DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

“ÜÇ EVRİM, ÜÇ ÜRETİM: PARŞÖMENİN DEĞİŞEN YÜZÜ”

Yayınlanma Tarihi : Google News
“ÜÇ EVRİM, ÜÇ ÜRETİM: PARŞÖMENİN DEĞİŞEN YÜZÜ”

Hollanda’da yaşayan Türk gazeteci İlhan Karaçay Bergama’dan Hollanda’ya gelen Uğur Ural ile parşömenin değişen yüzüne ilişkin bir röportaj yaptı. Röportaj ve konuya ilişkin bilgileri derleyen İlhan Karaçay’ın yazısını yayımlıyoruz:

PARŞÖMENİN TARİHÇESİ VE GELENEKSEL KULLANIMI

Parşömenci ve eğitimci Uğur Ural’a göre, parşömen kağıdı, M.Ö. 2’nci yüzyılda, antik Mısır ve Mezopotamya’da kullanılmaya başlanmıştır. İlk parşömenler, halk dilinde ‘saz’ olarak bilinen papirüsün yerini alarak daha dayanıklı ve daha kaliteli bir yazı malzemesi olarak tercih edilmiştir.

Parşömen kağıdının hikayesi konusunda pek çok farklı inanç olsa da, bunlardan en yaygını parşömeni bir kütüphane müdürü olan Krastek’in bulmuş olduğudur. Antik Yunan efsanesinde anlatılana göre, o dönemlerde Bergama Kütüphanesi giderek genişliyordu. Bunun üzerine Mısır Kralı Bergama Kütüphanesi’nin dönemin en geniş kütüphanelerinden olan İskenderiye kütüphanesini geçmesinden korkarak Bergama’ya yapılan papirüs ihracatına son verdi. O zamanlar Pergamon’un krallığını yapan II. Eumenes, halkından bir kağıt icat etmelerini istedi. Kağıdı icat eden kişiye büyük ödüller vaat edilmişti. Bunun üzerine Krastek deri parçalarını kurutup üzerine yazı yazılmaya ve çizim yapılmaya hazır hale getirmiş ve krala sunmuştur.

İlk bulunma yeri Bergama olsa da M.Ö II. Yüzyıldan itibaren bütün dünyaya yayılan parşömen kağıdı, IV. Yüzyıla kadar papirüs ile birlikte yaygın bir şekilde kullanılmaya devam etmiştir. Parşömen kağıdı, yırtılamaması, yanmaması, çok dayanıklı olması ve hayvanların bulunduğu her yerde kolayca üretilebilmesi gibi özellikleri göz önünde bulundurularak kısa sürede çok hızlı bir şekilde dünyaya yayılabilmiştir. Günümüzde de farklı şekillerde bile olsa parşömen kağıdı hâlâ karşımıza çıkabilmektedir. Parşömen hangi uygarlığa aittir ve parşömen nerede icat edildi sorularına cevap olarak, parşömenin Mısır’ın Bergama kentinde icat edildiğini söylemek yeterli olacaktır.

Afbeelding met kleding, persoon, tekst, person Automatisch gegenereerde beschrijving

…VE PARŞÖMENİN TARİHİ

Bergama, antik dönemde Pergamon olarak bilinen, bugün Türkiye’nin İzmir iline bağlı bir ilçedir. Pergamon, Helenistik dönemde önemli bir Yunan şehri olarak bilinir, ancak aynı zamanda çeşitli kültürel etkilerin de kesişim noktasında yer almıştır. Bu nedenle, Bergama’nın hem Yunan hem de diğer kültürel unsurlarla ilişkilendirilmesi doğaldır.

PERGAMON’UN TARİHİ

Helenistik Dönem: Pergamon, MÖ 4. yüzyılın sonlarına doğru Büyük İskender’in generallerinden biri olan Lysimachos’un kontrolüne geçti. Lysimachos’un ölümünden sonra şehir, MÖ 3. yüzyılda Attalos Hanedanı tarafından yönetilmeye başladı ve Pergamon Krallığı’nın başkenti oldu. Bu dönemde şehir, önemli bir kültür, sanat ve bilim merkezi haline geldi. Büyük bir kütüphane inşa edildi, ki bu kütüphane, İskenderiye Kütüphanesi’yle rekabet eder durumdaydı.

Parşömen İcadı: Pergamon, parşömen üretimi ile ünlüdür. Geleneksel papirüsün yerini alan bu yazı malzemesi, hayvan derisinden üretiliyordu. Parşömenin icadının, Mısır’ın İskenderiye Kütüphanesi’ne papirus ihracını yasaklamasıyla bağlantılı olduğu ve bunun üzerine Pergamon’da alternatif bir yazı malzemesi olarak parşömenin geliştirildiği anlatılır.

BERGAMA’NIN MISIR İLE İLİŞKİSİ

Mısır Kültürel Etkileri: Bergama’nın bir Mısır şehri olduğuna dair iddia, büyük olasılıkla şehrin Mısır ile olan kültürel etkileşimlerinden kaynaklanmaktadır. Pergamon Krallığı, Helenistik dünyada önemli bir güçtü ve bu dönemdeki şehirler arasında kültürel alışverişler oldukça yaygındı. Pergamon’da Mısır tanrılarına adanmış tapınaklar bulunmuş, Mısır dini ve kültürü de buraya nüfuz etmiştir. Bununla birlikte, Pergamon hiçbir zaman bir Mısır şehri olmadı, ancak Mısır kültürünün etkisi altında kalmıştır.

Muhteşem bir hikayeye sahip olan ve dinleyenleri, okuyanları etkisi altına bırakan parşömenin hikayesi, insanları tarihte uzun ve eşsiz bir yolculuğa çıkarıyor ve o yolculukta önemli bir ders de veriyor. Antik bir söylenceye göre bilime sanata yazıya çok önem verildiği bir dönemde, en zor anda keşfediliyor parşömen. Mısır Kralının Pergamon Krallığına papirüsü yasaklaması ile doğuyor parşömenin icadı. MÖ 2. yüzyıllarda Neleus adında ünlü bir koleksiyoncu kendi koleksiyonunu açık arttırma ile satışa çıkarıyor. Bu açık arttırmaya Pergamon Krallığının Akropol Kütüphane müdürü Sardesli Krates ve Mısır krallığının İskenderiye Kütüphane müdürü de katılıyor. Pergamon Krallığı ise 2. Eumenes ile en görkemli dönemini yaşıyor ve oldukça varlıklı bir krallık. Pergamon kralı 2. Eumenes ise sanata bilime, yazıta, sanata çok önem veren bir kral. O dönemlerde de Pergamon kütüphanesi ile İskenderiye kütüphanesi arasında bilgi ve sanat için kıyasıya mücadele veriliyor. İki büyük kütüphaneye sahip olan krallıkların katıldığı açık arttırma da Pergamon krallığının Akropol Kütüphane müdürü Sardesli Krates’ten şaşırtıcı ve beklenmedik bir teklif sunuyor. Akropol Kütüphane müdürü Sardesli Krates koleksiyon sahibi Nelaus’a sunuduğu teklifte ne kadar yazıt eser varsa ağırlığınca altın teklif ediyor. Akropol Kütüphanesinin bu teklifinden sonra İskenderiye kütüphane müdürü ise bu teklifin üstüne çıkamıyor ve oradan hiçbir şey almadan eli boş ayrılıyor. Pergamon Krallığı ise bütün eserlere materyallere sahip oluyor. İskenderiye Kütüphane müdürü Mısıra dönünce yaşadıklarını anlatıyor ve o dönemde büyük yankı yaratıyor. Mısır krallı ise bu olayı kabullenemiyor ve Pergamon krallığının bilimde sanatta gerilemesi için papirüs ihracatını yasaklıyor. Mısırın bu ambargosundan sonra Pergamon Krallığı bir dönem kağıtsız kalıyor. Yazı materyali için çözüm arayan Pergamon kralı 2. Eumenes ise yanına hemen o dönemin sanatçıları ve aynı zamanda bilim insanları olan Sardesli Krates ve Eradikosu çağırttırıyor. Kral 2. Eumenes huzuruna gelen iki sanatçıdan üzerine yazı yazılabilecek bir materyal bulmalarını istiyor. Kısa bir süre sonra iki sanatçı krala keçi ve oğlak derisinden gerilip kurutularak hazırlanmış yazı mataryali parşömeni getiriyorlar. Yazı yazmaya elverişli bu materyale Bergama ağıdı “Pergamie Charte” adını veriyorlar. Bu şekilde bilgilerin korunmasına ve kitap sayısının artırılmasına önem veren Pergamon’un İskenderiye Kütüphanesi ile olan bilgi ve en çok kitaba sahip olma mücadelesi parşömen kağıdının doğuşuna vesile oluyor. Kağıtçılık tarihi için bir dönemeç noktası olan ve yazı tarihinde yeni bir dönemin kapılarını açan parşömen kültürel gelişiminde başlıca adımlarından oluşmuştur. Parşömenin parçalarının birbirine bağlanması ile Roma kodeksi oluşmuş ve bu şekilde sayfalardan oluşan kitabın doğuşuna sebep olmuştur.

PARŞÖMENİN YAPIM SERÜVENİ

Parşömenin yapımında deriyi kağıt haline getirilen süreçte 6 malzeme kullanılıyor bunlar kavele sehpası, kavelete bıçağı, kireç, germe tahtası, deri sıyırma kılıcı ve zımparadır. Uzun işçilik ve emek isteyen parşömenin yapımında hayvan derisi kullanılmaktadır. Hayvanlardan alınan deri öncelikle temizleme işlemine tâbi tutulmaktadır. Bu işlem sırasında deri öncelikle kirece yatırılır ve ardından yağ, kıl ve fazlalık etlerinden arındırılır. Temizlenen deri yazıma uygun hale getirilebilmesi için gerilerek kurumaya bırakılır. Kuruyan ve gerilen deri son olarak zımparalanarak yazıma uygun hale getirilir. İlk başta sarı olan deri köklerinden iyice sıyırıldığı zaman beyaz kağıt rengini almaktadır. Zor ve yorucu bir iş olan parşömen kağıdının yapım süresi ise 20-25 gün civarındadır.

KİL TABLETLER

Eski Mezopotamya uygarlıklarında yazı malzemesi olarak kil tabletler (levhalar) kullanılmıştır. Çiviyazısı olarak adlandırılan yazı, üçgen kesitli tahta veya metal bir çubuk yardımıyla yüzeyi düzleştirilmiş ince bir yaş kil levha üzerine bastırılarak yazılır ve ardından tablet güneşte kurutulur veya pişirilirdi. Çok sayıda kil tabletten oluşan kitap niteliğinde tablet dizileri de oluşturulmuştur. Kullanılan yazı malzemesi pişmiş toprak olduğundan binlerce yıl bozulmadan kalmış ve eski Mezopotamya uygarlıklarına ilişkin çok sayıda tablet günümüze kadar ulaşmıştır.

PAPİRÜS

Eski Mısır uygarlıklarında yazı malzemesi üretmek için Nil Nehri kenarında yetişen bir kamış türü olan papirüs (Cyperus papyrus) bitkisi kullanılmıştır. Bu bitkinin gövdesinin dış kabuğu soyulduktan sonra iç kısımdan kesilen ince şeritler düzgün bir yüzey üzerine yan yana ve bitişik bir biçimde dizildikten sonra bunun üzerine dik yönde ikinci bir sıra eklenir. Daha sonra üzerine basınç uygulanır ve bitkinin yapışkan özsuyu iki katmanı birbirine yapıştırır. Elde edilen papirüs yüzey pürüzler gidermek için tokmakla dövülür, gerektiğinde birkaç kez zamk çözeltisine batırılarak tutkallanır ve sürtme ile cilalandıktan sonra yazı malzemesi olarak kullanılır. Papirüs yüzeyler istenilen ende ve boyda üretilebildiği gibi yan yana yapıştırılarak elde edilen uzun papirüs şeritleri üzerine yazılan kitaplar rulo haline getirilerek saklanırdı. Ünlü İskenderiye Kütüphanesi papirüs üzerine yazılmış kitap rulolarından oluşmuştu.

Papirüsler organik kökenli olduğundan zaman içinde çürüyerek bozulmuş ve erken Mısır dönemine ilişkin örneklerin büyük bir çoğunluğu günümüze ulaşamamıştır.

KÂĞIDIN BULUNUŞU VE YAYILIŞI

Kâğıdın esas bileşeni bütün bitkilerin temel yapıtaşı olan selülozdur. Kâğıt, selüloz esaslı bitkisel liflerin dövülmesi sonucunda elde edilen “kâğıt hamuru”nun bir süzgeç üzerinde keçeleşmesi ve sonra da bu yaş tabakanın kurutulmasıyla elde edilen düzgün bir levhadır. Buna göre ilke olarak her türlü bitkisel liften kâğıt elde edilebilir. Selülozik bitkisel liflerden yola çıkılarak ilk kâğıdın 105 yılında Çin’de Leiyang kentinde Ts’ai Lun tarafından elde edildiği kabul edilmektedir. Ts’ai Lun ağaç kabuklarını uzun süre kaynatıp bir havan içinde döverek elde ettiği hamuru kumaştan bir süzgeç üzerine yayıp suyu süzüldükten sonra elde ettiği tabakayı güneşte kurutarak ilk kâğıdı elde etmiştir.

UZAKDOĞUDA GELENEKSEL KÂĞIT ÜRETİMİ

Kâğıt dutunun yıllık sürgünleri sonbaharda kesilip demetlenir ve işlenecekleri yere taşınır. Bitkilerin kabuklarının yumuşaması için dallar su ile kaynatılır veya birkaç gün suda bekletilir. Bunun ardından kabuklar keskin bir bıçakla soyularak güneşte kurutulur ve demetlenerek kullanılacakları güne kadar saklanır. Kabuklar işleneceği zaman akarsuda yumuşatılır ve işe yaramayan dış kabuklar soyularak atılır. Daha sonra kâğıt üretimine yarayan lifsel yapılı iç kabuklar şerit biçiminde soyulur, kül suyu (kalevi) ile ıslatılır ve çubuklara asılarak kurutulur.

Kuruyan iç kabuklar akarsuda yeniden yıkanır ve kül suyu ile kaynatılarak lifsel hücrelerin birbirinden ayrılması sağlanır. Kaynatılan ve yarı hamur durumuna gelen kabuklar, içi kumaş kaplı sepetlere konularak akarsuda yıkanır ve bu sırada kabuk parçaları ve sert lifler gibi safsızlıklar elle ayıklanır. Daha sonra taş veya kalın meşe masalar üzerinde ağır sopalarla veya tokmaklarla dövülerek hamur haline getirilir.

Afbeelding met wasdroger, overdekt, gemodelleerd Beschrijving automatisch gegenereerd met gemiddelde betrouwbaarheid

Hazırlanan kâğıt hamuru bir tekne içinde sulandırılır. İç tutkallayıcı olarak bitki köklerinden elde edilen ve “neri” adı verilen madde katılıp iyice karıştırılır. İnce bambu tellerinden yapılmış sığ bir elek kâğıt hamuruna daldırılıp kaldırılır, su süzülür ve elek üzerinde kâğıt tabakası oluşur. Oluşan kâğıt tabakaları süzgeçten alınarak bir tahta üzerine yığılır. Ertesi günü üzerine ikinci bir tahta konulup preslenerek fazla suyu giderilir. Yaş kâğıt tabakaları eğimli bir kurutma tahtası üzerine fırça ile yapıştırılarak güneşte kurutulur. Kuruyan kâğıtların kenarları kesilerek düzeltilir ve yüzeyleri perdahlanır. Kuruyan ve yüzeyi perdahlanan kâğıtlar satış için paketlenir.

İSLAM DÜNYASINDA KÂĞIT ÜRETİMİ

Talas Savaşı’nda esir alınan Çinli kâğıt ustalarının eliyle 751’de Semerkand’da kâğıt üretimine başlandı. Kâğıt buradan batıya doğru yoluna devam etmekle birlikte Semerkand yüzlerce yıl önemli bir kâğıt üretim merkezi olma özelliğini sürdürdü. Kâğıt üretimi İslam dünyasında yaygınlaştı ve buradan Avrupa’ya doğru yayılmayı sürdürdü. Semerkand’ın ardından 10. yüzyılda Ortadoğuda ve Mısır’da bol miktarda kâğıt üretilmeye başlandı ve kâğıt gündelik yaşamın bir parçası haline geldi. İranlı gezgin Nâsır-ı Hüsrev 1035’de Kahire’yi ziyaret ettiğinde kâğıdın alışverişte paketleme için kullanıldığını ve daha sonra bunların geri dönüşüme sokulduğunu görmüştür.

Ortadoğuda kâğıt üretimine önemli yenilikler getirildi. Bunlar: (1) Batıda Çin’deki kâğıt dutu gibi bitkilerin bulunmaması nedeniyle hammadde olarak önce keten, kenevir ile pamuk artıklarının ve ardından keten ve pamuktan yapılmış eski paçavraların kullanılmaya başlanması, (2) keten, kenevir ve pamuk liflerinin veya bunlardan yapılmış paçavraların önce ıslak olarak mayalanmaya bırakılıp ardından kül suyu veya kireç suyu gibi bir alkali ile kaynatılarak beyazlatılmasının ve yumuşayarak liflerinin ayrışmasının sağlanması, (3) hamur hazırlamada yağ çıkarmak için eskiden beri bilinen dikey taşlı değirmenlerin kullanılmaya başlaması ve (4) yazı yazmak için daha iyi bir yüzey sağlamak üzere nişasta ile yüzey tutkallamasının ve ardından aharlama işleminin yapılmasıdır.

Türkçedeki kâğıt sözcüğünün kaynağı konusunda çeşitli görüşler vardır. Bunlardan birine göre Orta Asya’daki çeşitli Türk dillerinde ağaç kabuğu anlamına gelen kagat, kagas, kagaz, kağaz gibi sözcüklerden kaynaklanmıştır. Başka bir görüşe göre Uygurlar ipek liflerini tokmaklayarak elde ettikleri safihaya kakmak fiilinden türeyen ve vurmak veya tokmaklamak anlamına gelen kakat adını vermişlerdir. Bu sözcük zaman içinde değişerek kagat ve kâğıt biçimine gelmiştir.

AVRUPADA KÂĞIT ÜRETİMİ

Kâğıt yapımı bir yandan Avrupa’da yayılırken öte yandan da üretim yöntemleri ile kâğıthanelerin yapısı kalıplaşmış ve üretim 14-19. yüzyıllar arasındaki dönemde hemen hemen hiçbir değişikliğe uğramadan sürmüştür. Kâğıt üretimi temel olarak üç aşamadan oluşur.

Birinci aşaması pamuklu paçavraların bir dibek içinde ve su akımı altında bir tokmakla uzun süre dövülerek kâğıt hamurunun hazırlanmasıdır. Başlangıçta dövme işlemi taş dibekler içinde tahta tokmaklarla ve elle yapılırken zamanla tokmakların çalıştırılması için değişik yöntemler geliştirilmiştir.

Afbeelding met wiel, transport, timmerhout, houten Automatisch gegenereerde beschrijving

Bunun için hem Doğuda ve hem de Avrupa’da yaygın olarak kullanılan esas yöntem su çarklarıdır. Burada dikey bir su çarkı tarafından çevrilen ve üzerinde tırnaklar (kamlar) bulunan uzun bir mil vardır. Birer eksene bağlı olan tokmaklar mil üzerindeki tırnaklar (kamlar) tarafından kaldırılırlar ve kol tırnaktan kurtulunca tokmak düşer. İkinci aşama kâğıt tabakasının elde edilmesidir. Bunun için dibeklerden alınarak sulandırılan kâğıt hamuru hafifçe ısıtılır. Bundan sonra birbiriyle uyum içinde çalışan üç kişilik ekip tarafından kâğıt tabakaları elde edilir. Tekneci elindeki eleği tekneye daldırarak uygun miktarda hamuru eleğe aldıktan sonra ileri geri ve sağa sola sallayarak kâğıt hamurunun düzgün bir biçimde yayılmasını sağlar. Bu sırada hamuru içindeki su süzülürken selüloz lifleri de keçeleşerek kâğıt tabakasını oluşturur. Tekneci eleği çalışma arkadaşına aktarır ve kendisi başka bir elekle işlemi tekrarlarken çalışma arkadaşı elekte oluşan kâğıt tabakasını bundan biraz daha büyük bir keçe üzerine bastırarak aktarır, eleği yıkar ve tekneciye geri verir. Böylece aralarında keçeler olmak üzere biriken “kâğıt mengenesi” adı verilen preste sıkılır. Üçüncü kişi olan presçi ve ayırıcı, preslenen kâğıtları keçelerden ayırır ve bunlar yeniden preslenir. Ardından kâğıtlar birbirinden ayrılarak kâğıthanenin üst katındaki iplere asılarak kurutulur. Üçüncü aşama ise yüzey tutkallamasıdır. Kâğıt ilk elde edildiği haliyle çok emicidir ve düzgün bir yüzeye sahip değildir. Bu nedenle üzerine mürekkep ile yazı yazıldığında mürekkep dağılır. Bunu önlemek için kurutulan kâğıt tabakalarının yüzeylerine dış tutkallama yapılır.

Avrupa’da üretilen kâğıdın çok büyük bir bölümü baskı için kullanıldığından yüzeyin emiciliği fazla bir önem taşımamakla birlikte, yazma kitapların yaygın olduğu Doğuda kâğıdın yüzeyinin emici olmaması hem kamış kalemin kolayca hareket ederek kayması hem de yanlış yazılan harf veya sözcüklerin silinerek düzeltilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu amaçla kâğıt yüzeyine uygulanan işleme “aharlama” ve ardından yapılan parlatmaya da “mühreleme” adı verilir.

KÂĞIT MAKİNESİNİN DOĞUŞU

Matbaanın gelişimi kâğıt talebini hızla artırmış, artık geleneksel yöntemlerle elde edilen kâğıt miktarı talebi karşılayamaz duruma gelmiş ve bu durum kâğıt üretiminin makineleşmesine yol açmıştır. Fransa’da Léger Didot’nun kâğıthanesinde çalışan Nicolas Louis Robert, istenilen uzunlukta kâğıt yapabilen sonsuz süzgeçli bir makine yaparak 1798’de patentini aldı. Makinenin süzgeç uzunluğu 260 cm ve eni de 61 cm idi. Patentini gerçekleştirme olanağı olmayan Robert bunu 1800’de patronu Léger Didot’ya sattı ve o da İngiltere’ye giderek kayınbiraderi John Gamble aracılığı ile makinenin yapımını Londralı Henry ve Sealy Fourdrinier kardeşlerin fabrikasına havale etti. Makine burada usta Bryan Donkin tarafından geliştirildi ve eni 80 cm’ye çıkartıldı. Fourdrinier, firması adına inşa ettiği ilk makineyi 1804’de ve ikincisini de 1807’de kurarak çalıştırdı. 1850’ye gelindiğinde İngiltere’de 322, İskoçya’da 58, İrlanda’da 33, Fransa’da 210 ve Almanya’da 140, Avusturya’da 49 ve Rusya’da 24 tane kâğıt makinesi çalışıyordu. Kâğıt makinelerinin enleri giderek genişlediği gibi boyları da giderek uzamış, 1833’de buharla ısıtılan sıcak kurutma silindirleri ve kâğıdın kalınlığını homojen bir hale getirip kırışıklıkları gidermek için kalenderleme silindirleri eklenmiştir.

MEKANİK ODUN HAMURU VE SELÜLOZ ELDESİ

Artan kâğıt tüketimi karşısında başlıca hammadde olan paçavranın sağlanması konusunda önemli sıkıntılar ortaya çıktı ve bu durum yeni arayışlara yol açtı. Bu arayışlar sonucunda iki yol ortaya çıktı. Bunlardan birincisi odunun doğrudan doğruya öğütülüp elde edilen liflerden kâğıt hamuru elde edilmesi ve ikincisi de odunda ve bitkilerde bulunan selüloz dışındaki maddelerin kimyasal yoldan çözülüp alınarak selülozun elde edilmesidir.

Alman Friedrich Gottlob Keller 1845’de doğrudan odundan elde edilen mekanik odun hamurundan kâğıt üretimine ilişkin patentini aldı. Kısa bir süre sonra 1852’de Heinrich Voelter’in fabrikasında mekanik odun hamurunun üretimine başlandı.

Kimyasal yoldan selüloz elde edilmesine ilişkin çalışmalar da ilerledi. Fransız Charles Mellier 1852’de samanı, kapalı ve döner bir kazan içinde yüksek sıcaklıkta ve yüksek buhar basıncında sodyum hidroksit ile pişirerek samanın içinde bulunan selüloz dışındaki maddeleri çözüp alarak “saman selülozu”nu elde etti.

YORUM YAP