Son yazım 18 Eylül 2024’te çıkmış, ha bugün ha yarın derken yazmayalı 90 güne yaklaşmış. Oysa o kadar çok gündem ve konu var ki, erteleye erteleye birikti…
Bir de tersinden bakalım, yazıyoruz da ne oluyor?! Olan hiçbir şey yok ortada. Eski tas eski hamam… Değiştirebildiğimiz hiçbir şey yok, herkes bildiğini okuyor, herkes bildiğini yapıyor. Yazılan yazıların tesiri yok, etkisiz. Yazsak ne olur yazmasak ne… O nedenle uzunca bir süredir, yazıyla, haberle, sözle, konuşmayla hiçbir şey değişmiyor. Ama yine de içimizden gelen sese kulak verip oturuyoruz kağıdın kalemin başına.
***
Otopark otopark diye yıllardır yazıyoruz, düzelen bir şey yok… Her gün yeni bir maskaralık çıkıyor ortaya… Önceki gün arabamızı, yıllardır abonesi olduğum otoparka bıraktım. Geç vakitti. Tuvalet ihtiyacı için lavaboya gittim, kilitliydi. Görevli arkadaşa şuranın anahtarını ver de kullanayım dediğimde aldığım yanıt ilginçti: “Orayı depo yaptılar abi.” Şaşıp kaldım. Depo yapmak için bula bula tuvaleti bulmuşlar. İşte Büyüşehir Belediyesi BESOT şirketinin son “becerisi.”
İki yıl önce bir vesile ile Isparta’dan geçerken uğradığımız Isparta Belediyesi otoparkını anlatmış, bunu nasıl başarmışlar diye de tebrik etmiştim. Ana caddelere kurulan ve önünde su sebilleri olan geniş ve ücretsiz tuvaletleri anlatmıştım da, o günlerde yazığım gazetenin yönetimi, yazımdan o paragrafı çıkarmıştı. Ben de oraya bir daha yazmadım.
Bunları tekrar tekrar niye anlatıyorum… Devasa bir büyükşehirde bu basit sorunları çözmek bu kadar mı zor olabilir diye düşünüyorum… Olmayacak şeyler mi istiyoruz yoksa…
***
Spil dağı yolu yapıldı. Yaza söyleye, yolun tamiratı, tadilatı, genişletilmesi başarıldı. Güzel de oldu… Peki, güzelce yapılan o yolun trafik çizgilerini, orta refüj çizgilerini çizmek çok mu zor, bu kaçıncı yazışımız… Yol çizgileri olmalı ki, gelen araç ile giden aracın yolu belli olsun… Örneğin bu çok mu zor bir iş?
***
Geçen hafta içinde bir seminere katıldım. Kızım telefon etti, “Baba senin çok sevdiğin Mandıra Filozofu Müfit Can Saçıntı Manisa’ya gelmiş, kısa bir etkinlik/konuşma yapacakmış” deyince, söz konusu etkinliğe ben de gittim. Double Tree Hilton Otel’de teknoloji günleri otomasyon fuarı şeklinde fiyakalı adı olan bir etkinlik… Ama giremeyen bir pişman, girebilen bin pişman… Oraya arabayı koymak zor, çıkarmak biraz daha zor. Başında bir görevli yok, yönlendirici yok. Giriş biletini düğmeye basarak aldım. Çıkarken o bileti okutmak o kadar da kolay değildi. Arkamdaki beyefendi geldi, yardımcı oldu da, kartı zar zor okutabildik… Oh be dedik…
Çıkmasına çıktım da, keşke girmeseydim de dedim… Neden diyeceksiniz… Otopark ücreti 130 TL idi… Bir saatlik otopark ücreti 130 TL! Vah ki ne vah!
***
Ömrümün yarısından fazlasını geçirdiğim, en eski adıyla Uzun Çarşı, sonraki adıyla Dr. Sadık Ahmet Caddesi, şimdiki adıyla kuyumcular çarşısından bahsetmeden olmaz. Dün orada otururken, caddede kırmızı boya ile boyanmış, yalnızca toplu taşıma araçlarının geçtiği yola park edenleri uyaran belediye araçlarını görmeliydiniz… Zabıta araçların çıkardığı sesleri duyabilseydiniz… Bir bağırış, bir çağırış, bir hengame… Sonra? Sıfıra sıfır elde var sıfır… Aradan gelen 112 acil aracının acı acı sirenleri… Hiçbiri fayda etmedi… Bu, gün içerisinde tekrarlanan 10-15 olaydan sadee bir tanesi…
Vah, benim senelerimin geçtiği huzur dolu Uzun Çarşı…
***
Manisa Gazeteciler Cemiyeti’nin olağan genel kurulu gerçekleşti geçen hafta. Ben Cemiyet üyesi değilim ancak yıllardır şehrin yerel gazetelerinde yazılar yazan birisi olarak gözlemci olarak genel kurula katıldım. İki adaylı bir yarış vardı. Çekişmeliydi. Oylama sonunda, gazetecilik mesleğine yıllarca emek vermiş, değerli kardeşim Ali Filizkan’ın listesi daha az oy almış oldu… Diğer liste kazandı… Sevgili dostum Ali Filizkan, kongre sonunda centilmence bir konuşma yaparak, “Beni emekli eden arkadaşlara da teşekkürlerimi sunuyorum” dedi… Ben de, Ali Filizkan’a uzun, sağlık ve huzur dolu bir ömür diliyorum…
***
Burada keselim…
Gelecek yazımın konusu kaldırımlara park eden motosikletler, motorlu araçlara kapalı yaya yollarında vızır vızır gezen motosikletliler… Yani “yaya hakkını” hiçe sayan motorlar ve sürücüleri olsun…
Halil ÇINAR