EĞİTİMDİR Kİ BİR MİLLETİ YA ÖZGÜR, BAĞIMSIZ, YÜKSEK BİR TOPLULUK HALİNDE YAŞATIR; YA DA BİR MİLLETİ ESARET VE SEFALETE TERK EDER.” GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Öğrenemeyen öğrenci yoktur, öğretemeyen öğretmen vardır. İnsanlarda kişisel farklılıklar vardır, kimi bir defada anlar kimi de birkaç defada anlar ama sonuçta söyleneni anlarlar ve öğrenirler. İnsanoğlu vahşi hayvan yavrusunu bile eğitebiliyorken insan yavrusunun eğitilmemesi imkansızdır.
Öğretmen ders anlatırken en zayıf öğrenciye göre davranmak zorundadır, aynı konuyu bir defada değil birkaç defada anlayan öğrencilerin seviyesini göz önüne salarak devamlı tekrar metodunu uygulamak zorunda kalabilir. Öğretmenlik sabır işidir, öğretmek bizim asil görevimizdir, konuları öğrenme zorluğunu yaşayan bazı öğrencilerimizin hırsıyla gayret ederek zamanla başarılı olduklarına şahit olmuştum, sıradan bir öğrenci olan bir arkadaşım yıllar sonra karşıma bir Profesör olarak çıkmıştı. Okumaz dediğim bir öğrencimin Almanya’da Berlin Üniversitesinde Akademisyen olduğunu öğrenince fikirlerim değişmişti.
Giresun- Görele Ticaret lisesinde görev yaparken bir gün derste: ” Anladınız mı uşaklar?” diye sorunca M.H. isimli öğrencim ayağa kalkarak: ” Anamasına anadım da kavrayamadum.” demişti. Meslek hayatımda tanıdığım ve öğretmenleri olmakla ve onlara hizmet etmekle gurur duyduğum öğrencilerimiz gerçekten çok zeki idiler, konuyu bir defada anlıyorlar, bir uygulama ile yetiniyorlardı. Öğrencilerime mahcup olmamak için öğrencilik hayatımda bile bu kadar fazla ders çalışmamıştım, geceleri geç saate kadar derse hazırlık yapıyordum. Öğleden önce yaptığım sınavlarda sınıftaki öğrencilerin tamamı on üzerinden on alıyorlardı ama öğleden sonra yaptığım sınavlarda notları düşüyor ve dokuz alıyorlardı. Sebebini sorunca M.E. isimli öğrencim şunları söylemişti: ” Hocam, öğleden sonraları bizim kafamız az çalışıyor, normal kişilerin seviyesine iniyor.” Bu öğrencilerimiz küçük okulun büyük öğrencileri idi, mesleğimde en mutlu yıllarımı bu okulda yaşadım, bir tane bile problem öğrencimiz yoktu, hepsi de başarılı oldular.
38 sene değişik illerde Ticaret Meslek Liselerinde öğretmenlik yaptım bunun 32 yılı yöneticilikle geçti, yaklaşık yirmi bin öğrencim oldu, her birinin hatırası vardır, bedenen onlardan uzağım ama ruhen hep yanlarındayım, hiç birisini de unutmadım, hepsini de ismen ve şahsen tanıyorum. Ben il ve ilçe merkezlerinde görev yaptım, köylerde ve bilhassa anarşinin kol gezdiği bölgelerimizde mezralarda okulunda Bayrağımızı dalgalandıran cesur yürek, çilekeş, fedakar öğretmenlerimizin haklarını ödeyemeyiz, onlar Türk Milli Eğitim Ordusunun rütbesiz ve adsız kahramanlarıdır, onlar gazi öğretmenlerimizdir. Bu kutsal görev uğrunda şehit olan genç öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum.
Aksaray’da görev yaparken Hasan Dağı eteklerindeki bir köye gitmiştik, okulda Müdür masası yoktu, tek Müdür- öğretmen ağaç kütüğünün üstünü düzeltip makam masası yapmış ve tahta bir sandalyede oturuyordu. Giresun- Görele ilçesi Derekuşçulu köyü Ortaokulunda tek odada üç sınıf öğrencileri bir arada eğitim ve öğretim görüyorlardı, Samsunlu Nevzat Bey hem Müdür ve hem de tek öğretmen olarak tüm derslere giriyordu, ikinci bir öğretmen yoktu. Bayrak direği olarak kocaman bir ağaç dalında Bayrağımız dalgalanıyordu.
Bir gün bir veli, yolda rastladığı Müdür Nevzat Bey’e oğlunun ders durumunu sorunca beraber okula giderek not defterlerine bakarak çocuğun durumunu söyler: ” Amca, senin oğlunun tüm dersleri zayıf sadece Bedeni iyi.” deyince veli ” Bedenide mi zayıf olsun, günde üç öğün sığır gibi yemek yiyor, üstelik günde iki buçuk lira da harçlık veriyorum.” der. Velimiz, Beden Eğitimi dersinin ismini Beden yani vücut anlamıştır.
Bizleri yetiştiren ve bugünlere getiren çok değerli öğretmenlerimize hürmetlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.