylaşan Sayın cumhur Kavcak’ı, dağların doğal güzelliklerinin korunması için uğraş veren Sayın Yavuz Alnıak’ı, sabahtan akşama dağcılık yaptıktan sonra gece nöbetine giden Sevgili Zeynep Çelik’i gören yok.
Bir başka örnek, Sayın Melek Kıyı Aydın ki 81 ilimizde 81 zirveye çıktı; mümkün mertebe en yüksek zirvelerdi; çıkamadıysa mutlaka sebebi vardı. Kendisinin tebrik edildiğini duymadım. Dağcılık kulüpleri de öyle. Hep başarılı dağcılık diye Ağrı’ya, 7000’lik Pamir Dağları’na ve himalayalar’a bakıyorlar.
Ve altyapıdaki başarıları görmüyorlar.
İşte onları ben görerek ödüllendiriyorum.
Ödülleri tamamen kendi maddi imkanlarımdan karşılıyorum ki gümüş antika liradan tutun, çeyrek altına kadar değişiyor. Bedriye Hocamız hem Türkiye ‘nin ilk dağcı kaybı ENGİN Kongar’ı, hem de ülkemizin ilk dağcılarından Manisa Tarzanı’nı kitaplaştırdığı için kendilerini ayrı ayrı iki çeyrek altınla haddim olmayarak ödüllendirdim.
Manisa’ da bir Tarzan vardı, iyi bir dağcıydı, çevreciydi; önceki bir ödülünüz Haydar Aksakal ağabeyimize verilmişti ve kendisi Tarzan’ ı tanıyor biliyordu. Manisa Tarzanı konusundaki düşüncelerinizi alabilir miyim; acaba Manisa Tarzan’ ı ülkemizde dağcılık sporu ve çevre hassasiyetinin geliştirilmesinde bir rol model oluşturabilir mi?..
Manisa Tarzanı’ı Sayın Bedriye Aksakal tarafından kitaplaştırıldı; ama, Tarzan’la asıl dağlara giden Ali Haydar Aksakal Hocamız. “TARZAN”kitabında inanın hepsi yazıyor. Okursanız hepsini göreceksiniz.
Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim
(A. Kemal Güneş-Osman Özbaş)