Zeytin ağacı, yalnızca Akdeniz coğrafyasının değil, insanlık tarihinin de derin izler bırakan bir simgesi. Bu kadim ağaç, mitolojilerden kutsal kitaplara, felsefi öğretilerden günlük yaşamın içinde varlık gösteren bir kültür mirasına dönüştü adeta. Zeytin, hem doğanın hem de insanın yaşama dair mücadelesinin bir simgesi olarak öne çıkıyor. Bu bağlamda, zeytincilik sadece bir tarım etkinliği değil, aynı zamanda uygarlıkların büyüdüğü, şekillendiği ve olgunlaştığı bir yaşam felsefesi olarak karşımıza çıkıyor.
Kazdağları’nın eteklerinden yayılan, Edremit Körfezi’nin bereketli topraklarında bu kültürün derin izlerini süren Kaz Dağı Bilgesi Sinan Kahyaoğlu, geleneksel zeytinciliğin korunmasında ve bu mirası yaşatmakta büyük bir rol oynuyor. Emekli bir coğrafya öğretmeni, tarihçi, felsefeci ve zeytin üreticisi olarak Kahyaoğlu, zeytin ağacının tarihsel ve kültürel yolculuğunu anlatan derinlemesine bir perspektife sahip. Halen kaleme almayı sürdürdüğü “Geleneksel Zeytincilik” adlı kitabı, bu kadim kültürün korunmasına dair yalnızca bir tarım metodunun ötesine geçerek, insanlık tarihinin dokusuna, felsefi ve manevi derinliklerine dokunan bir çalışma olacak.
Bu söyleşi, hem zeytin ağacının sembolik anlamını hem de zeytinciliğin yüzyıllara dayanan geleneklerini keşfetmek için önemli bir fırsat sunuyor okuyanlara. Sinan Kahyaoğlu ile, zeytinle ilgili daha önce hiç konuşulmamış yönleriyle bir yolculuğa çıkıyoruz yeni başlayan hasat döneminde.
Söyleşiyi Halil Gökhan hazırladı
Zeytin ağacının tarihsel ve kültürel yolculuğunu nasıl tanımlıyorsunuz? Sizce bu ağaç yaşadığınız yörenin, dünyanın tarihi ve ruhuyla nasıl örtüşüyor?
Zeytin ağacı mitolojide akıl tanrıçasının kutsal ağacı olarak görülür. Akıl tanrıçası Athena’nın kutsal kuşu da baykuştur.
Zeytin yabani zeytin denilen deliceden insan aklı ile aşılanarak yetiştirilmiştir. Bundan dolayı akıl ürünüdür. Zeytin doğada insan olmadan yaşayamaz. Diğer bitkiler hemen yok eder. Yabani zeytin olan delice ise doğal ortamda yaşar. Delice Akdeniz bitki örtüsü olan makinin elemanıdır.
Zeytin coğrafyayı seçer. Dünyadaki kültürler ve uygarlık, zeytin ağacının yetiştiği Akdeniz coğrafyasında doğmuştur. Bu gelişmenin motoru zeytin ağacı ve zeytin kültürüdür. Bu akılcılığı yüzünden kutsal kitaplarda da yer almıştır.
Yaşadığımız yöre Kuzey Ege. Yöremiz Akdeniz iklim kuşağında ve doğal zeytin alanı. Edremit Körfezi’nin kuzey kıyılarında uzanan Kazdağları kuzey rüzgârlarını kestiğinden dolayı Edremit Körfezi kıyıları zeytin üretimi için çok önemli bir alan haline gelmiştir. Bundan dolayı yöremiz zeytincilik bakımından son derece önemlidir. Ayrıca zeytin çeşitlerinden olan Edremit yağlık zeytini yöremize aittir ve yağı kokusuz son derece lezzetli bir yağdır. Ayrıca Edremit Körfezi ve karşısındaki Midilli adası Çanakkale boğazının doğal bekçisidir. Bundan dolayı dünya tarihinde çok önemli bir yer tutar. İlyada destanı Truva’nın yanında yöremizi anlatır. Tarihçi Strabon yazdığı Coğrafya kitabında Kaz Dağı’na çok fazla yer vermiştir.
Ait olduğunuz ve hissettiğiniz toplum ve coğrafya geleneklerinde zeytin ağacının yeri nedir? Zeytin yetiştiriciliğinin bu geleneklerle nasıl bir bağı var?
Zeytin ağacı çok yönlü bir ağaçtır. Özellikle dağ eteği ovaları olan taşlı topraklarda mükemmel yetişir. Mahsul yüklü ise ağustos ayında rüzgârsız havada da dalları kırılır. Tıpkı insan gibi, bilgi dolu insanlar cahillerin sözlerinden nasıl kırılırlarsa öyle. Hasatı ekim ayında başlar ve şubat ayında son bulur. Zeytinin en mükemmel yağı gündönümünden sonra olur. Çünkü gündönümünden sonra zeytinde su kalmaz sadece yağ olur.
Zeytin zemheri ayının ağacıdır. Zeytinciler zeytini zeytinden daha yumuşak olan fındık sopaları ile düşürürler. Bunlara sırıkçı adı verilir. İyi bir sırıkçı askerde çok kolay komando olur.
Zeytin kırık dalları ile odun verir ve evleri ısıtır insanları yaşatır. Zeytini ile insanları doyurur. Sabunu ile insanları yıkar ve temizler. Yağı ile insanları besler. Yağının taşınması için toprak küp yapımını teşvik etmiştir. Denizde bu sıvı yükü taşımak için matematik gerekir. İlk matematikçilerin Ege bölgesinden çıkması boşuna değildir. Zeytin ağacı gelen misafirleri kendisine uydurur, uymazlarsa yok eder.
Kutsal kitaplarda zeytin ağacına sıkça atıf yapılır. Sizce bu göndermeler zeytin ağacının sembolik anlamını nasıl derinleştiriyor? Yazmakta olduğunuz Geleneksel Zeytincilik kitabınızda bu sembolizmi nasıl ele almayı planlıyorsunuz?
Kutsal kitapların en eskisi Tevrat olup M.Ö. 500 yıllarında yazılmıştır. Tevrat zeytin coğrafyasında yer alır. Yahudi kralı Davut krallığını zeytinyağı sürerek ilan etmiştir. O dönemlerde bir işi başarmak ve bir yere gelmenin önemini anlatmak için zeytinyağı sürülürmüş. Bugün tıpkı yağlı güreşçiler gibi. Bugün de yağlı güreşçiler zeytinyağı sürerek güreşirler ve çok zor bir spordur. Bir pehlivanın göbeğinin gökyüzünü görmesi yenilmesine neden olur. Çünkü yağlı bir pehlivanın minderdeki gibi sırtını tam olarak yere getiremezsin. Krallık da böyledir. Birçok güçlükten geçerek zirveye çıkmıştır. Yağ sürmesi bu engelleri geçtiğini sembolize eder.
İsa peygambere de zeytinyağı vermişler ve sürmesini istemişler. İsa peygamber zeytinyağının kalitesini görünce bunu tüketin demiş. Sürünmemiş, yani kaliteye saygı göstermiş. İncil M.S. 200 yıllarında çeşitli havariler tarafından yazıldı. Hıristiyanlık da zeytin coğrafyasında ortaya çıkmıştır. Zeytine atıfta bulunması yani akla atıfta bulunması çok normaldir. Kuran da zeytin coğrafyasının yanında yer alır. Asıl coğrafyası hurma coğrafyasıdır. Fakat kuzeyde zeytin coğrafyası ile irtibatlıdır. Bundan dolayı zeytine yer vermiştir. O da aklı temsil ettiği için zeytini övmüştür. İslamiyet hurma coğrafyasında ortaya çıkmış, ama zeytin coğrafyasında büyümüştür.
Edremit Körfezi’nde zeytin ağaçları ile doğanın korunması arasında nasıl bir denge kurulmalı? Geleneksel yöntemler mi modern tarım mı bu dengeyi daha iyi sağlar?
Edremit Körfezinde bugün bilinçsiz bir şehirleşme vardır. Bu şehirleşme zeytin alanlarını tehdit etmektedir. Oysa zeytin ağacı yüzyıllardır bu coğrafyaya hayat vermiştir. Ürettiği yağlar ile sadece kendi yöresi değil başta İstanbul olmak üzere, İtalya ve diğer Avrupa ülkelerini de beslemiştir.
Ayrıca Akdeniz ikliminin yerleşme biçimi doğal olarak toplu yerleşmelerdir. Oysa dağ eteğinde dağınık yerleşme belirtileri görülmektedir. Bu zeytinlikler ve zeytine bağlı kültür için büyük bir tehdittir. Gelişen teknoloji zeytin hasatı ve kültüründe de bazı değişiklikler yapmaktadır. Fakire göre geleneksel yöntemleri tam analiz etmeden modern yöntemleri denersek başarılı olmamamız halinde çok şey kaybederiz. Geleneksel zeytincilik kitabımızda eski zeytin kültürünü anlatmaya çalışacağız.
Cumhuriyet gazetesinin deyişiyle Kaz Dağı Bilgesi olarak, zeytin ağacının size öğrettiği en derin yaşam dersleri nelerdir? Zeytin ağacıyla kurduğunuz bağ kişisel hayatınıza nasıl yansıyor?
Zeytin ağacı kuraklığa çok dayanıklıdır. Her türlü sıkıntıya göğüs gerer. Yılmaz. Bakımsız olsa dahi vakti geldi mi ürününü verir. İster topla ister toplama. Zeytinin bu yönü fakire hayattaki sıkıntılara katlanma ve sabırla problemleri çözme bilinci vermektedir. Vakti geldi mi yapılacak işleri yapılması kadar yap demektedir. Ayrıca zeytin ağacı kin kibir haset gibi duygular içinde değildir. O ürününü verir. Bu durum fakire ürününü etki altında kalmadan vermesini öğretmiştir. Mustafa Kemal de her türlü zorluk karşısında yılmadan çalışılması gerektiğini ve zirveye ulaşınca büyüksün diyenlere gülüp geçmek gerektiğini ifade eder ki bu zeytin felsefesidir.
Zeytin ağacı ve zeytinyağı üretimi sadece bir tarım faaliyeti değil, aynı zamanda bir zanaat ve felsefi bir süreç gibi. Bu sürecin manevi ya da estetik boyutlarını nasıl tanımlarsınız?
Zeytin tarımı bir kültür işidir. Toplanan siyan zeytinler tuzla bir çuvala veya seleye konularak onun zaman içinde olgunlaşmasını beklerler. Yeşil zeytin yapımı ise başka bir bilgi türüdür. Yağı ise zeytin işleme tesislerinde sıkılarak üretilir. Tüm bunlar zeytinin bir kültür olmasını getirir. Bu bize toplumun nasıl birbirine muhtaç olduğu ve dayanışma içinde yaşadığı gibi zeytin kültüründe de insanlar dayanışma içinde olmak zorundadırlar. Bu bize Ahi ahlakını getirmektedir. Önemli olan insandır. Onun yaşatılmasıdır. Şeyh Edebali, Osman Bey’e “Oğul insanı yaşat ki devlet yaşasın” demiştir. Bu bize devletin insan için olduğunu gösterir. İnsan devlet için değildir. Bugün filozoflar hâlâ bu sorunu çözebilmiş değildir. Oysa zeytin kültürü ve Ahi geleneği bize bu sorunları çözmüş olarak vermiştir.
Zeytinciliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz? İklim değişikliği ve modern tarım yöntemleri zeytin üretimini nasıl etkiliyor ve sizce hangi stratejilerle korunmalı?
Zeytinciliğin geleceği konusunda şunları söyleyebiliriz. Küresel ısınma zeytinciliğin sınırlarını daha üst enlemlere doğru götürmektedir. Tahminimce aşağı enlemlerde örneğin Mısır ve Kuzey Afrika kıyılarında zeytin ileride yok olacaktır. Bunun yanında Karadeniz’in kuzey kıyılarına kadar çıkabilecek gibi görünmektedir. Ayrıca Amerika Kaliforniya kıyılarına zeytin taşımıştır. Teknolojik gelişmeler zeytin üretimini ve tüketimini etkilemektedir. İnsanlar makineleştikçe tarım teknikleri değişmektedir. Gelecekte başka bir zeytin kültürü oluşacaktır. Fakat insan modernleştikçe doğadan kopmaktadır. Doğadan koptukça doğaya karşı büyük bir arzu duymakta, ama doğaya giderken modern yaşamından vazgeçmemektedir. Bu ise onu doyumsuz yapmaktadır. Tahminimce bu doyumsuzluk önümüzdeki yıllarda daha da artacaktır. Belki yeni teknikler ile zeytin ağacının her yıl maksimum ürün vermesi sağlanacaktır. Fakat tüm bu durumlar insanı daha da yalnızlaştıracak ve eskiyi aratacaktır. Çünkü eskiden insan doğa ile bütünleşmiş iken, postmodern dönemde doğadan kopmuş ve doğayı kontrolü altına almış bir insan vardır. Doğayı ve zeytini seviyorsun, ama ona çok uzaksın. Ona ulaşamıyorsun da. Doğa modern insan için bir seraptır.
Son üç yılda yayımlanan 15 kitaplık bir yazarlık serüveninizin ardından, zeytincilik ve zeytin ağacı hakkında yazmak sizin için ne ifade ediyor? Bu kitabı diğer eserlerinizden farklı kılan ne olacak?
Zeytincilik konusunu yazarken değişen zaman içinde kaybolan kültürleri kaleme alıp gelecek kuşaklara bırakmak istiyorum. Ailem Tanzimat ile yerleşik hayata geçmiş ve zeytinciliğe başlamış. Dedem zeytin ağalarının kâhyası imiş. Çocukluğum zeytinliklerde geçti. Çocukluk ve gençlik yıllarımda zeytin söylemleri ile büyüdüm. Zeytinin her alanında çalıştım. Zeytin kültürü içinde yetişmiş bir yazar olarak gelenekseli ve değişimi kaleme almak sorumluluğunu hissettim.
Kaz Dağı Bilgesi olarak anılmak size nasıl bir sorumluluk yüklüyor? Bu unvanı taşıyan biri olarak, zeytin ve zeytinyağı üretiminin bölgenin kültürü ve sürdürülebilirliği üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilge demek bilgi dolu ve bu bilgiyi hayatına yansıtmış kişi demektir. Hayata yansıtılmayan bilgi insana yüktür. Yani hayatta önemli olan pratiktir. Teori değil. Bu fakire de Kaz Dağı Bilgesi diyorlar. Bu fakiri mutlu ediyor, ama sorumluluğunu da arttırıyor. Bundan dolayı hata yapmak istemiyorum. Bir sorunla karşılaşınca daha soğukkanlı analiz edip doğru kararlar vermeye çalışıyorum.
Zeytin, Edremit çevresinde motor ağaçtır. Edremit ovasında pamuk, incir, armut, buğday, arpa, yulaf, susam, üzüm v.d. ürünler de yetiştirilir. Ama hiçbirinin adı anılmaz. Zeytin hepsinin önünde Edremit’e damga vurmuş bir üründür. Edremit’le bütünleşmiştir. Bölge kültürü zeytin ile oluşmuştur. Bir Edremitli zeytin kokusunu duydu mu kendini mutlu hisseder. Zeytin yanında deve güreşleri, zeybek oyunları, davul klarnetli düğünler yörenin zeytin ile bütünleşmiş kültürüdür. Bu kültürlerin bir şekilde korunması gerekir. Fakat çok göç alması yeni gelenlerin bu kültüre adapte olamaması ve teknojik gelişmeler yüzünden başka bir şekle evrilmektedir. Bu yeni şekil ağacın sürdürülebilir yapısını değil, ağacın sömürülmesini getirmektedir. Zeytine bağlı diğer yerel kültürlerde buna bağlı olarak yok olmaktadır. Zeytin kültürü yerine başka bir kültür oluşmaktadır. Bu yeni kültürde zeytine yer yoktur.
Geleneksel zeytinciliğin nesilden nesile aktarılmasını nasıl sağlarsınız? Genç nesillerin zeytin yetiştiriciliğine olan ilgisini artırmak için ne gibi adımlar atılabilir?
Geleneksel zeytinciliğin korunması için alınması gereken tedbirler yerel değil geneldir. Gençler sigortalı iş peşinde koşmaktadırlar. Oysa zeytincilikte bu yoktur. Bunun için gençler zeytincilikle uğraşmak yerine sigortalı hizmet sektöründe çalışmayı tercih etmektedirler. Bundan dolayı zeytin sektöründe çalışanların yaş ortalaması eskiden 50 iken bugün bu oran 60’a çıkmış durumdadır.
Zeytinciliği korumak ve aktarmak için bir de zeytinin fiyatlandırılması üzerinde duralım. Zeytinciler bugün ürettikleri zeytin ürünleri ile maalesef kendi karınlarını doyuramamaktadırlar. Açıklanan yağ fiyatları maliyetleri karşılamamaktadır. Tüccarlar ise ne kadar düşük fiyata mal alacaklarını düşünmektedirler. Üretici olan zeytinciler bundan dolayı her yıl geri gitmektedir. Üreticiler zeytinliklerine gerekli bakımları yapamamaktadırlar. Bu ise üretimi olumsuz etkilemektedir. Bu fiyat bozukluğu yerel kültür üzerinde de olumsuz etki yapmaktadır. Eskiden kışın zeytin hasat vakti Edremit sarraflar çarşısı köylülerle dolup taşardı. Düğünler zeytin sonuna ayarlanırdı. Bugün zeytin parası ile düğün yapmak mümkün değil. Yapılan düğünler zeytinlik parası ile yapılmaktadır. Bilemiyorum belki de birileri bu zeytinlikleri bizlerden alıp başkalarına vermeyi planlamış gibi görünüyor. Böyle giderse geleneksel zeytin kültürü yok olacak ve yerine zeytine değer vermeyen ve onu adeta sömüren bir kültür gelecek gibi görünmektedir.