Televizyonda bir gezi programında çevreyi tanıtan seyyah, bulunduğu yerden ortalığın hareketli olmasına işaret ederek ‘keyifli bir cadde’ dedi…
Karşısındakinin konuşmasına cevabı ‘aynen’ diye karşılamayı alışkanlık haline getirenler gibi hoş durumlar için iki de bir ‘keyif’ lafını duyunca da kulağım irkiliyor!
‘Keyifli bir yolculuk,’ ‘keyifli bir arkadaş’ ‘keyifli bir yemek’ ‘keyifli bir ilişki,’’keyifli bir para,’ ‘keyifli bir ev’… ’keyifli bir ambiyans…’ ‘Keyifli bir masa..’ ‘Keyifli bir insan.’’
Hele şu ‘ambiyas’ ile ‘keyif’ bir araya gelmiyor mu, limonlu muz gibi, acayip bir tat veriyor.
Her naneye tuz dökmek gibi keyifli bir şey bu!
Bir de ‘Keyifli bir yıl dilerim’ e rast geldim ya, anlam iyice sulandı!…
Nedir bu keyif, keyif, keyif…?
Anlıyorum, Yeni Yıl ile birlikte herkes ‘keyifli bir şeyler’ umuyor tabii ki. Yaşam dediğimiz harikulade bir boyut. Hepimiz hayatın tadını çıkarmak isteriz; bu dünya harika bir yer.
Ancak insan kendi rahatlığını ve imkânlarını da hep ‘keyif’ üzerinden tanımlıyorsa, bir sorun var demektir.
Çünkü heyecanımızdaki ‘duygusal motivasyonun’ şiddetini ayarlayamıyoruz, demektir.
Düşünün, bir yerde aç insanlar var; milyonlarca mülteci sığınacak yer bulamıyor; etrafımız ateş çemberi; belki de maaş yetmiyor; kimbilir bekli de etrafınızla güven ilişkileri zedelenmiş; belki de kendinize bile ifade edemediğiniz bir sıkıntı içindesiniz…
Yani demek istediğim, bir şeyleri ifade ederken ki ‘keyfiyetinizi’ dünyanın merkezine kendinizi koyarak hazcı bir duyguyla anlamlandırmak pek doğru değil. Çünkü keyif hali öznel bir durumdur; kendinizi sorgulayamazsınız; ayrıca duyduğunuz heyecanı bir başkasının özeline kaka-kaka öne çıkartmaya da görgüsüzlük denir.
Amaç bu olmasa bile, hatta pekâla iyi niyetli de olsanız ‘keyif-keyif’ dediğinde anlam bayıyor!
Şu ‘keyif’ sözcüğü üzerine bir araştırma yapayım dedim ve Beşir Ayvazoğlu’ nun ‘Türk Âlemiyiz’ adlı internet sitesinde, ‘Keyifli Bir Yazı’ başlığında yazdıklarını okudum; kısa bir alıntı yapıyorum:
‘… Keyif dedikleri Arapça bir kelimedir ve aslı ‘Keyf’ tir; sağlık, canlılık, iç rahatlığı, hoşça vakit geçirme gibi mânâlara gelir. ‘“Bugün keyfim yok” derseniz, kendinizi iyi hissetmediğinizi söylemiş olursunuz; “Keyfimi bozmayın”, “dokunmayın keyfime” gibi sözler, rahatımı kaçırmayın demeye gelir; Keyfine düşkün adamlar, dünya yıkılsa hoşça vakit geçirmenin yolunu bulanlardır.
“Keyif sürmek”, “keyif çatmak”, “keyfine bakmak”, “keyif kekâ” gibi deyimler ise, bu kelimelerin Türkçe’ de daha çok zevk-perestliği, hazcı, hedonist dünya görüşünü ifade ettiğini göstermektedir. Keyif’ in argoda esrar mânâsına gelmesi, ayrıca alkollü içkiler ve esrar gibi keyif verici maddeler, kullanıldığında tyaşanan durumun aynı kelimeyle ifade etmiş olması bu görüşümüzü doğrulamaktadır. ‘Çakırkeyif’ ise yarı sarhoşluk halini anlatır.
Anadolu’ da “keyif eşekte olur” diye bir sözün bulunduğunuz ve hâlâ kullanıldığını geçenlerde bir dostum söyledi. “Ehl-i keyfe keyf verir kahvenin kaynaması” mısrasıyla başlayan meşhur beytin ikinci mısraında da eşekten söz edildiği herkesin malumudur.
Dahası var:
“Keyif benim, köy Mehmet Ağa’nın”, “Keyfi çatmış, masurayı atmış”, “Keyfin nasıl? Adamına göre!”,“Keyfine danış!” gibi atasözleri ve deyimler, bir çeşit sorumsuzluğu, kural dışılığı, toplum karşısında umursamazlığı ifade etmektedir.’’ Beşir Ayvazoğlu’ nun yazdıklarındaki ana tema, kelime dağarcığımızın, imge zenginliğimizin kısıtlanmasından duyulan rahatsızlıktır.
Gerçekten de toplumuzda günlük iletişim dilinde büyük bir kelime boşluğu var. Oysa insanların birbirleriyle anlaşabilmesi, konuşabilmesi, kullanılan dil’in karşıladığı anlam ve sözcük dağarcığıyla doğrudan ilişkilidir.
Bu kanalı açık tutamazsak birbirimizi anlayamayız; düşünceleri tartışamayız, tecrübeleri ‘okuyamayız.’
Bunları iyi bilemezsek, insanın hayattan beklentilerini, nasıl hareket ettiğini, amaçladıklarından ne kadarını gerçekleştirdiğini, ilkelerini, hayal dünyasını, iş becerisini, hangi pişmanlıklar içinde olduğunu; varsa ‘keşke’ dediği kader anlarını… ve insanın kişiliğini anlatan durumları iyi ifade edemezsek, birbirimize karşı algı dünyamızı da sığlaştırmış oluruz.
Bu ‘keyif’ ötesi bir şey; biraz bizi İnsan olmaya yakınlaştıran bir şey…
Demek istediğim şu;
Dünyanın, samanyolunun, hatta evrenin oluşma safhasından bugüne geçen milyarlarca ve milyarlarca süre sonrasında buradasınız; hayat boşluk bırakmaz…
Sizin keyfiyetiniz insanlıkla çatışmaya başlıyorsa, ‘Bana dokunmaya yılan bin yıl yaşasın’ ya da ‘benden sonra tufan’ diyen bir keyfiyet içindeyseniz, vay halimize…
Bu nedenle size keyifli bir yıldan ziyade; mutlu bir yıl diliyorum.