Konuğum Engin Topuz. Engin Topuz yazar, Edebiyatın Kırklar Kulübü, Edebiyatın Haziran Mezarlığı, Flanör, Şimdi Uzaklardasın ve Potkal adlı eserlerin sahibi. Engin Topuz aynı zamanda bir edebiyat araştırmacısı. Kendisiyle Türkiye’ nin yazın dünyasında önemli bir yeri olan Yusuf Atılgan hakkında konuşacağız.
Röportajı hazırlayan Osman Özbaş.
Osman Özbaş:
Edebiyat tarihinde adı geçen Manisalı yazarlar denince ilk akla gelen isimlerden biri Yusuf Atılgan. Engin Topuz, siz Yusuf Atılgan çalıştınız. Yusuf Atılgan’ı Manisa’ya bağlayan nedir?.. Anayurt Oteli, yerel spor kulüpleriyle ilgisini de bu bağlamda anlatır mısınız?
Engin Topuz:
Yusuf Atılgan Türk Edebiyatında çok önemli bir insan. Manisa doğumlu, eserlerini Manisa’da yaşarken yazmış. 1921 doğumlu. Kısa süren öğretmenliğinden sonra 1946 ile 1976 yılları arasında köyde, Hacırahmanlı ‘da yaşadı. Edebi titizliği yanında günlük hayatına çok önem veren birisi. Hacırahmanlı Spor Kulübü’ nün kurdu. Futbol oynamayı çok seviyor. Kıraathanede gençlerle sohbet etmeyi çok seviyor. Sinemaya çok meraklı. Aynı zamanda çok okuyan birisi. Otuz yıllık bir dönemde, hem çiftçilik yaptı, bir yandan da eserlerini meydana getirdi. Aylak Adam 1959 ‘da Yunus Nadi Roman Ödülü’ nün kazandı, öyküleriyle ödüller aldı. 1973 yılında da Anayurt Oteli’ ni yazdı. Bu iki romanı Türk Edebiyatına geçmiş romanlardır. Bu iki romanı da köyde yazdı. Dönemin koşullarını da düşünürsek kendisinin edebi sesini duyurması bugün ki koşullara göre çok daha zordu. Buna rağmen, ödül almasına rağmen Hacırahmanlı’ dan ayrılmayı hiç düşünmedi. Ancak 1979 yılında Serpil Hanım ile evlendikten sonra İstanbul’a gitti. 1989 Yılında da İstanbul’ da hayatını kaybetti. Yusuf Atılgan Türk Edebiyatına iki buçuk roman bıraktı. Son romanı Canistan’ ı bitiremedi; bir de öyküleri var. Hakkında seminerler, toplantılar yapılan bir yazar; Anayurt Oteli filme de çekildi.
Osman Özbaş:
Yusuf Atılgan yazın konusunda çok titiz bir insan dediniz; buna örnekler verebilir misiniz, ayrıca Anayurt Oteli kitabını yetmişli yıllarda diğerlerinden farklı kılan yazın dili yanında ( ‘ve’ bağlacı kullanımı gibi) ile Zebercet karakterinin özgün kişiliği de rol oynuyor.
Engin Topuz:
Yusuf Atılgan çok titiz yazan birisi. Mesela 1970 ‘li yıllarda sadece teknik olarak William Faulkner’ in Döşeğimde Ölürken romanına benzettiği için, o sırada yazmakta olduğu ‘Eşek sırtında saksağan’ ocağa atıp yazıyor!
Yusuf Atılgan’a bazı arkadaşları çalakalem yaz, sonra üstünden geçersin, diyor. Ama o öyle yapmıyor. Bir cümle üzerinde sürekli uğraşıyor, cümleyi bitirdikten sonra geriye dönmek istemiyor, bu da onun titizliğiyle ilgili. ‘Ve’ bağlacını da kullanmayı pek sevmediğini görüyoruz. Örneğin öykülerinin hiçbirinde ‘ve’ bağlacını kullanmamış. Ben hepsini inceledim. Burada şöyle yola çıktım, oğlu Mehmet Atılgan, onun bir röportajında babasının kendisine söylediğini iletiyordu Aylak Adam romanında, ‘‘bir kez ‘ve’ bağlacı kullandım keşke onu da kullanmasaydım’’ dediğini iletmiş, ben de kitabı inceledim, ‘ve’ bağlacını hiç rastlamadım, sadece bir yerde İngilizcesi geçiyor; bir filimden bahsediliyor sinemada, orada ‘and’ kelimesi geçiyor; büyük ihtimalle bunu ifade ediyordu. Anayurt Oteli’ nde de çok fazla yok. İki tane masalı var, orada da rastlamıyoruz. Bu anlamda oldukça titiz; örneğin Anayurt Oteli’ nde sevgiyi, sevgisiz kalan, yabancılaşan Zebercet’i anlatıyor biliyorsunuz, işte o kitapta da ‘sevgi’ kelimesini hiç kullanmamış. Yani bunun bilinçli yapıyor, bu da onun titizliğiyle ilgili bir şey. (18:29)
Osman Özbaş:
Yusuf Atılgan kitaplarında bu yabancılaşma imgesini biraz daha açabilir miyiz?
Engin Topuz:
Yusuf Atılgan’ ın romanlarında ‘yabancılaşma’ ana eksen, Aylak Adam’ da da aynı şeyi görüyoruz; Aylak Adam’ la birlikte aslında bir ‘üçleme’ düşünmüş Yusuf Atılgan: Aylak Adam bir şehir romanı; Anayurt Oteli bir kasaba romanı; Canistan ise bir köy romanı olarak yazılmış ama tamamlanamamış. Üç eserde de bu yabancılaşmayı görüyoruz. Aylak Adam’ daki ‘C’ karakteri ki isim bile vermemiş karaktere, sadece bir harfle ifade ediyor yazar, babasından kalan parayla geçinen, çalışmayan, aylak bir adam! Ama aynı zamanda entelektüel bir adam; bir tutunma mücadelesi yaşıyor aslında. Kendisi gibi olan bir kadını arayan C karakteri anlatılıyor. Çevresindeki insanları toplumu sürekli olarak eleştiren, ezber davranışlar yaptıklarını söyleyen, bundan sıkıntı duyan bir karakter. Anayurt Oteli’ ne geldiğimiz zaman, orada otelde yaşayan, kâtiplik yapan ve bütün dünyası otelden ibaret olan, dış dünyayla bağlantısı çok az olan, sadece belli günlerde traş olmak için ya da lokantaya gitmek için ancak otelden çıkan; ve bir süre sonra onları da yapmayan, tamamen otele kapanan bir Zebercet karakteri var. Anayurt Oteli aslında Manisa’ da eskiden gerçekte de var olan bir otel. Manisa’da, doğumevinden aşağı inerken, sağ tarafta şimdiki yerinde bir apartman olan yer, vaktiyle oteldi. Yusuf Atılgan, romanı Anavatan Oteli diye yazıyor, fakat bilgi yayınevinin önerisiyle Anayurt Oteli’ ne çeviriyor ismini. Zebercet ismi de gerçekten var. O otelde birkaç kez Yusuf Atılgan kalmış; otelin sahibinin adı Zebercet’ miş, enterasan bir isim, başka yerde rastlamadım. Oğlu Ahmet Efendi’ ymiş, bunların isimlerini kitapta değiştirmiş Yusuf Atılgan, Zebercet’i kâtip yapmış, Ahmet Efendi’ yi de otelin sahibi yapmış.
Zebercet otuz üç yaşında, bir gece gecikmeli Ankara treniyle gelen bir kadın bir gece kalıyor ve gidiyor. Zebercet o kadına âşık oluyor ve o günden itibaren sürekli o kadını bekliyor. Biz bu süreç içersinde gelip-giden başka müşterileri görüyoruz. Psikolojik buhranı ağır bir roman bu ve giderek ruhsal sağlığının daha da kötüleştiğini görüyoruz, fakat çok katmanlı bir roman aynı zamanda. Yani biz bir yandan Zebercet’in yalnızlığını izlerken eskiden konak olan otelin tarihini de izliyoruz; öte yandan toplumsal dönüşüm sürecinde Türk tarihinde de bazı tarihleri izliyoruz. Üç katmanlı bir roman diyebiliriz. Belli bir süre sonra kadının gelmesinden ümidi kesip dış dünyaya kendisini kapatan Zebercet, otelin kapısına ‘kapalı’ yazısını asıyor. Zaten otelde temizlik işlerini yapan bir ortalıkçı kadın olarak anılan bir kadın var, onu boğarak öldürüyor, bir de kedi var onu tava ile öldürüyor, tamamen yalnızlığına gömülüyor. Romanın sonunda da Ankara treniyle gelen kadın müşterinin kaldığı odada kendini asarak intihar ediyor.
Yusuf Atılgan çok bunalımlı bir döneminde yazmış bunu. Yusuf Atılgan, Halil Şahan’a gönderdiği mektuplarda (ki bunlar kitaplaştı, ‘Sevgili Halil Şahan’ adlı kitap) ki Halil Şahan, Hacırahmanlı’ da öğretmenlik yapmış, Yusuf Atılgan’ dan yirmi yaş kadar küçük, onun dostu olmuş bir kişidir; Yazar İstanbul’a gittikten sonra köydeki bağlantısını Halil Şahan’ la sürdürüyor daha çok. Ondan hem annesiyle hem çiftliğiyle ilgili haberleri, çiftlik de demeyelim, toprakları fazla değil, ufak bir arazisi var, onunla ilgili ortakçısının yaptıklarını hem Halil Hoca’dan alıyor. O mektuplarda hep o sıralarda yazdığı Canistan ve eski romanlarla ilgili ipuçları var. Örneğin Zebercet ile ilgili yazdıklarına geçmeden Halil Şahan’ın söylediklerini aktarayım, Yusuf Atılgan için ‘onun Zebercet olan yönleri az değildi. Zaten yakınlarına Zebercet için benim, der. Onu ölümle yaşam arasındaki sınırı aştığım bir dönemde yazdım,’ diye eklerdi. ‘Aklıma gelmişken belirteyim Anayurt Oteli için söylediği şuydu, o kitapda ben sevgiyi anlattım ama sevgi sözcüğünü hiç kullanmadım.’ Kitap tamamen topluma yabancılaşmayı, o psikolojik buhranı Zebercet merkezinde anlatan bir romandır.
Osman Özbaş:
Anayurt Oteli’ nde, özellikle Türkiye sosyo-politiğiyle çakışan bazı tarihler serpiştirilmiş kitaba değil mi, bunun Türkiye Cumhuriyet’yle ilgili ipuçları var sanırım?
Engin Topuz:
Anayurt Oteli’ ni bir okuyuşta bu tarihleri fark edemiyoruz, çünkü çok fazla geri dönüşler var, Zebercet’in zihninde bilinç akışı tekniğiyle yapılmış konağın-otelin tarihine göndermeler var; ancak biraz ‘ince işçilik’ yaparsak okurken bunları fark edebiliyoruz. Biz Zebercet’i izlerken o konağın sahibi olan kişi ve ailenin geçmişini de öğreniyoruz, ama hep parça parça, aslında biraz bulmaca gibi de yazmış Yusuf Atılgan bazı yerleri. Otel tarihinde bina önce Konakmış ve 1839 yılında yapılmış, bu tarih Tanzimat Fermanı’ na isabet ediyor. Osmanlı’ nın yüzünü Batıya çevirdiği dönem. 1908, 2. Meşrutiyet’in ilan edildiği dönem, konağın sahibinin evlendiğini görüyoruz. Konağın otele çevrildiği tarih, 1923; yani Cumhuriyetin İlanı!.. Yani konak nasıl bir dönüşüm yaşıyorsa, toplumsal olarak da sosyal dönüşümlere atıfta bulunuyor. Zaten kendisin de bununla ilgili bir sözü var, ‘ben,’ diyor ‘romanlarımda bu tip telmihler yapmayı, anıştırmalar yapmayı severim,’ diyor. Aynı şekilde Zebercet, On kasım 1963’ de intihar ediyor; fakat on kasım lafı hiç geçmiyor kitapta biz bu tarihi anlıyoruz, çünkü intihar sırasında dışarıda korna çalan arabalar, tren, fabrika düdüklerinin birleştiği ve aralıksız-kesintisiz öten sesler… Herhalde Zebercet’in intihar saati ve dakikası da böylece belli oluyor, 09:05!.
Yusuf Atılgan eserlerinde bu katmanları hazırlarken oldukça ‘ince işçilikte’ bulunmuş. Anayurt Oteli’nde şehir de bir karakter; o dönemin Manisasında Alaybey, Ulupark, Adliye’ yi görüyoruz, Cezaevi’ ni görüyoruz. Zebercet şehri gezerken aslında o dönem şehrin dokusunu da öğrenmiş bulunuyoruz.
Çok teşekkür ediyorum